- 352 Okunma
- 0 Yorum
- 2 Beğeni
Hiçliğe yolculuk
Yabancısı olduğum bir ormanı dolaşırken yolumu kaybettiğimi anladım. Gün batmak üzereydi. Yol arkadaşımda geride kalmıştı. Hangi tarafa gideceğimi bilmez halde, sağa sola koşturup dururken , içimin korku kapladığını hissettim.
Önümde çalılarla kapatılmış , patika bir yolun olduğunu gördüm. Dikenlerin elime battığını aldırış etmeden çalıları kenara attım. İnce dar bir yoldu burası. Gittikçe yolun genişlediğini fark ediyordum. Havanın durumu, kokusu yürüdükçe değişiyordu. Güneşin tepemde gülümsediğini , hafif bir rüzgarın kulağıma ninni söylediğini duyuyordum. İçimi hiç tatmadığım bir huzur ve dinginlik beni hiç düşünemedim rüyalar ülkesine götürüyordu.
Önceki o telaşım ve korku yoktu. Doğanın tüm güzelliği , yemyeşil çayırları ve binbir çeşit meyve ağaçları vardı. Kuşlar ağaçların üzerinde ,kendi alemlerinde ,bir düğün kutlaması yapıyor gibiydiler. Aklımı bu güzellik karşısında yitirircesine yürüyordum. Üzüm asmalarının boyu kavak gibi ,her çeşit ve renkte üzüm salkımları etrafı harıka kılıyordu. Sonra kendimi şırıl şırıl akan bir derenin önünde buldum. Eğilip suyunu avuçlarımla kana kana içmeye başladım . Doymak nedir bilmiyordum.
Derenin öbür tarafında ,orta yaşlarda bir kadın, bir kız çocuğunun elini tutmuş ,salına salına dolaşarak şarkı söylüyordu. Kadının ve kızın bukleli sarı saçlarının üzerinde ,kır çiçeklerinden yapılmış tac vardı. Kendi yaptıkları bu tac ,kraliçe tacı gibi duruyordu başlarında. Karşıdan iri mavi gözleriyle beni selamladılar.
Biraz daha yola devam edince başka insanlarında olduğunu gördüm. Şirince bir kasabanın ortasındaydım. Sokağın sol tarafına yiyecekler itina ile düzülmüş görkemli bir masa sanki beni bekliyordu. Acıktığımı fark edip ,cebimde paranın olup olmadığını kontrol ettim. Biraz param varmış diye sevindim. Cebimden çıkardığım parayı masanın yanında duran adama uzattım. Adam melül melül bana bakıp parayı inceliyordu. Bu maden de nedir diye şaşkınlığını gözlerinden okuyordum. Usulca parayı elime uzattı . Gülümseyerek buradaki yiyecekler senin için hazırlandı . Yiyebilirsiniz hepsinden dedi.
_ Benim geleceğimi biliyor musunuz dedim.
_ Ah siz dünyalılar ne tuhaf insanlarsınız. dedi
Buradaki insanlar gereksiz boş hiç kelime sarf etmiyorlardı . Gerektiğinde konuşup cevaplıyorlardı.
Ben nereye geldiğimi bilmez halde ,halimden mutlu ve memnundum. Neresi burası acaba diye bir saniye düşünmeden edemedim.
Gökyüzüne başımı kaldırdım. İnsanlar kuş gibi uçuyordu. Gidecekleri yeri düşünmek ve istemek onlar için yetiyordu. Anında bu oluyordu . Zor değildi onlar için . Görmek istedikler yer ve arzuları . Düşünmek ve istemek tek ideal noktaladıydı.
Köy ve kentler dünyadakinden farklıydı . Kat kat görünüyordu yerleşim merkezleri. Birden saatin kaç olduğu aklıma geldi. Yanımda geçmekte olan bir adama sordum.
Burda zaman denilen o kavramın olmadığını söyledi. Hayat vardı ve sonsuzdu. Burası farklı hangi gezegendi ?
Hırs , öfke , kin, yargı yoktu bu gördüğüm insanlarda . Oldukça sakin ve dingindiler. Hiçliğin ötesinde bir yerdi. Neşeli şakrak sesleri ve kaybolmayan tebessüm yüzlerinde sanki klonlanmıştı. Egoları olmadığından kötülükle tanışmamışlardı bu insanlar .
Bazı görevlilerin olduğunu ve bunların beyaz elbiseler giyindiğini gözlemledim. Bu insanlarında darda kalanlara yardım etmeye çalışıyorlardı.
Daha sonra önüme ışıklar içinde bir bahçede buldum kendimi. Burada sarı, beyaz, mor, turuncu ve yeşil renkte kelebekler vardı. Harikulade uçuşlarıyla birbiriyle sevişir gibiydiler. İnsanlar sandalyede oturmuş sohbet ediyorlardı. Bir sandalye çekip bende oturdum. Yanıma kaç yıl önce ölen komşum Necla abla geldi. Hal hatır sohbeti ettik. Sonra buranın çok rahat olduğunu , hepimizin güneş gibi bir ışık olduğumuzu söyledi. Bizler ışık süzmesiyiz dedi. Sessizce veda ederek uçarak ayrıldı. Bende sevdiğim insan olduğu için gördüğüme sevinmiştim.
Oradan ayrıldım. Kökleri kocaman olan zeytin ağacına benzettiğim bir ağacın altına oturdum. Yan tarafımda sarı benekli büyükçe bir yılan kıvrılmış yatıyordu. Üzerinde kuş, kaplumbağa, kertenkele, fare ve böcekler vardı . Yılan benim geldiğimi görünce yaklaşıp diliyle elimi yaladı. Bu onun bir selamı ve sevgi gösterisiydi. Benimde bu yolculukta korku duygum yok olmuştu. Elimle başını sevdim ve okşadım.
Dünyada yılanın en büyük düşmanı insandı. Burası farklı bir yerdi. İnsanlar, hayvanlar , tüm canlılar hep dosttu burada.
Telefonun hızlı hızlı çalmasıyla birden o yolculuğumdan uyandım. Gerçek zannettiğim o yer birden yok oldu . Uzun bir rüyadan uyandığımı fark ettim. Telefonu açtım. İkiz torunlarım akşama beni ziyarete geleceklermiş. Günlük hayatıma rüyamı hayal ederek başladım . Dünyalık hayata devam .
Feride
22-09-2022
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.