4
Yorum
6
Beğeni
0,0
Puan
815
Okunma

Isparta’ya görülmemiş kar yağdı. Karın ağırlığını taşıyamayan birçok ağaç kollarından oldu. Direkler yıkıldı, teller koptu, koca şehir dört gün elektriksiz kaldı. Beş yüz bin nüfus karanlığa, soğuğa teslim oldu. Elektrikli cihazlar, kaloriferler çalışmadı. Üşüdük, telaşlandık, tasalandık, hatta korktuk bile…
Sarındım battaniyeye. Bir sandalye koydum evimin yola bakan penceresinin önüne. Başım ellerimin arasında dışarıyı seyrediyorum. Cadde bomboş. Kar duracak gibi değil, gökyüzü griye kesmiş.
Gördüklerim aldı eski günlere çocukluğuma götürdü beni. Bunun kadar olmasa da buna benzer günleri hatırladım. Annemin eli titreyerek sobaya attığı odun kömür bitince, yenisi alınıncaya kadar soğukta otururduk. O yıllarda belki arızaların çokluğundan ya da borcumuzu ödeyemediğimizden elektriksiz kalır, derslerimizi yuvarlak yemek sofrasının üstüne koyduğumuz gaz lambası ışığında yapardık. Lambanın ışığında annemin, babamın duvara vuran gölgeleri büyür devleşirdi. İlerleyen yıllarda elimiz ekmek tutmuş, şıkır şıkır aydınlıklı, külsüz dumansız kaloriferli evlerde oturduk. Demek ki alışılan rahat hayat, geçmişteki yoksulluk yıllarını unutturabiliyormuş.
Hatırladım. Şükrettim.
Ağacın duldasına bir serçe kondu. Etrafına telaşla bakındı. Sonra uçup gitti. Biraz sonra tekrar geldi. Yine aynı dala kondu. Yerlerde bir karış toprak görünmüyor, her yer kar. Tekrar gitti, tekrar geldi. Bir şeyler arıyordu. Aradığı yem miydi? Ya da eşini kaybetmişti de telaşı ondan mıydı? Bir zamanların
namlı kabadayısı Ustura Kemal gibi havalı havalı yürüyen leylek neredeydi? Serçenin öyle bir yürüyüşü yoktu aslında.(serçeler adım atamaz zıplayarak ilerlerler) Leylek kışın geleceğini hissedince rahatını düşünmüş sıcaklara uçmuştu. Serçe ise açlıktan, soğuktan düşüp ölmeyi tercih etmiş, vatanını terk etmemişti. Serçeye saygı duydum. Asalet, vefa böyle bir şey işte...
Önemli olan cüsse değil yürek, zarf değil mazruf, kemiyet değil keyfiyettir.
Gün geceye el verdi. Pencereler ışıksız, sokaklar insansız sessiz. Girdim bir yorgan iki battaniyenin altına. Uyku hak getire. Düşünüyorum:
“Kuşlar böyle de biz insanlar nasılız acaba?”
Yaradılışımız gereği toplu yaşamak zorunda olan ve ölümü bilen tek canlıyızdır. Her ne kadar fedakârlık, özveri edebiyatı yapsak da genelde bencilizdir. Yaşamımızda dostlarımız arkadaşlarımız olur. Bazen Ocak’ın, Şubat’ın soğuğunu görünce baharın güzelliklerini, Temmuz’un, Ağustos’un sıcaklığını unuturuz. Temel sağlam değilse üzerine yapılan bina ne kadar görkemli olursa olsun bir gün göçer. Bunu da en iyi mimarlar, mühendisler bilir. Bir de şöyle bir gerçek var. Çok dostu olanın hiç dostu yoktur. Dostluk; nüfus kayıtları ayrı olsa da kardeşliktir bence…
Kardan girdik, kardeşlikle bitirdik.
SELAM VE SAYGIYLA…