- 303 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
SÜNNET VE ESTETİK AMELİYAT
Kovulmuş Şeytandan Rabbime Sığınırım
Rahman ve Rahim Allah’ın Adıyla
“Onları -ne olursa olsun şaşırtıp-saptıracağım, en olmadık kuruntulara düşüreceğim ve onlara kesin olarak davarların kulaklarını kesmelerini emredeceğim ve Allah’ın yarattığını değiştirmelerini emredeceğim.’ Kim Allah’ı bırakıp da şeytanı veli edinirse, kuşkusuz o, apaçık bir hüsrana uğramıştır.” (Nisâ Suresi 119. Ayet)
Gelenekçiler bu ayeti delil göstererek estetik ameliyatın haram olduğuna hükmederler ve aynı gelenekçiler erkek çocuklarının sünnet edilmesini de savunurlar. Hâlbuki ayet; erkek çocukların sünnet edilmesinin, yapılan cerrahî operasyonun haram, estetik ameliyatın da caiz olduğunun delili.
Estetik ameliyat uygulanan burun yine burundur, göğüs yine göğüstür, dudak yine dudaktır. Allah’ın yarattığı şeyi değiştirmiyorsunuz. Fakat sünnette durum farklı. Zira erkeğin penisini deforme ediyor, yapısını bozuyor ve seksüel işlevlerine zarar veriyorsunuz. Ayrıca, konu insan hakları açısından da adalet ilkelerine uygun değil. Bir insana, sadece ebeveyninin izniyle cerrahi müdahale yapılamaz. Çünkü sünnetin tıp otoritelerinin ittifakıyla sağlık gerekçesinin ve gerekliliğinin (tıp terminolojisine uygun) kabul edilmesi gerekir. Böyle bir ittifak söz konusu olmadığı hâlde bir insana istemediği bir tedavi uygulamak insan haklarına aykırıdır. İnsan haklarına aykırı olan şeyi zaten İslâm’ın da kabul etmesi söz konusu olamaz.
Sünnet, Ortadoğu toplumlarının kültürüdür. Yahudiler ve Mekkeli müşrikler yaklaşık 7 bin yıldır hem erkek hem de kız çocuklarını sünnet ettiriyorlardı. Geçmişi Nebimiz İbrahim’e kadar varan sünnet, câhiliye devri Arapları arasında da devam edegelen bir âdetti. Araplarda hem kadın hem de erkekler sünnet edilirdi. Erkeğin sünneti için "hıtan" kadınların sünneti için "hafd" kelimesini kullanmaktaydılar. Ancak "el-hıtanan" ifadesi (ilgili organdaki) sünnet edilen yer anlamına hem kadın hem erkek için müşterek kullanılır. (Buhârî, Gusl, 28; Müslim, Hayz, 8; Ebu Davud Tahare, 81, 83).
Kur’an Müslümanı; kültürel değerleri yaşamaktan, inanmaktan ve kabul etmekten sorumlu değildir. Müslümanın sorumlu olduğu tek şey : Kur’an’daki İslâm’dır. Cahiliye kültürünün toplumsal dayatmaları bizi bağlamaz.
En güzel olan hüküm ve öğüt Allah’ın Kur’an’da bildirdikleridir. Herhangi bir konuda, aklınıza gelebilecek herhangi bir konuda, bu bir ideolojik görüş, tarihî bir şahsiyet, devlet adamı, kavram, akraba ilişkileri, inanç… olabilir; eğer Kur’an’ı değerlendirme ölçüsü kabul ederek olayları, kavramları ve insanları tahlil etmiyorsanız bu sizin hâlâ cahiliye hükmünü yani kültürü, âdet ve gelenekleri din edindiğinizi gösterir ki, bu da net olarak şirktir.
Kesin bilgi, sadece Kur’an’dadır. Bu yüzden zanlara tâbi olarak şirke düşmeyin; Ortadoğu kültürünü, âdetlerini ve geleneklerini İslâm zannederek yaşamayın. Gerçekten Kur’an Müslümanı olun ve Kur’an’ın İslâm’ı yaşamadaki yeterliliğine gerçekten inanın. Her şeyi gelenekçiler gibi değerlendirip, onlar gibi yaşayıp ve onlar gibi inanıp sonra laf olsun diye, ben Kur’an Müslümanıyım, demeyin. İman ettiğinizi iddia ettiğiniz şeyin ne manaya geldiğini gerçekten araştırarak, bilerek ve bilgiye ve delille dayanarak iman edin, lafta değil!
“Onlar hâlâ cahiliye hükmünü mü arıyorlar? Kesin bilgiyle inanan bir topluluk için hükmü, Allah’tan daha güzel olan kimdir?” (Mâide Suresi 50. Ayet)
YORUMLAR
Kıymetli Hocam Merhaba
Sayfanızdan edindiğim bilgiye göre İlahiyat eğitimli bir imamsınız
Sürekli dini konularda yazmanızda bu durumun teyidi zaten
Belli bir alanın insanısınız görünen o ki
Bu çoklukla doğruları ortaya koyacağınızı, koymak imkanınızı gösteriyor elbette
Ne ki, soru işareti uyandıran hususlarda yok değil kanımca
Efendim! Başta verdiğiniz ayet-i kerimede şeytanın telkinlerine değinirken, değerlendirmeyi açık uçlu bırakmışsınız sanki
Ayetin estetik operasyonlara cevaz verdiğini söylüyorsunuz da, bu operasyonların tatbikatı nasıl cereyan etmekte, doğurduğu sonuçlar neler?
Bu operasyonlarla ilgili organın fizik bütünlüğü korunuyor görünse de, kimyası değişmiyor mu? Daha sunturlusu değil mi bu?
Estetik müdahaleler çok insanı memnun eder görünse dahi, uzun vadede aldatıcıdır bu, çünkü bir kere operasyon yaptıran periyodik müdahalelere ihtiyaç duymakta, yüz operasyonları misali
Ve bu insanların yüzleri ve kapsayıcı organları giderek deforme olmuyor mu? Hatta sıkça yüzleri, ağızları yangın yerine dönen insanlar var
Tavsiyeyle bir güzellik merkezine giden bir kadın birde bakıyorsunuz mahvoluyor, bu sefer müteakip müdahalelere ihtiyaç duyup, adeta parasıyla rezil olmuyor mu?
Bunların garantisi yok hani, aynı yere gidenlerin kimi memnunken, kimi kalıcı hasara maruz kalıyor, bunalıma düşüyor kuvvetle muhtemel, çenesi hasar görüp ağızdan beslenenler haberlerde gündeme geliyor
Dediğim gibi ilk anda memnun olup, yıllar içerisinde müteakip gerdirmeler, tazelemeler derken, acıya gömülenler, kocasına güzel görüneceğim derken türlü ıstırapların tuzağına düşenler var, dünyaca ünlü zengin kadınları, modeller, güzeller ne hale gelmekte kimi zaman?
Dikkat ederseniz kıymetli hocam, dini hükümlerle itiraz etmiyorum
Eee ne var bunda, ben dini hükümlerle konuşuyorum diyebilirsiniz de, estetik ameliyatların tatbikat problemlerinden bahsediyorum halbuki ben
Verdiğiniz ayetin bu tip operasyonlara imkan verdiğini söylüyorsunuz
Başka ayetlerle desteklemediğinizi baz alıyorum da, o ayetten ben estetik müdahalelere imkan tomurcuklandığını göremedim açıkçası
Demem o ki, vücudun bir yerinde, uzvunda bir noksanlık, belirgin bir olumsuzluk olmadıktan sonra daha güzel olayım derken müşkülatlı hallere düşmenin ya da böyle bir rizikoyu üstlenmenin anlamı nedir?
Sonra sünnet?
Sünnetle seksüel işlevlere zarar verildiğini söylüyorsunuz da hocam, insanların ülkemizde kaçta kaçı bu işlevlerde sıkıntıya düşmekte ve bu hallerin sünnet olmaktan ileri geldiğine dair tıbbi bir dayanak var mı? Ve dahi sünnet olunmayan ülkelerde seksüel sorunları kimse yaşamıyor mu? Yaşamayanlar sünnet olmadıkları için mi sağlıklı? O ülkelerde de cinsel alanda sorun yaşayan insanlar sünnet olmadıkları halde neden sorun yaşıyor? Yoksa onlar o ülkelerin sünnet olanları mı? Bunların tıbbi ve istatistiksel verilere muhtaç konular olduğu o kadar açık ki?
Öte yandan, Ortadoğu halklarının sünnet tarihlerine değiniyorsunuz da, üç büyük ilahi dinin doğduğu coğrafya zaten Ortadoğu değil mi?
Sevgili hocam, sözün özü gelenekçilik nasıl İslama, Allah'ın dinine ters durumlar doğuruyorsa, gavura kızıp oruç bozmak misali gelenekçilere kızıp gelenekten temelli kopmak dinen sağlıklı bir yaklaşım mı acaba?
Fıkhın kaynakları arasında örf de yok mu?
Erken İslam Hukuku Kur'an, Hadis, İcma, Kıyas hiyerarşisine dayanmıyor mu?
Mesela günümüzde de hukuk, anayasa kanun tüzük yönetmelik şeklinde bir hiyerarşiye dayanmıyor mu?
Anayasa var ya, kanun, tüzük, yönetmeliğe ne gerek var deniyor mu mesela? Denmeli mi ya da. Yine yargısal ve bilimsel içtihatlarda yok mu?
Elbette asli olan Kur'an. Ancak bin yılı aşkın bir kıyas ve muhakeme külliyatı ve onu oluşturan ögeleri dışlamak, boşlamak ne kadar gerçekçi ve sıhhatli acaba?
Birbirine zıt olumsuzluklardan birinden kurtulup diğerinin tuzağına düşmek madalyonun öteki yüzü olmasın sakın?
Gelenekçilikten sakınırken, modernizmin, reformizmin tuzağına, ikincilerden kaçarken ise birincinin kucağına düşmek, yağmurdan kaçarken doluya tutulmanın farklı tezahürleri değil mi?
Nihayet hocam
Çalışmalarınızda başarılar dilerim
Mübarek cuma gününüzü tebrik ederim
Saygı ve selamlarımla.
Son derece isabetli ve hiç bir itiraza yer bırakmayan doğru bir yazı olmuş. Arap geleneği ile İslam inancının farklı şeyler olduğunu, ayıklama ile saf şekline, ilk şekline dönülebileceğini anlaması lazım artık müslümanların. Yoksa İslam adına farklı bir yolda gittiklerini ve dinden saptıklarının farkına bile varamazlar. Nitekim şu anda ki durum...bu maalesef.
Kutlarım yazarı...