Doruk, masaüstü bilgisayarını açtı, Spotify radyo üzerine nazikçe tıkladı. Çalma listesini üstüne hafifçe dokundu. Radyo ana sayfasına, profil resmi olarak eklediği, Ay Yıldızlı Al Bayrak, mavi gökyüzü semalarında kendini yırtarcasına, dalgalanmaya başladı. Çalma listesindeki ilk sanatçı, Muazzez Abacı’ydı. O eşsiz yorum ve sesiyle “At Kadehi Elinden” şarkısını okumaya başladı. Abacı ”Bu gece son gecemiz acı günler yakında, Bir ömür böyle geçti olamadık farkında” derken Doruk, daldı gitti yıllar öncesine. Gümüşhacıköy’de zaman su gibi akıyor, hayat akan suyun içindeki, tek hücreli mikoplazma gibi kısacık ömrünü gün içinde, tamamlıyor diye düşündü. Ve el koyup, hazırlık soruşturmasını yaptığı elim bir cinayet; yeşil çamın siyah beyaz filmi gibi düşmüştü beyaz perdeye… Konuya nasıl gireyim diye düşünürken, ilham perisinin gülümseyerek kendine baktığını gördü. İlham perisi şakayla karışık takılıyordu aklınca. Hayrola! Bir sıkıntın mı var? Arpacık kumrusu gibi ne düşünüyorsun? Derken gülümsüyor, soruların ardı arkası kesilmiyordu. Doruk, ezile büzüle; hatırlıyor musun? Gümüşhacıköy’ün içinden geçen, Samsun’u İstanbul’a bağlayan, karayolu üzerinde Bademli köyü sınırları içinde bir otomobil yanmış, arabayı kullanan sahibi tandır kebap olmuştu. Hatırladın mı? Hiç unutmadım ki hatırlayım diye gülümsedi. Pas ayağına gelmişti, bakıyorum keyfin yerinde diye takıldı Doruk! İlham Perisi Lafın altında kalır mı? Senin çekim yasasından haberin yok! İstersen tandır kebabı anlatmadan kısaca, çekim yasasını anlatayım deyiverdi. Bu çıkışa, alınmış gibi tepki verdi Doruk! Ne demek istiyorsun? Ben çekim yasasından habersiz miyim? Sen benim yazdığım “SECRET(sır)” yazımı okumamışsın diye çıkıştı. Gözümden kaçmış diye pişmiş kelle gibi sırıtarak, şaka yapmıştım. Hadi yazalım anıyı dedi ve başladı anlatmaya. Bir yaz daha bitmiş, ekinler işlenmiş, yapraklar sararıp, dalından düşmeye başlamıştı. Bir sabah Gümüşhacıköy/ Osmancık sınırları içinde, bir otomobilin yandığı ihbarı geldi. Apar topar yanına bir devriye aldın, bölük hizmet aracı Jeep CJ5 - CJ8 ‘e atladın olay yerine gittin… Baştan sona ben mi anlatayım, yoksa geri kalanı bırakayım mı sana? Doruk! Sessizce ilham perisinin yüzüne baktı, alıngan bir ses tonuyla, sen çok şımarmışsın! Ben yazarım sen işine bak dedi. Kaşla göz arasında ilham perisi sırra kadem basmıştı. Jeep ön koltuğunda seyrederken olay yerine varınca, yapacaklarını planlıyordu. Önce olay yerindeki delilleri toplayacak, yanan otomobilin trafiği tehlikeye düşürmemesi için, tedbir alacaktı. Sonra plakadan yola çıkarak maktulün açık kimliği tespit edilecek, yakınlarına bilgi verilecekti. Bunları düşünerek seyrederken, olay yerine geldiğini fark etti. Otomobil, otomobil olmaktan çıkmış, yanık kaportaya dönmüştü. Arabadan indi, Yolun geliş ve gidiş istikametine reflektör koydu, yanan arabanın başına geldiğinde; gözleri fal taşı gibi açıldı. Otomobil sahibi, ya kullanıcısı; direksiyon yaşında yanmış, tandırda kızaran bir kuzu kadar küçülmüştü. Bölükle, telsiz aracılığı ile irtibat kuruldu. Plaka vasıtasıyla, İl Trafik Şube müdürlüğünden kısa sürede araç sahibinin açık kimliği tespit edildi. İlçe C. Savcılığına bilgi verilmesi sağlandı. Savcısı ve Hükümet tabibi kısa sürede olay yerine intikal etti. Otopsi yapılınca olayın kaza olmadığı cinayet olduğu, otopsi raporuyla netleşti. Maktul, Merzifon buğday pazarında zahirecilik yapan bir esnaftı. Süratle yakınlarına ulaşıldı, kısa sürede araç ve cenaze sahiplerine teslim edildi. İşin bürokratik kısmı birkaç saat içine sığmıştı. Geriye faili meçhul cinayetin, aydınlatılması kalıyordu. Doruk, cenazeyi almaya gelen yakınlarından birini rehber olarak yanına aldı. Bölüğe dönerken, delikanlıyla havadan sudan konuşarak, maktulle ilgili, çok çarpıcı bilgiler elde etti. Eve kim girer, kim çıkar, eşi dostu kimdir derken, cinayet yarı yarıya aydınlanmıştı. Zahireci orta yaşlı biri, eşi ise ikinci eş Samsun’a bağlı Havzalı. Akşam’da Havzadan misafirleri varmış. Dört ayaküstüne düşmüştü yine Doruk. Hiç Vakit kaybetmeden Merzifon’a hareket etti, Millet cenaze kaldırırken o evde ipucu aradı. Buğday pazarındaki, zahirecilerle görüştü. Akşam eve gelen misafirin açık kimliğini kısa sürede tespit etti. Merzifon’la Havza arası 25 Km’lik bir mesafe. Bir nefeste gitti, kimliğini tespit ettiği sanığı, aldı. Dönüşte maktulün genç karısını da alıp, birliğe döndü. Her iki sanık sorguda, ipe un sermedi. Olayı kısaca özetlemek gerekirse, Akşam evde sofra kurulmuş, Maktulü sarhoş olana kadar içirmişler, sızınca boğarak öldürüp, arabasıyla olay yerine getirmiş ve de direksiyon başına oturtup, arabayla birlikte yakmışlar. Faili meçhul cinayet olarak rapor edilen olay, ertesi gün delilli ispatlı, aşk cinayeti olarak; adli kayıtlara geçti. Her iki sanık, İlk sorgularına müteakip tutuklanarak layık oldukları kodese atıldı. Sanıklar cezaevine doğru yürürlerken, Spotify radyoda Zeki Müren “Aşk bu mu sevda bu mu hayat bu mu, Kalp acı dünya hüzün göz yaş dolu, Aşk bu mu sevda bu mu hayat bu mu, Kalp acı dünya hüzün göz yaş dolu” diyordu. .../... |