İdam
Bir insanı öldürmek… Suçludur, günahkardır, yaşamasına dayanamıyorum… Diyerek türlü sebepler öne sürerek, intikam almak. İptir, tabancadır, boğan ellerdir, tuzaklardır… Buna her ne sebepse onun bile istemediği dünyadan ayırış…
Yaratıcı insanı yaratırken yaşamasına her ne sebepse özgürce kullanmasına izin vermiş, bunun sonucu iyiyse sevap, kötüyse şer amel olarak sorgusunu öbür dünyaya bırakmıştır. İnsanı öldürmeyi de insana özgürlük olarak bırakmış. Ayette, sizin canınızı ancak biz alırız diyerek amel sonuç seçeceğini kuluna bırakmıştır. Bir işin gerçekleşme aşaması kulun dönülmez niyetine vesile kılınmış ve onun gerçekleşmesini de Rabbim sağlamıştır.
Her niyetin nihayete ermesi için kulun pişmanlığına dayanan bir süre tanınmıştır. Hani kulu der ya dua ettim ama bir türlü olmuyor. Yine Rabbim Kur’anda dediği gibi, hayır umduğunuz işte şer, şer umduğunuz işte hayır vardır ama siz bilmezsiniz, denilerek sabır tavsiye edilmiş, niyet şer ise isteğinden vazgeçmesi umulmuştur.
İdam… Bir insanı öldürmek! Ayette dediği gibi, suçsuz yere bir insanı öldürmek dünyada ki tüm insanları öldürmek gibidir. Öyleyse bunun sorgusunun hesabının nasıl verileceğinin kaygısını hissetmek! Kişiyi idam etmek mi, onu bu amelden vazgeçmesini sağlayıp tövbe etmesini sağlayarak toplumsal hayata kazandırmak mı yahut bu idamlığa sebeplerin gerçekten var olup olmadığına kesinlikle emin olmak mı? Ölüm vakti geldiğinde buna kim engel olabilir ki… İster idam et, ister intihar et, ister trafik kazası geçir… Sebepleri saymakla bitmez. Burada ki ince nüans sınavdır.
İdam etmek yerine, insanların ihtiyaçlarını ve sıkıntıları çözmek… Kanunlarda adaletsizliği sona erdirmek. Haklının hakkının hızla iade edebildiği ortamı oluşturmak… Devlet idam etmek yerine, buna iten sebepleri yok etmelidir. Adalet sunmada hızlı bir geri dönüşüm olmalıdır. Bunları oluşturmadan sen bu suçu işledin öyleyse buyur idam sehpasına demek adil olmasa gerek.
İnsanı yaşatmak dinen ibadettir. Günahından da sevabından da kendisinin sorumlu olduğu ve öldükten sonra sorgulanacağı bir mahşerin varlığını, yani ahirete imanın farkında olmasıdır. Kişi, kötülüklere karşı mücadele etmelidir, uyarıcı ve uygulayıcı olmalıdır. İyiyse iyi kötüyse kötü karşılığını hem bu dünyada hem de mahşerde göreceğini bilmelidir.
Eğer iyiliği yaşayacak ve yaşatacak kadar insanlığımızı kaybettiysek, neye sahipsek zalim oluşumuz nedeniyle hepsini kaybederiz. hani bir laf vardır ya, “Dinsizin hakkından imansız gelir…” Zalim olmuş bu insanlığa bir başka zalim musallat olarak, Rabbim gerekli dersi o topluma verir.
İdam etmek yerine, idama sebep olan bütün haksızlıkları ortadan kaldırmak ve insan gibi yaşamayı sağlamak gerekiyor.
Saffet Kuramaz