5
Yorum
4
Beğeni
0,0
Puan
1122
Okunma

Maaş bordroları uzun şaryolu daktilolarda yazılır, kollu facıt hesap makinaları ile hesaplar tutturulur, daha sonra da, mutemedin bankadan aldığı paralar hak sahiplerine dağıtılırdı. Acil paraya ihtiyacın var. Ne yapacaksın? Tek adres maaş mutemedidir. Önce yüzünü kızartıp ondan para istemen, sonra da onun gönlünün olup istediğin parayı alacağın ilk maaştan kesilmek üzere vermesi lazım. Olağanüstü bir iş geldi başına. Acilen toplu para gerekli. Git bakalım bankalara. Yedi sülaleni araştırır. Kefil ister, belge ister. Yine de vermez istediğin parayı.
Öyleydi o yıllar…
Deseydim ki:
“Öyle günler gelecek ki; herkesin bir hesap numarası olacak. Zamanı gelince hak ettiğin maaş hesabına yatırılacak. Caddelere, sokaklara para makinaları kurulacak. Herkesin cebinde üçer beşer kart. İster kredi, ister kendi paran. Tak para makinasına o kartlardan birini. Yaz şifreni, şıkır, şıkır tırrrtt. Para ya elinde ya hesabında…
Derlerdi ki:
“Biliyoruz elin kalem tutuyor. Hayal etmek güzel, güzel olmasına da abartmamak da lazım. Olur, mu hiç öyle bir şey…
Üniversite bitirdim diye bir emirle maliye şubesinde görevlendirdiler beni. Birliğin maaş mutemedi benden büyük, hesap kitap bilen saygın birisi. Bir mesai arkadaşımız hemen hemen her ay gelir şubeye, mutemedin kulağına bir şeyler söyler, mutemet abimiz açar, para kasasının kalın kapısını bir miktar para verip gönderirdi O nu. Bir gün sordum:
“Abi her ay, her ay bu arkadaş niye para ister ki:
“ Onun üç çocuğu var. Üçü de okuyor. Kardeşi de Üniversite de. Ona da para gönderiyor. Ne yapsın garibim yetiremiyor iste…
Her şey insanlar için. Mutemet abimizin kardeşi trafik kazasından hayatını kaybetmiş. Ölüm izninden sonra birliğe dönmüş, görevine başlamıştı. Şubenin odası –baş sağlığı- dileklerini bildirmek için gelenlerle doluydu. Her ay para isteyen arkadaşımızda oradaydı. Mutemet abimiz onu fark etti:
“Bu gün de… Bu gün de para isteme be yahu… Moralim bozuk zaten!”
O arkadaşsızımızın yüzü kızardı. Başını öne eğdi. Utandı.
“Abi ben para istemeye gelmedim. Kardeşiniz ölmüş. Başınız sağ olsun diyecektim.”
Çekti gitti.
İlerleyen günlerde maaş mutemedi onun gönlünü almak için ne kadar çaba gösterse de bir daha para
İstemeye gelmedi.
Üsküdar -Şemsipaşa’da bizim Askeri gazinomuz vardı. (Şemsipaşa pasajında dili büzüseciler)
Evim Üsküdar’da. Orhan Veli’nin dediği gibi:
Dağ başındasın(Gurbettesin)
Derdin günün hasretlik
Akşam olmuş.
Güneş Batmış.
İçmeyip te ne halt edeceksin?
Gazino görevlisi tanıdık:
“ Her zaman cebimizde para olmuyor. Buraya geldiğimde, yediklerimin, içtiklerimin adisyonlarını biriktirsen, ben aybaşında maaşımı alınca hepsini ödesem olmaz mı?”
“Tamam, abi canın sağ olsun.”
Aylarca bu uygulama devam etti.
Onbeş günde, ayda bir tanıdık arkadaşlarla Şemsipaşa’da toplanır sohbet eder, güler eğleniniz. Sıra hesap ödemeye gelince de gelen hesabı kişi sayısına böleriz. Herkes payına düşeni verir, toplanan parayla bir kişi de hesabı öder. Yine öyle bir gündeyiz. Yedik içtik sıra hesap ödemeye geldi. Ben:
“Oğlum hesap.”
“Hepsini mi Komutanım.”
“Tabii oğlum hepsini.”
Gelen hesabı kişi sayısına böldük. Herkes payına düşeni verdi. Ben ödedim hesabı dağıldık.
Ertesi gün devre arkadaşım Ulvi(Nur içinde yatsın):
“Devrem yanlış anlama da Askeri gazinoların fiyatı lüx gazino fiyatlarını geçmiş. Yediğimiz içtiğimiz, ödediğimiz de ortada dünkü hesap sence yüksek değil mi?
Düşündüm haklıydı.
Uğradım Gazinoya sordum. Görevli asker:
“Komutanım Siz hepsini deyince ben de sizin borçlarınızı da ekledim.”
O da haklıydı.
Başka bir toplantımızda olanları anlattım. Kahkahalarla güldük. Arkadaşlar haklarını helal ettiler.
Aydın Kahraman. Devre arkadaşım. Gelirlerimiz aynı, giderlerimiz benzer. Ama O ne eder, eder her ay üç beş dolar, mark alır. Çok sıkışana da döviz üzerinden borç verir, alacağını da döviz üzerinden alırdı. Bir gün yine paraya sıkışmışım.(Zaten ben o yıllarda paraya hep sıkışmışımdır) Aydın’dan dövizle borç almışım. Ödeyeceğim günü de söylemişim. O gün geçmiş. Ne zaman Aydın’la sohbet etsek. Borçtan, borca sadakatten söz ediyor. Bıkmıştım:
“Yeter be devrem konuşacak başka konun yok mu senin”
“O zaman ver borcunu arkadaş !”
“Ne borcu?”
Gününü, yerini, miktarını hatırlattı. Haklıydı. Unutmuşum.
O benim samimiyetime inandı, ben de onun dostluğuna güvendim.
Ödedim tabii…
Şimdilerde ne arkadaşlık kaldı. Ne de eski samimiyet.
DOSTUN ADI PARA. VARSA PARAN DOST ARAMA.