18
Yorum
15
Beğeni
0,0
Puan
1879
Okunma


İz Bırakanlar (2)
...
...
Artık vakit geldiğinin haberini alınca, koştur koştur arabaya. Doğru yukarı köye, Osman amcalara.
Ev sahiplerinin bitmek bilmeyen ikramları gelir gelmez daha kapıda, ekşili ayranlar metal bardaklarda..
-İçin, için yoldan geldiniz.
(sadece üç dakika süren bir yolculuktu bu, arabayla)
Oturtuverdiler bizi bir çardağa, demleniyor bu arada çay ocakta, tepemizde yeni açmış asma yaprakları aheste aheste sallanmakta.
Ayran sonrası kahve, yanında sıcaktan erimiş çikolata.. Benim mide durduğu yerde çalkalanmakta. Babamın midede ses yok, alışmış demek ki zamanla.
"Hadi ne olur Osman amca alalım köpüşü de gidelim biz bir an önce, yoksa mide zafiyeti geçireceğim bu gidişle" desem de
getiriyor Zehra teyze çayları ve üzümlü kekleri elinde plastik bir tepsiyle.
(bir dilimi neredeyse üç kişiyi doyuracak büyüklükte) ...
Ve daha yeni başlıyor hal hatır sormaca
- Ee kızım baban nasıl annen nasıl afiyettedir inşallah
-Babam yanımda ya, Osman amca!.. Annem de uyuyor işte ne yapsın. Geçen hafta uğradıydım kabristana.
-Ha uyusun uyusun kızım, sivrisinek yok değil mi sizin oralarda ?
(Cenazeye gelmiş vaktiyle Osman amca hatta iki kürekte toprak atmış annemin mezarına)
-Sivrisineği boş verelim de ne zaman göreceğiz, çok merak ediyorum bizim yavruyu, acaba ne alemde ?
-Aceleniz ne kızım kırk yılın bir başı gelmişsiniz, görürsünüz elbette
( iki günün biri Osman amcalardayız halbuki bir vesileyle )
Hem daha dün kapımızın önüne geldi bir çocuk, binmiş eşeğin üstüne.
-Ebru abla Ebru abla. Osman dede şehirden dönmemiş daha. Zehra teyze de Viktırgili izlerken sigortalar mı atmış ne. Gelsin de bir baksın dedi, köyün her işe yetişecesi.
(Viktırgil - victor- yalan rüzgarı adlı bir dizinin karakteri )
Gittim baktım; elinde bir cımbız, küçük bir de ayna, oturmuş kapının eşiğine Zehra teyze.
"Gel kızım gel bende sakallarımı tıraş ediyorum" demesin mi beni görünce.
İçeriye girdik sonra. Kontrol ettim elektrik var mutfakta banyoda. Salonun ampulü patlamış. Zehra teyzede sanırım çıkarmaya çalışırken kırılmış, yarısı içerde kalmış.
-Zehra teyze kapalı mı elektrik düğmesi?
-Kapalı kızım görmüyor musun yanmıyor işte.
(nasıl yansın ki kırık ampul)
Düğmeyi kontrol ediyorum yukarıya basılı her şey normal.
(ben öyle sanıyorum)
Merdivene çıkıp ampulü sökmeye çalışıyorum. Aniden geriye doğru irkiliyorum. Kalbim pıt pıt. Kendimi saniyeler içinde yerde buluyorum. Meğerse elektrik düğmesini ters takmışlar. Evde de kontrol kalemi olmayınca başıma gelenleri çekmek zorunda kalıyorum ve Zehra teyzenin şoktan çıkarma taktiğiyle daha çok şoka giriyorum. Bir sağ yanağıma bir sol yanağıma tokat atıp duruyor. Ama öyle bir vuruyor ki tam bir Osmanlı tokadı. Benim saçlar kabarmış hangi yöne gideceğini şaşırmış bir o tarafa bir bu tarafa ahenksizce dans ediyor. Elektrik çarpmasından değil de Zehra teyzenin tokatlarından bayılacaktım neredeyse.
Akşamı ettik laflaya laflaya, yavruyu da aldım en sonunda kucağıma, isim muhabbeti dönüyor bu arada.
Babam pamuk diyor, Zehra teyze Sarıkız. Osman amca dedi ki "Ebrunun köpeği o artık, o versin adını siz karışmayın".
Suki olsun dedim, gülmeye başladılar.
( Suki Japonca sevgi-barış anlamdaymış)
Suki diye köpek ismimi olurmuş. Bu güzel ortamda aklıma başka herhangi bir isim gelmedi dedim.
Biz isim tartışması içindeyken beyaz bir tavuk masanın altına doğru gelince, Suki kucağımdan fırladığı gibi tavuğu kovalamaya başladı.
Babam "Şuna bakın hele, nasıl da efeleniyor minnacık boyuyla" deyince Sukinin yanına bir de Efe ekledik.
Bu ismi herkes severek benimsedi de yalnız Zehra teyzenin deyimiyle bizim Suki Efe,
oldu Şukufe...
Dedi, bu isme dönmüyor benim dil
Bundan sonra diyeceğim ona Şukufegil.
EbRuAsya //
çok teşekkür ediyorum...
naçiz kalemimi değerli kılıp anlamlandıran, daha fazla kişiye ulaşmamı sağlayarak okuyanların dudaklarına küçük de olsa bir tebessüm konduran Seçki Kuruluna...
yorum & beğenileriyle yürek yolculuğumda anılarıma eşlik eden tüm site arkadaşlarıma...
sevgiyle...