- 641 Okunma
- 2 Yorum
- 2 Beğeni
O GECE
Bostanlının, körfez esintisi ile serinlemiş haziran sıcağında sabaha karşı; acımış olsa da insanın hararetini alan, ardı sıra balkona getirdiğim çay dolu bardakların kaşık sesleri bozdardı amcamla olan suskunluğumuzu.Baş ve işaret parmakları arasında tuttuğu ve orta parmağı vasıtası ile her darbede 180 derece döndürdüğü kibrit kutusundan ben çayını getirdiğim zaman ayırırdı gözlerini sadece.
Öncesinde daha küçük olan bu balkon; salondan bir miktar içeriye alınarak genişletilmiş ve 7 kişilik ailenin bir arada oturabileceği hale getirilmişti bir süre önce.Fakat o gece hesapta olmayan sekizinci kişi ile o balkonda oturuyorken ben; diğer 5 kişi bitap bir halde huzursuz bir uykuda ve yedinci kişi olan babam, balkondan bir metre uzaktaki İskandinav 3lü kanepede kolları yanda boylu boyunca uzanmış bir halde; insanın bir kez yaşayabileceği ve yaşayanların hiçbirinin tadını bilmediği bir serüvenin başlamasını beklemekteydi.
Bir ezberi yerine getirirken doğruluğundan şüphe edersiniz bazen.Sabaha kadar kaç kez yaptım hatırlamıyorum da,hatırladığım annemin verdiği pamukları küçük parçalara bölüp suya daldırarrak dudaklarını ıslattığımı.Ve her seferinde kapalı dudaklarının arasından damlalar halinde suyun kendine bir yol bulup, çenesinden boynuna, boynundan yastığın pamuklarına gittiğini.Bir pamukla başlayan bu serüvenin bir pamukta son bulduğunu.Ve onca çabalarken ben onu susuz bırakmamak için; hiçbir tepki vermediğinde anladım tanrının onu yanına alırken yüreğini de serinletecek kadar sevdiğini.
Bulunduğumuz balkondan körfezin ardından çıkan kocaman güneşi görebilirdiniz.Ve gri bir sabaha uyanan güneş, diğer sabahlardan farksız yine kocaman ve yine turuncunun en güzel hali ile masmavi denizin içinden çıkar gibi görünmeye başladığında; huzursuz uykusundan uyanan diğer beş kişinin, başladığı gibi asil bitecek bir hayatı uğurlayacağını bilir gibiydi yüzlerine oturmuş ifade.Önce annem geldi.Uyuyamadığı el ayak hareketlerinin dengesizliğinden belli olan bir şekilde
-“nasıldı gece rahatmıydı ?”
-”hepimizden daha rahattı”
Neden sonra fısıltı ile konuştuğumuzu hatırladım.fakat o; geceyarısından beri yolculuğuna çıkmış ve bu dünya ile bağını koparmıştı artık.
Dedim ya bir ezberi yerine getirirken doğruluğundan şüphe edersiniz bazan.
Ellerine batan bir diken uğruna bile canını vereceği 3 kızı öğrenci olduğu Ankara’dan gelip, 3lü İskandinav koltuğun önünde dizçöküp, bedeni yarıyarıya küçülmüş; hayatları boyunca en büyük kahramanları olmuş ve olacak olan babalarının ellerini tuttuğunda
bilimin de, dinin de, sanatın da açıklayamayacağı bir şey oldu.
Açtı gözlerini.
Tebessüm etti.
Tekrar kapadı.
Ve bitti.
Uzun bir masanın baş kısmında, ayakları altında otururken, önünde kimi zaman demli bir çay, kimi zaman rakı kavun peynir;
şimdi bizlerin oturduğu İskandinav 3lü kanepede huzurlu bir sessizlikle ve çaresizlikle her an gelebilecek o anı sabırla bekliyordu.
O anın telaşından mıdır bilinmez; başka bir kişiliğe bürünüverirsiniz aniden.Sanki ölen sizin babanız değildir.Sanki siz onunla bağı olmayan biri gibi davranırsınız.İşler, güçler, evraklar, taziyeyeler, yemekler, hiçkimsenin anlamadığı dualar.Aklınız karmakarışık olur.Bağırışları duymazsınız.Sadece gözlerdeki boşluk, “şimdi ne olacak?” sorusu hayatın tamda kendisidir o an.
Ta ki el ayak çekilip kendi içinizde sessiz gözyaşları ile onu uğurlamaya vakit bulabildiğiniz zamana kadar.
Banka müdürüydü babam.Bir gece o uzun masanın baş kısmında ayakları altında oturuyorken, rakı kadehinden bir yudum alıp 3lü İskandinav kanepede oturan bize dönüp;
“Bundan 15 gün önce banka’nın önüne pejmürde biri geldi.
Güvenlik adamı göndermeye çalışıyor ve adam da içeriye girmeye çalışıyordu.Odamdan çıkıp kapının önüne gittim.”ne oldu” dedim.
Güvenlik “müdür bey karnı açmış parası yokmuş o yüzden gelmiş” dedi.
Adamı aldım.
Odama getirdim.
Çay söyledim.
Mutfakta yemek hazırlattım.
Cebine de 3-5 kuruş verdim.
Ve güvenliğe talimat verdim.
”Bu şekilde gelen hiçbir insanı geri çevirmeyeceksiniz” .
Ertesi gün biri daha, sonra biri daha ve devam etti.” .
Bu son sözleri söylerken gözleri parladı.Yaptığı ile bu kadar gururlandığına defalarca şahit olmuştuk ve yüzünde hep o çocuksu gülümsemeye eşlik eden gururu görebiliyorduk.
Hepimiz gülüştük ve dedik ki “baba valla adamlar iyi yere dükkan açmışlar”
Cevabı o tok sesi ile hala kulağımdadır.
“evet ben de biliyorum çoğu yalan ama ya bir tanesi doğru ise…”
Tonlarca bir ağırlık düştü sanki o an salonun ortasına.
Ve sessizlik
O an biz beş kardeş de anladık ki;
“Asalet; zeki olmak değil,
güçlü olmak değil,
merhametli olmakmış.”
Tekrar elveda güzel insan
Seni ellerinden değil kocaman yüreğinden öpüyoruz.
YORUMLAR
Yazınızın sonunda gözlerimi kapayarak babamla yaşadığım yayla anılarıma gittim.
Çamlıhemşin-Kale köyü yaylamızdaki taş evimizin kolanlarının su almasıyla duvarları şişmiş evimiz yıkılmıştı. Babam evimizi onarmak yerine yıkıp yenisini yaptırmaya karar verdi.
Gün aşırı sahilden (Rize-Pazardan) merkezden araç servis geldiği ortamda 10-15 kişi arası usta çalıştırıyoruz. İmkânlarımız çok kısıtlı. Her öğün ustalara evde koca koca tencerelerle yemek, ekmek pişiriyorum. Hani derler ya boynundan büyük iş yapma yaşım çok küçük ve boynumdan çok büyük işler yapıyordum.
Öğlen saati olduğunda, üç tane kocaman bakır sofralarımız var her sofraya sekiz kişi oturabilecek büyüklükteydi.
Tam öğlen saati oluyor ben ustalara
-Baba, gelin yemek hazır
Babam sesimle ustalarla birlikte mahalledeki üç beş arkadaşlarını toplamış geliyor
İlk gün, ikinci gün, üçüncü gün bu duruma bir şey söylememiştim, dördüncü gün
-Baba burası dağ başı, bizim ustaların karnını doyuracağım derken ,mahalledeki tüm arkadaşlarının karnında doyuruyorum dedim,
Babam beni kendine doğru çekti anlımı öperek
-Kızım sen elini merhamete alıştır eline bereket bollukta gelir dedi.
Bütün bir yaz ustalar+ babamın arkadaşları soframızdaki bereket, sohbetin güzelliği, dostluğun köklerine kulak misafiri oldum. Biz usta çalıştırmıyorduk aslında her biri evimizin insanıydı ve bende küçük kız kardeşleriydim.
Dün yaşadıklarım bugün insan olmamda hayatıma yön verdi
-Kızım sen elini merhamete alıştır eline bereket bollukta gelir.
Emin olun babalarımız gittiği o güzel mekânda çok mutlu.
Dualarımla, Allah rahmet eylesin.
Saygıyla
erdal güvenli
5 kardeşiz ve 5 imiz de farklı yerlerde doğduk
en küçük kızkardeşim lisenin 3 sınıfını da ayrı illerde okudu
eskiden devlet memurlarında sürekli bir tayin vardı
hele bir de sol görüşlü iseniz yıldırmak için ülkenin her tarafını dolaştırırlardı
sizin hikayeniz de sıcacık harika
şimdi çok zor bulunuyor belki bitti öyle insanlar
biz onların öğretilerini aldık ama uygulayabiliyormuyuz emin değilim
selam ve saygılarımla
Bir tek anın yaşattığı duyguları, çağrıştırdıklarını böyle uzun ama bir o kadar da akıcı anlatabilmek maharet ister. Özellikle betimlemeleri çok sevdim. O kibritin nasıl 180 derece dönebildiğini gözümde canlandırdım, üçlü İskandinav koltuğu ise görmüş kadar oldum:)
Babanın verdiği merhamet dersi takdire şayan ve kulağa küpe olacak türdendi. Onunla ne kadar gurur duysanız azdır. Ben de çokça rahmet diliyorum ruhuna...
Siz iyi bir yazarsınız, yola devam:)
Sevgilerimle...
erdal güvenli
yarısı nezaket olsa diğer yarısı zaten beni çok mutlu etmeye yeter
teşekkürler
sevgilerimle