Mezardakilerin pişman oldukları şeyler için, dünyadakiler birbirini kırıp geçiriyorlar. imam gazali
enverlevent
enverlevent

Balkıyan

Yorum

Balkıyan

2

Yorum

3

Beğeni

0,0

Puan

821

Okunma

Balkıyan

Balkıyan

Sıçan yılı Gülayı’nın on beşinci günüydü, Bakacak’ta tepe gökle kavuştuğunda tan yeri yeni ağarıyordu daha. Ufuktaki kızıllık ise geceden kalan serçe desenli yazmasını örtünüp, aynada kırışıklıklarını sayarak kalan ömrünü tüketiyordu. Gün bu kör bakışla eğleşip dururken, ovayı yatağını bulamamış akarsu çaresizliğinde fırıldak bir ateş sardı birden, tamda kelimelerin tükendiği yerden.
Çünkü bu, muhteşem balkıyanın doğaya serenadıydı hançeresini yırtan;
_Ne kadar mağrur ve kurumlusun ey roksan,
hele de gömlek değiştiren kekik dudaklı bulutları öptüğün an.

Görklü kam şafağa sökerken karanlığın elbisesini, titrek bir el gecenin sepya saçlarını kayalara sürterek süpürüyordu tüm ovayı kötülüklerden. Gecenin ıssızlığını Anadolu’nun katmanlarına katıp Hüseyni makamıyla yıkayan o mavi aydınlık, şavkından korkup duvar diplerine çöreklenip daldasında kuyruğunu yiyen karanlığın adını şehla koymuştu. Hâlbuki bahar esintisinde uçuşan yapraklar, sürekli tebessümden gölgelenmiş gamzeli yanaklar gibi kesintisiz sevdalara çiseliyordu sakince. Rüzgâr burcu burcu özlem kokan mahcup kızıllıklarla anılarında bir ömür biriken resimler çiziyordu gökyüzüne.

Güneş sertçe ışıklarını saçarken karman karışık tepelere, sessiz ve sinsi ölüm acıtıyordu canımızı o günlerde. Salgın, elinde ucu çivili sopa ile yıllanmış dostlukları toplarken birer birer sarı muşamba yelekli bir adam edasıyla ve Kemalettin Tuğcunun Bruno Amadio’ya çizdirdiği çocuğun gözyaşlarında akıyordu zaman. Elbette bu kıyımdan arta kalanlarda en az uçmağa gidenler kadar değerliydi. Musa’nın ölüm saçan mavi kanatlarının aralığından sızan gökyüzünün kapıya sürçen keçi kanıyla atılan çarpı kurtarmıştı onları belki de ve nerede yeşereceğini bilmeyen ayrık otu gibi avuçlarımızda kalanları, çıkrık sesleriyle uyuduğumuz Türkmen halılarının ilmeklerindeki sabırla atiye dair ümidimizi. Onlar ki ardından sırasıyla ve benden sonra diyerek umduklarımız ve arabesk şarkılarla üstünü örttüğümüz gecede üşümelerinden korktuklarımızdı.

Söyle ey kam, oruçların bitti mi ki dost ateşlerine gizlenir gibi yaşıyorsun hiç bitmeyen bu ışıklar varken önümüzde. Artık akşama doğru bütün serçelerde ölürse şaşmam senin yüzünden, zamana tutsaklığımızın göz göz dilimlendiği alınyazımızı köze saklayıp, rüzgârla boğuşurken alevle kalmasıyla kıvranan dizleri bükük tepelerde gezen bu cüceler varken. Öyle acıyan bir ima takma yüzüne bulutlar arasında çakan şimşek, elbet bizde biliriz yağmurda açan gözleri kınalı gelinciği siyah beyaz fotoğraflardan – ki o yansımadır ela gözlere-. Yamaç meltemiyle ıslık çalmayı sevdiğinden mi dökülür sanırsın kirpikleri üstüne çam ağaçlarının ve gök erirken taştan taşa akıp giden bu ışıklarla temizlenir mi yosundan budaklanmış yüreğim zonklayarak. İhanetle bütün gece ağaran saçlarımıza şavkı düşen bu ay yüklü turkuaz gecede, yıldızlarla bezeli gök senin yüreğine de balkıdı mı acıtarak; kekik ve nane kokan tenin ve saçların çam kozalakları gibi döküldüğünde. Hatta ağaç köklerinin toprakla seviştiği gibi en çok sekiz bilemedin on kişiyle gömüldüğünde ve taşan bulutlar geldiği gibi gerisin geri sessizce akarken pınarlara. Neden hala ay ışığında uzun yollarda yürümüş gibisin sıkışan yüreğim, bilginin en ağır suç olduğu şu günlerde sende bizim gibi mimli misin?

Son tahlilde en üzüldüğüm tabi ki başıma gelenler; her ölüm derin bir üzüntüyken her yaşta ve ölümün, doğumdan daha çok sevinç vermesi bazılarına. Misal, bu kadar acının arasında; Gurs vadisinde nesli tükenen dağ keçilerini zevk için öldürenlerle para karşılığı aynı sofrada oturanlara lanet okuduğumda. Ki onlar; binlerce yıldır her zor geceden sonra aynı sofradaki ev sahiplerine düşman olanlar - özellikle doyduklarında ve esaretten kurtarıldıklarında- ve dahi ekmeğini verenin kim olduğunu sorgulamayanlar.

Paylaş:
3 Beğeni
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Balkıyan Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Balkıyan yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Balkıyan yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
/ yüRekTen
/ yüRekTen, @-yurekten
29.9.2025 16:57:41

"Maldoror’un 'Altıncı Şarkısı’nı okuyunca kendi yapıtlarımdan utandım," der, Andre Gide.

Ben de bu çalışmayı okurken kendi yazdıklarımdan utandım. Ve şimdiye değin sizi nasıl fark edemedim, bu da utanç veriyor bana şu an.

Tebriğimle.
neneh.
neneh., @neneh-
1.5.2021 14:53:49
10 puan verdi
Muhtesem..Harikulade tasvirler esliginde bir yuruyus ..Dogayi canlisiyla ,isiklariyla, ruzgayiylabir prenses edasina burunduren ve dogadaki kiyimlara ses olan kaleme selam olsun..Doganin sergiledigi zenginliklere, guzelliklere kiymayalim lutfen..Hunharca sergilenen davranislar bir ok misali bize doner.Ac gozluluk tamahin yaygin oldugu yerde nankorlukler ve zulumler de artar.Duyarlilik adina...Saglicakla..Saygiyla..
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL