İnsan minsan değil ha! Sakın gaflete düşüp de böyle bir cevap vermeyin, gülerler... Kızıl Deniz Kestanesi en çok yaşayan canlıların başında geliyormuş, iki yüz yıl dan fazla ömrü varmış. Vay anasına yahu! Neredeyse Preveze Deniz Savaşını bile görecekmiş iki yüz üç yüz yıl geriye gitsek. Kuzey Amerika taraflarında yaşarlarmış genellikle, demek ki oraları seviyorlar... Kestaneyi çizdirmezsek bizler de çok yaşarız belki de...

Koi Balığı diye de bir balık vatandaş, daha çok Japonya taraflarında ki denizlerde yaşadığı söyleniyor, bu muhteremde iki yüz yıl yaşayıp dünyaya neredeyse kazık çakacaklardan birisiymiş... Ulan bunu yakalasan adamın yiyesi de gelmez, acır be insan...

Bir de şu evini sırtında taşıyan muhteşem canlı. Kaplumbağa, ama öyle bildiğin kaplumbağalardan değil bu, Galapagos Kaplumbağası, yüz senenin üzerinde yaşadığı söyleniyor. Vay be demek ki yavaş yaşamak, hayatı da yavaş yavaş götürmek mi lazım acaba, kaplumbağalardan kendimize ders çıkarmamız lazım... Böyle ’’Hızlı yaşa genç öl cesedin yakışıklı olsun.’’ felsefesi de çökecektir...

’’Amerikan Papağanı 60-80 yaşına kadar yaşayabilirler, üreme yaşları ise 30 ila 35 yıl arasında değişir. Maalesef Amerikan papağanların büyük bir çoğunluğu vahşi ortamda nesli tükenmekte ve birkaç tanesi halihazırda habitat tahribatı ve yasadışı evcil hayvan ticareti nedeniyle tükenmiştir.’’ Bu da bir alem, bizim milletvekillerimiz de bu papağandan daha fazla konuşuyor hem de daha fazla yaşıyor, o da bir şey mi...

Yaşar ne Yaşar ne Yaşamaz, derseniz, O zaten hayatın içinden bir roman kahramanı. Aziz Nesin tarafından büyük çoğunluğu cezaevinde yazılmış kara mizah örneği bir eserdir...

Dünyanın oluşumunu milyarlarca yıl olarak düşünürsek insanoğlu belki bir on bin on beş bin yıldır dünya üzerinde yaşamaya devam ediyor. Daha öncesinde de bir takım canlıların olduğu ’’Dinazorlar’’ gibi söylense de... Yetmiş seksen senelik bir insan ömrü aslında bu genel bütün içinde üç beş dakikalık bir şey, göz açıp kapayıncaya kadar geçiyor gidiyor ve de bitiyor. Hainlik yapmaya, insanlara kötülük etmeye değer mi...