- 283 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
HALKLARIN KARDEŞLİĞİ
Müslüman Türk ve Hıristiyan Yunan halkları dört yüz yıl boyunca Osolumanlı toplumunda genellikle barış içinde yan yana yaşamışlardır. Birbirleriyle iyi geçinmelerine karşın, siyasal iktidarla çatışmaları eksik olmamıştır. Çünkü Osmanlı yönetimi Rumeli’de olduğu kadar Anadolu’da da halklara haksızlık etmekten geri durmamıştır. Bu da, doğal olarak, onları birbirine yaklaştırmıştır.
Uzun süre bir arada yaşayan Yunan halkıyla Türk halkı birbirlrinin dillerinden, sanatlarından, türkülerinden, oyunlarından, törelerinden-kısaca kültürlerinden- etkilenmişlerdir. Zamanla aralarında bazı noktalarda ortaklığa varan bir yakınlaşma olmuştur. Irk,din, dil ayrımları bunu engelleyememiştir.
Aslında, dünyadaki bütün halklar dosttur. Yanlış eğitilerek yanıltılmadıkça birbirlerini anlarlar, üzmek ve öldürmek istemezler. Çünkü,toplumsal konumları ile ekonomik durumları aşağı yukarı aynıdır. Savaşların külfetini onlar çeker, nimetlerini başkaları toplar. Onları birbirine düşürenlerle ölüme gönderenler ise bundan kazanç sağlayanlarla yararlanmayı tasarlayanlardır: İlkçağda efendilerle çevreleri, Ortaçağda derebeylerle krallar, Yeniçağda kapitalistlerle emperyalistler. Çoğunlukla kendileri savaşa katılmayan, ama insanları/ halkları acımadan savaşa sürenler...
Nitekim, Alman emperyalistlerinin etkisi ve içerideki yandaşları olan Sait Halim, Enver ve Talat paşaların çabasıyla 11 Kasım 1914’te Birinci Dünya Savaşı’na giren Osmanlı İmparatorluğu darmadağın ve halkı perişan olmuştur. 30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros Mütarekesi uyarınca Çanakkale ve Karadeniz Boğazları Müttefikler’ce işgal edilmiş, ordu dağıtılmış, limanlara, gemilere, demiryollarına ve silahlara el konulmuştur.
Daha sonra İngiliz ve Fransız emperyalistleri Yunanlıları Ege bölgesini işgale yöneltmişlerdir. 12 Mayıs 1919’da Paris Konferansında alınan karar gereğince Yunanistan-onların da yardımıyla- 15 Mayısta İzmir’e asker çıkarmış, içeriye doğru ilerlemeye koyulmuştur. 19 Mayısta da Mustafa Kemal yurdu korumak ve Kurtuluş Savaşı’nı örgütlemek amacıyla Samsun’a ayak basmıştır. Gerçi savaş 9 Eylül 1922’de İzmir’in geri alınması ve Yunanistan’ın yenilgisiyle sonuçlanmıştır ama her iki ülkenin de ağır kayıplara uğramasına yol açmıştır.
’’Benden Salam Söyle Anadolu’ya’’romanının Yunanlı yazarı ve Türk dostu Dido Satiriyu’da bu acı gerçeğe parmak basar:
’’Bu savaşın nedeni , tüm insanların mutluluğuna düşmanca tavır takınan emperyalist güçlerdi. Türk ve Yunan her iki halk da emperyalist güçlerin tutumu yüzünden yenik düştü. Bu tutumda her iki ülkenin içinde bulunduğu stratejik konum ve petrolle olan ilişkileri önemli rol oynamıştır.’’
Atatürk, kendi deyişiyle, ’’bizi mahvetmek isteyen emperyalizme ve bizi yutmak isyeyen kapitalizme karşı milli topluluğumuzca savaşarak’’ zaferi kazanır. Düşmanları kovarak ülkeyi özgürlüğüne kavuşturur. Fakat, savaşın getirdiği yıkımları ve emperyalistlerin verdiği zararları yakından gördüğü için, Cumhuriyet’in kuruluşundan sonra bağımsız, tarafsız, barışçı bir dış siyaset izler.
Bu konuda Atatürk’e kulak veriyoruz:
’’Irk farkı gözetmeksizin bütün insanlığa şamil, cihangirce devlet teşkili hırslarının neticeleri tarihte yazılıdır. İstilacı olmak hevesleri bahsimizin haricindedir.’’
Atatürk ordunun görevinin, artık sarayın ya da birtakım çevrelerin çıkarları için savaşmak değil, anayurdu korumak için olduğunu şöyle açıklar: ’’ Bundan sonra asker oluşumuz, eskisi gibi başkalarının şan ve şöhreti ve keyfi için değil, yalnız bu aziz topraklarımızı korumak içindir’
Atatürk’e göre, ulusun yaşamı tehlikeye düşmedikçe ve yurdu saldırıyla karşılaşmadıkça yapılacak savaşlar birer cinayettir.
Ölünceye değin bu yoldan şaşmayan Atatürk bütün komşularımızla, hatta eski düşmanlarımızla dostça ilişkiler kurmayı, sorunları barışçı yöntemle çözmeyi ilke edinmiştir. Bu arada Yunanistan’la olan ilişkiler de de aynı ilkeyi uygulamıştır. Sonunda, bir yandan onun, öbür yandan Venizelos’un barışçı davranışlarıyla iki ulus arasında iyi ilişkiler kurulmuştur. Yunanistan’la yapılan, 1926,1930 ve1933 yılındaki anlaşmalar bunu başarılı ürünleridir. Atatürk her yıl Kasımda Meclis açış konuşmalarında bunların önemini, yararını vurgulamış, Türkiye ile Yunanistan arasındakji dostluk bağlarından övgüyle söz açmıştır. Örneğin, 1930’da şöyle demiştir: ’’Komşumuz ve dostumuz Yunanistan Başvekilinin ve Hariciye Nazırının Ankara’yı resmen ziyaretlerini hususi bir memnuniyetle zikrederim. Türkiye ve Yunanistan’ın yüksek menfaatleri birbirine zıt olmaktan tamamen çıkmıştır. Bu iki memleketin samimi bir dostlukla kendileri için emniyet ve kuvvet görmelerinde isabet vardır.’’
Bunun üzerine Yunanistan Başbakanı Venizelos da Atatürk’ü Nobel Barış Ödülüne aday göstermiştir.
Bu olumlu davranışlar eskiden birbirine düşman olan uluslar arasında bile toprak bütünlüğü ile bağımsızlık ve egemenliğe dokunmama, içişlerine karışmama, uyuşmazlıkları barışçı yollarla çözmeye çalışma, haklara ve çıkarlara karşılıklı saygı gösterme ilkelerine daqyanan güzel ilişkiler kurulabileceğini kanıtlamıştır. Daha da önemlisi, Türkiye ile Yunanistan’ın ulusal çıkarlarının dün olduğu gibi bugün de çelişmediğini,tersine, barışçı siyasetle güvenceye alınabileceğini ortaya çıkarmıştır.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.