4
Yorum
3
Beğeni
0,0
Puan
739
Okunma

Duygusal bir damarımız var. Övgüyle pohpohlanıp, yergiyle yelkenleri suya indirmek misali.Çabuk moral alıp, tez veriyoruz. Yumuşak karındır bu. Kullanılmaya müsait yönüyle dostu üzer, düşmanı sevindirir.
Yabancıların övgülerinden etkileniyoruz. Müspet ya da menfi yönde. Övülen kişi yahut kavram değer yargımıza oturuyorsa bağrımıza basıyoruz ilgili söylemi. Duygularımızda aradığı karşılığı bulmuyorsa aleyhte delil. O tip övgüler Türkiye ve Türk düşmanlığı bir nevi.
Daha öncede arz ettim, Napolyon Türkleri öve öve bitiremez mesela. Türk kadınının iffetini, erkeğinin kahramanlığını yere göğe koymaz. Osmanlı ordusunun neferi olmak isterdim der yine. Niçin olmadığını bilen yok. Ve fakat Yahudi bankerlerin finansmanıyla Osmanlı ülkesine sefer düzenler. Bunda bir gariplik yok belki. Ülkesine hizmet ediyor sonuçta. Düşmanını takdir de edemez mi? Dedim ya, Yahudi bankerlerce finansal destek görmekte. Ve Mısır, Filistin seferine çıkmakta. Ne ki, o devirde buralar Osmanlı toprağı. Başkasının mülkiyetinde olsa onu sıvazlayacak belli ki.
İlginçtir, Napolyon’u bugüne kadar en iyi anlayan Cezzar Ahmet Paşa merhum. O da zaten Akka’da tokadı indirir üstada. Napolyon’un söylemlerini kâfir hilesi görüp tanımlar paşa. Gerçekten de ünlü Korsikalı general iletişim kanunlarını iyi bilen biri. Üçüncü şahıslarla paylaştığı coşku uyandıran sözlerini rüzgarların adrese teslim edeceğinin farkında. O yüzden kurmaylarının arasında Türk’ü metheder durur. Bizde de zannedilir ki kestane kebap, türkü çığırıyor hükümdar.
Kore’de MacArthur’ün Türk askerine methüsena eylemesi de böyledir. Amerikan askerinin Türk askerinin kolu kanadı altında hayat bulduğu düşünülürse doğru değil mi söyledikleri? Efendim, sıcağı sıcağına tanınmış Amerikalı askerde bundan etkilenmektedir elbet. Ne ki, asli unsur Amerikan emperyal siyasetinin yürümesi değil mi? Yok, illa asıl olan bizi övmesi olacak. Amerikan çıkarları MacArthur’un gözünde tali unsurdur muhtemelen. O da yok denemez elbette!
Putin’in bir ara İslama, Kur’an’a övgü dolu sözleri dahi bizde ne kadar sıcak karşılanır. Şirin, sevimli bir tarihçimiz Osmanlı Rus savaşlarının uyandırdığı hasmane duygulardan arınıp, başka ülkelere belki de haksızlık ediyoruz zaman zaman demeye başlar. Belki ahir zamanda Ruslarında İslama kavuşacak bir millet olacağının hayaline dalar. Oysa Putin KGB’den yetişmiş iyi bir Rus milliyetçisi, devletine milletine sonsuz bağlı. Ne pitondur o, anlayın artık ötesini dersek acaba mübalağa mı ederiz? Diplomasi yapabilecek zekaya da sahip kuşkusuz. Önden pamuk basıp ardından iğne vurabilecek biri hani.
Gezi olaylarında batılı gazetelerin Türkler isterse başarır söylemlerine kapılan muhalif çevrelerimizde az değildi açıkçası.
Yine gün geçmiyor ki, Reis hakkında batılı yayınlarda sarf edilen övücü sözlerde yüreğimizi kabartmasın. Futbol müsabakaları öncesinde rakibe övgü düzen, kendi takımının yeterince hazır olmadığından yakınan antrenör tipini hatırlayın hele. Hele ki, bu medya organları İngiliz ya da Yahudi patentli ise aman ha! Dümen suyuna karışır gideriz maazallah.
Peki ya, Atatürk övgüleri? Efendim neymiş, öldüğünde Che’nin çantasından Ulu Önder’in Nutku çıkmış. Nutkumuz tutulmaz mı bir anda? Bir hafta önce yahut sonra ölse yine sırt çantasında Nutuk olmayacak mı sanki? Yahut Castro sizin Atatürk gibi bir devrimciniz var, başka devrimciye ihttiyacınız yok dermiş.
Oysa Atatürk devrim tarihinde burjuva devrim modeli içerisinde ölçülür genel olarak. Marxist ideoloji yalnızca Fransız devrimine yükseklik tanır, ki o da Proleter komünist ideolojinin öncesidir tarihsel olarak. Mesela Diderot 18’inci asır Fransız aydınları içerisinde ayrı sevilir. Diyalektik Maddeciliğin eşiğinde görülür. Büyük Fransız Devriminin ilerici bir hamle olduğu kabul görür komünist alemde. Dikkat ederseniz 19 ve 20’inci asır Marxizmi tarihsel olarak kendinden önce olana o yüksekliği tanımakta. Dolayısıyla 20’inci yüzyılda hiçbir burjuva inkılabı ya da ihtilaline böyle bir konumsallık tanınmaz. Castro bir Türk gazeteciye bu sözü söylediyse ne âlâ. O da dikkat edin, iltifat mahiyetinde olur ancak. Sözde kalır yazıya geçmez açıktır ki.
Evet, Lenin İstiklal harbimizi batı karşıtı kimliğiyle destekler. Ancak yaşasa Cumhuriyet dönemimizi ve inkılaplarını da aynı coşkuyla alkışlar mıydı ben pek emin değilim. Hiç şüphesiz bu söylediklerim Atatürk ve eserinin değerini azaltmaz.
Ancak unutmayalım ki, yıllarca İslamı seçenlerle pohpohlandık. Kur’anı bırakıp batıda müslüman olan ünlüleri İslamın hakikatine delil saydık neredeyse.
Akıllı olalım akıllı. Akıl ve sağduyu en iyi rehberdir. Beynin sağ yarımküresi hayali besler daha ziyade. Kültür ve düşünce tarihimizin daha çok şiir ve musiki tarihi olması da buradan, emin olun ki. Yeterince matematikçi ve düşünür yetiştirmememiz Türk’ün ırksal eksikliği hiç değil. Sol yarımküre egzersizlerine ağırlık vermememize bağlıdır. Organsal olarak sağ el ve ayağa kutsiyet atfedip sol el ve ayağı umacı kabul etmemizi hatırlayın...
L.T.