- 344 Okunma
- 1 Yorum
- 2 Beğeni
HÜZZAM MAKAMI BİR MEVSİM
Apollinoire ’’Koltuğumun altında eski bir kitap. Seine’in kıyısından geçiyordum. Nehir tıpkı üzüntüm gibi. Akıp gidiyor da hiç tükenmiyor. Hafta ne zaman bitiverecek?’’ diyor. Mevsimlerde köprünün altından akan sular gibi. Şaşmaz bir düzen içinde akıyorlar ve bir daha hiç geri dönmeyecekler. Hüzünlenmemiz bundan. Geçen eylülleri sık sık hatırlamamız bundan.
Yine Apollionire dönelim. Bu köprü dostu şair, ’’Mirabeau Köprüsünün altından, hem Seine nehri akıp gidiyor, hem de sevdalarımız. Her üzüntüden sonra bir sevincin geldiğini hatırlarsın herhalde. Gece olur, saat çalar, günler gelip geçer’’ diye yazıyor. Sonbahar da bu değil mi? Eylülde düşen yapraklara bakıp hüzünlenirken, bir yandan da yakında yine bir pembe beyaz ilkbahar görme umudunun kıpırdak bir sevincini de gezdirmiyor muyuz yüreğimizde?
Bazı yazarlar eylül’e ’’Suzidil’’ makamını yakıştırırlar. Kendi seçimleridir, tartışmak bize düşmez. Bence de eylüle uyan makam’’Hüzzam’’ dır. Bu makam, sonbahara gerçekten yakışır.
Zamanın tüm değerlerine isyan etmiş, bir gül vaktinde Torino kentinde sahibi tarafından kırbaçlanmış bir sütçü beygirinin boynuna sarılarak hüngür hüngür ağlamış Filozof Nietzsche’nin ’’Cananım’’ adlı şiirinin, udi Kemal Tüfekçi tarafından şarkı olarak bestelendiğini unutmayalım. Şarkının makamının hüzzam olduğunu söylemeye gerek yok elbette. Çünkü Nietszche’ de bir sonbahar yorgunudur ve hüzzamın o sarı, yoğun ve insanı çökerten kalıbı, ona cuk oturur.