- 277 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
...
Bazı akşamlar evimizin karşısındaki manzarayı saatlerce izlerim. Bazen ben anlatırım o usulca dinler, bazen o fısıldar gözlerime, ben dinlerim. Ne, her biri bir diğerine anlatan sık ağaçlarla bezenmiş bir orman, ne de her biri bir diğerinden habersiz insanların yaşadığı taş binalarla çevrili boş bir caddedir burası. Yani ne, güzel ciltli, kalın bir kitap, ne de yazılmayı bekleyen boş ama unutulmuş bir defter. O, kendinizle baş başa kaldığınızda, eski kitaplarla dolu kütüphanenizin tozlu raflarında bulduğunuz, kah şiir,kah söz, kah anı yazdığınız düzensizce toparlanmış ama hepsinden daha derinlerinize dokunan kağıtlar gibi durur karşımda. Siz, ister göllerin etrafındaki görkemli ağaçların altında durduğunuz yere, ister apartmanların, rezidansların altındaki toprağı bilmeden üstündeki gri gökyüzüne manzara deyin. Fotoğraf makinenizin kapkara filminde kirlettiğiniz, küçücük belleğine sıkıştırdığınız bu resim sizin değil, hiç bir zaman sizinle olamazda. Siz gözlerinizin bencilliğiyle seversiniz manzaraları içinde ne yaşadığını bilmeden, bildiğinizide görmek ve dokunmak istemeden izlersiniz. Oysa bu izlediğim manzara, her kışında, her yazında, her gecesinde ve sabahında, tek bir kum tanesinde, en uzakta ki tepede benimle yaşar, soluklanır benimle.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.