Paranın öldürdüğü ruh, kılıcın öldürdüğü bedenden fazladır. walter scott
belkibirharfimben
belkibirharfimben

Dilenmekle eşitlik bozulmaz

Yorum

Dilenmekle eşitlik bozulmaz

0

Yorum

0

Beğeni

0,0

Puan

429

Okunma

Dilenmekle eşitlik bozulmaz

Dilenmekle eşitlik bozulmaz

“Çalışmama ara verir vermez gitgide daha çok batıyormuşum gibi geliyor.” Virginia Woolf, Günlük’ten…

Yazmak biraz da ‘tutunmak’ gibi. Neden/nasıl bu kadar sık yazdığıma dair sorulara böyle cevap verebilirim: “Durmaya çalışıyorum.” Çoğu zaman yazmak yazardan okura ikram edilen birşeymiş gibi dillendiriliyor. Halbuki hayır. Ben ikram etmek niyetinde değilim. Hiç değilim. Aç olan bizzat kendimim. Başlarken böyle başlıyor. Ve, o açlığın doyması, o boşluğun dolması için yazıyorum. “Çünkü herkesten ziyâde sen müflis ve muhtaç ve müteellim olduğundan en evvel senin eline verildi!” demekle bahsedileni kendim sayıyorum. Evet. Yazmaya başlarken aklıma gelmiyorsunuz. Fakat o yazıyı paylaşırken sizi hatırlıyorum.

Allah kimi/neye perde kılmayı murad ederse o buna acıktığını sanır. Eğer cömertliğin lezzeti ile dolu olmasalardı peygamberler böylesine zor bir görevi yerine getirebilirler miydi? Onlar peygamberdiler. Paylaşmayı en çok onlar seviyorlardı. Paylaşmanın lezzeti zordan zor olan nübüvveti ballandırıyordu demek ki. Celalli bir peygamber olabilir Musa aleyhisselam gibi, cemali baskın bir karakteri olabilir Harun aleyhisselam gibi, ama mert olmayan, cö-mert olmayan peygamber olamaz. Şunun da altını çizeyim: Paylaşmak derken de bir ‘gayrısı düşünülemez’ olarak kastediyorum. Aleyhissalatuvesselamın ağzına koyacağı lokmayı dahi mümkünse paylaştığından bahsediliyor. Yani bu onun için aradabir yapılan birşey değildi. Bir ‘zaten olması gereken’ gibi. Gayrısı düşünülemez gibi. Göğüslerinin başkalarına karşı genişliği orayı vahyin teşerrüfüne de müsait kıldı.

Yazmakla aramdaki ilişki en fazla ‘iktiran’ olabilir ki yüzleşilmesi doğru birşeydir. Acz ve fakr mesleğini eğer kainata hep ‘alan el’ gözüyle bakmak olarak resmediyorsam varlığa bakışımı da Bediüzzaman gibi ‘iktiran’ eksenli kılmalıyım. Bu bir kurgu değildir üstelik. Hakikatin kendisidir. “Çünkü mahlûkat mâbûdiyetten uzaklık noktasında müsâvi oldukları gibi mahlûkiyet nisbetinde de birdirler.” Elinden çıkanla eşitliği bozabilen yok. Hepimiz yaratılma eşitiyiz. Mahlukiyette denkliğiz. Orwell’ın Hayvan Çiftliği’nde dokundurduğu gibi değil bu düzen. Ne diyordu sahi: “Bütün hayvanlar eşittir. Ama bazı hayvanlar daha fazla eşittir.”

“Önce ben, sonra benim sayemde sen, sonra senin sayende o…” değil. Ezel denilen ‘manzara-yı âlâ’da bir mesafe yok aramızda. Zamanı yaratan, dolayısıyla sınırlarından münezzeh olan Allah, bizi böyle görmüyor. Hepimiz bir an gibiyiz bilmesinin nazarında belki. Yani bütün ‘ol’cuklarımızla birtek “Ol!” gibiyiz. Öncelik-sonralık, uzunluk-kısalık, nedenlik-sonuçluk hep bizim icadımız.

Ne biliyorsun? Belki de ben bu yazıyı sen okuyasın diye yazmadım. Belki de sen okuyacaksın diye bana bu yazı yazdırıldı. Son olan ilktir belki. Ne biliyorsun? Sonuç olan amaçtır. Niyet neticenin kopyasıdır. Necip Fazıl merhumun da Aleyhissalatuvesselam hakkındaki şiirinde dilegetirdiği gibi: “Son Peygamber, son Peygamber!/İlk olunca sona geldi.” Tasavvufî metinlerde sıkça rastladığımız ‘hakikat-i Muhammediye’ manası böyle birşey değil mi? Başın sona, sonun başa gelmesi, kardeşleşmesi. Halkanın tamamlanması. Yani bir ‘levlake levlak’ sırrı.

En doğrusunu Allah bilir ya. Bediüzzaman’ın eserleri hakkında ‘yazdırıldı’ ifadesini sık kullanmasını biraz da böyle anlamak gerek diye düşünüyorum. Yine acz ve fakr mesleği ile irtibatlı yani. Yine ‘alan el’ olma durumu. “Bunları yazarak ben size birşey bağışlamadım, hayır, belki sizin okumaya açlığınız bende bunların yaratılması sebebidir!” demek biraz dünyaya.

“Ey kardeşlerim! Cenâb-ı Hakkın bana da, sizlere de ettiği nimet beraber gelmiş. İki nimetin illeti de rahmet-i İlâhiyedir. Ben de sizin gibi, iktirânı illetle iltibas ederek, bir vakit Risale-i Nur’un sizler gibi elmas kalemli yüzer şakirtlerine çok minnettarlık hissediyordum. Ve diyordum ki: ‘Bunlar olmasaydı, benim gibi yarım ümmî bir biçare nasıl hizmet edecekti?’ Sonra anladım ki, sizlere kalem vasıtasıyla olan kudsî nimetten sonra, bana da bu hizmete muvaffakiyet ihsan etmiş. Birbirine iktiran etmiş; birbirinin illeti olamaz. Ben size teşekkür değil, belki sizi tebrik ediyorum. Siz de bana minnettarlığa bedel, dua ve tebrik ediniz.”

Mahlukatın birbiriyle ilişkisi ‘illet’ ilişkisi değildir. ‘İktiran’ ilişkisidir. Bunu çözmek sahtekâr kibri öldürür. Hem zilletli dilenciliğe de son verir. Dengemizi buluruz. Çünkü kibir de, tabasbus da, gurur da bizim eşya arasında kurguladığımız öncelik-sonralık, nedenlik-sonuçluk, yani yaratıcılık mizanseninden beslenir. Şimdi bana ilginç gelen birşeyi de diyeceğim Firavun ve kavmi hakkında. Kur’an-ı Hakîm onları zâhirde birbirine zıt gelebilecek iki şekilde birden anıyor:

Birincisini sûre-i Zuhruf’ta buldum: “Firavun kavmini aldattı; onlar da kendisine boyun eğdiler…” İkincisi sûre-i Mü’minûn’da; “Firavun’a ve ileri gelenlerine de (gönderdik). Onlar ise kibire kapıldılar ve ululuk taslayan bir kavim oldular.” Şaşırmayalım. Demek ‘kibir’ ve ‘boyun eğiş’ aslında çok da birbirinden uzak şeyler değiller. Firavun’un kavmine boyun eğdiren Firavun’a duydukları muhabbet değildir. Diğer kavimlere üstün olmanın kem hazzıdır. Neden-sonuç ilişkisinde ‘neden’ tarafında kendini öncelemektir. İktirana mazhar olan değil de ikram edici olmaktır. Alan el değil veren el olmaktır. Mürşidimin tarif ettiği şeydir:

“Felsefenin halis bir tilmizi, bir firavundur. Fakat menfaati için en hasis şeye ibadet eden bir firavun-u zelildir. Her menfaatli şeyi kendine rab tanır. Hem o dinsiz şâkirt, mütemerrid ve muanniddir. Fakat bir lezzet için nihayet zilleti kabul eden miskin bir mütemerriddir. Şeytan gibi şahısların, bir menfaat-i hasise için ayağını öpmekle zillet gösterir denî bir muanniddir. Hem o dinsiz şakirt, cebbar bir mağrurdur. Fakat kalbinde nokta-i istinat bulmadığı için, zatında gayet acz ile âciz bir cebbâr-ı hodfuruştur.”

Bugün “Ne mutlu (…) diyene!” diyenlerin asl-ı siretinde bundan başka ne var? Firavun’un kavmine sözde ilahlığı ile lütfettiği İsrailoğulları üzerinde küçük birer firavuncuk olma imkanıdır. Efendiliktir. “Ne mutlu kıptıyim diyene!” dedirmektir. Kendisi ‘firavuncuk’ olmak isteyen elbette başka bir Firavun’un kulu olmaya katlanır. FETÖ’nün de müntesiplerine bahşettiği ‘ahirzamanın seçilmiş cemaati olma’ imkanı değil miydi? Koşulsuz itaatlerini böyle kazanmadı mı? Ve yine bugün modernist taifenin ‘indirilmiş din-uydurulmuş din’ muhabbeti üzerinden takipçilerine bahşettikleri ehl-i sünnet üzerinde firavuncuk olabilme imkanı değil midir? Sanki hayat sadece dekorları/oyuncuları değişen bir tiyatro. Senaryosu ise Kur’an’da yazılı. Hangi kıssanın özüne insek çağımızı buluyoruz.

Paylaş:
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
Dilenmekle eşitlik bozulmaz Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Dilenmekle eşitlik bozulmaz yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Dilenmekle eşitlik bozulmaz yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Bu şiire henüz yorum yazılmamış.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL