- 564 Okunma
- 2 Yorum
- 1 Beğeni
ACILI ANALARLA DOLU ANADOLU
İnsanoğlunun dayanabileceği en yüksek acı 45 birimdir.
Kadınlar doğum esnasında 57 birim e kadar acı çekebilirler.
Bu vücutta 20 kemiğin aynı anda kırılmasına eşdeğer bir acıdır.
…………………………………………………………………………………………………………….
Sık alıp verdiği nefeslerle boynunun iki yanındaki damar bir sönüp bir şişiyor; ardından başını geriye atıp boynunu gererek, yabani bir hayvanın saldırı anında çıkardığı kükremeye benzer bir bağırtı ile yine aynı iki damar seyredende patlayacakmış korkusu veren bir kalınlığa ulaşıyordu.
Beyaz çarşafı yırtarcasına avuçlamış parmakları, bir kavrayıp bir bırakıyor, saç diplerinden adeta uygun adım yürüyüşle gün ışığına çıkan ter damlaları, bazan gözünün içine, bazan şakaklarından yanağına, boynuna ve beyaz çarşafın pamukları içe girip genişliyor ve yıllardır yüzbinlerce çığlığı göğüsleyen bu duvarlar yeni bir tanesini daha koleksiyonuna ekliyordu.
Bir kaç saniye sonra çektiği acı hafiflediğinde; solgun yüzü ve gölgelenmiş gözaltlarına rağmen, dünyanın en güzel ve en yorgun gözleri ve ancak meleklere mahsus mahzun tebessümlü bir diğer kadının gelişi ile; bazan 3 bazan 9 saat süren bu döngü, acının ve umudun kardeş olduğunu sahneliyordu adeta.
Ve 20 kemiği aynı anda kırılmış birine çektiği acıyı unutturup, dünyanın tüm renklerini içinde barındıran bir çiçek bahçesinde hissettirmesine sebep olacak tek bir ses varsa işte o ses duyulur o an.
Ve durur dünya, durur zaman, durur acılar.
Güvenli sığınağından çıkmış, biraz ürkek, biraz kırılgan ve biraz şaşkın ve tümüyle savunmasız.
Sarılıp sarmalanır, sol koltuk altına verilir annenin.
Yorgun anne bakar yorgun bebeğine ve mırıldanır
-uyusun da büyüsün neeenni, tıpış tıpış yürüsün neeenni
-uzun yoldan geldin...yordun…yoruldun...ne kadar da beklettin...ne kadar da özlettin…olsun…sonunda geldin ya…aslolan bu…umudum benim.
Gözkapakları ağırlaşır, bedeni hafifler.
Ne kadar uyuduğunu bilmeden açar gözlerini.
Kocasını yatağın yanıbaşındaki kanepede oğlunu seyrediyorken yakalar.
Hayranlıkla kocasına bakarken birden durur.
“Bir sorun var” diye geçirir aklından
Endişe bir an gelip geçerken ruhundan.
Boş gözlerle bakakalır kocasına soru sormaya korkarak
“-Mehmet” der kocası
“-Mehmet’in birliğine saldırı olmuş”
Der ve iki eli ile kapar yüzünü.
Bebeğe sarılan kolu düşer
Gözlerini tavana diker kadın
Büyür gözbebekleri
Sağ eli ile kapatır ağzını ağlamamak için
Ve geri döner o saldırgan hayvan
Olanca gücü ile ısırır elini
Çığlık atar kükreyerek
İrkilir bebek ve ağlar billur sesi ile.
Susar kadın.
Yutkunur.
Bakar koltukaltındaki bebeğine
Ölmek üzere olan birinin inleyen sesiyle
“-NEREYE GELDİN SEN ?”
Ve bir anda tüm bedenini saran binbir endişe ile sanki yanıbaşındaki tehlikeden korumak istercesine sıkar bebeğini.
“BİZ NE YAPTIK?”
“AMAN ALLAHIM BİZ NE YAPTIK?”
YORUMLAR
Evet...
Siz ne yaptınız?
Yaşamın size bahşettiği mutluluğu niye tattınız?
Bak birilerinin egosu için Mehmet öldü.
O yavruyu büyüteceksiniz.
Eline kına yakıp askere göndereceksiniz.
Bir başkasının egosu için belki de o da ölecek.
A benim güzel Annem,
A benim yiğit Babam siz ne yaptınız?
Derinliği olan, düşünülmesi gereken bir yazıydı bu...
Yüreğine sağlık GARTAL...
erdal güvenli
işte bu yüzden
erken döl alan erken yol alır gibi
salakca öğretilerimiz vardır bizim
çünkü sistem işçi ister
savaşacak ve çalışacak insan ister sistem
yani öğüteceği insan ister
zenginliklrine zenginlik katacak işçiler
iktidarlarına iktidar katacak işçiler ister sistem