15
Yorum
3
Beğeni
0,0
Puan
1363
Okunma


Salondan alınan ilaveyle az da olsa genişletilmiş balkon dayız. Amcam ve ben.
Babam salonda. Üçlü kanepede yatıyor. Hastalığının son demleri. Yaşadıklarımızdan biliyoruz.
İyi olacağı umudumuzu yitirmişiz artık.Başındayız. Hiç olmazsa ölümü acısız olsun.
Sabah ezanı kendine has makamıyla yeni bitti. Gün yine sıcak sıcak ışıyor. Bu kaçıncı günü, uykusuz sabahlara merhaba deyişimizin? Diğerleri odadalar. Uyuyamasalar da gözlerini dinlendiriyorlar. Amcam bilmem kaçıncı yüz keredir elindeki tespihi parmaklarının arasında dolandırıyor.
Kaynamaktan rengi koyulaşmış, tadı acımış, çaylarımızın kaşık seslerinden başka hiç bir ses yok.
O çaylar da yüreklerimizdeki yangını söndürmeye yetmiyor. İçtiğimiz her çaydan sonra sabaha kadar kaç kez yaptım hatırlamıyorum. Suya batırdığım pamukla babamın dudaklarını ıslatığımı. Ve her seferinde de kapalı dudaklarının arasından süzülen suyun, kendine bir yol bulup çenesinden boynuna,
boynundan, yastığa süzüldüğünü… Ben bunu her yaptığımda konuşamayacak kadar yorgun düşmüş babam, sevgiyle yüzüme bakıyor, gözleriyle gülüyordu. Yanından balkona döndüğümde, amcamın hırsla tespihiyle oynadığını, yüzündeki hüznü görüp, düşünüyordum.
Kardeş kardeşi mi çok sever? Yoksa evlat mı Atayı?
Kanserdi. Teşhis konulduğunda doktor olan ağabeyimin tedavi tekliflerini hep ret etmişti. Israr edildiğinde de babalık ağırlığını koymuştu. Zor da olsa götürdüğümüz işinin ehli doktorda, sağ elini havaya kaldırdı. Beş parmağını gösterdi.
“Doktor hiç olmazsa bana beş sene ver. Bir torunum olsun. O nu seveyim.”
Vakit ilerlemiş, gri bir sabaha uyanan güneş, mavi denizden çıkmış, turuncunun en güzel rengiyle büyümüş yükselmişti. Güneş her zaman ki gibi doğuşunun zevkini yaşarken, biz bir bitişi bekliyorduk.
Huzursuz uykusundan, ağlamaktan akları kızarmış şişmiş göz kapaklarıyla uyanan annem fısıltıyla:
“Nasıl gece rahat mıydı?
“Bazen uyudu. Bazen inledi işte. Bildiğimiz gibi.”
Önce yumdu. Sonra açtı gözlerini. Başını yana eğdi. Kollarını kaldırıp ellerini açtı.
” Hazırlıklı olalım. Vakit geldi gibi. Bir şeyler hazırlayayım sana. Yer misin”?
Günlerdir hiçbir şey yememiş, yiyememiştim. Biliyordu annem.
“Sağ ol tokum.” Dedim.
Biraz sonra kardeşlerim de çıktı odalardan. Üniversite de okuyorlardı. Sınavlara girmemişler, babama gelmişlerdi. Onlarda biliyorlardı babamın hastalık nedenini. Sırasıyla elini ellerimizin arasına aldık. Öptük. Okşadık. En son annemdeydi sıra. Elini kendi yüzüne bastırdı. Gözlerinden yaşlar süzülürken, sessizce:
“Erimdin. Evimizin direğiydin. Hakkını helal et… Helal et hakkını.”
Babam gözlerini açtı.
Tebessüm etti.
Tekrar kapadı.
Ve beklenen o bitiş… Ölmüştü.
Sağlığında; önünde ki masada bazen demli bir çay, bazen de hüzünlü ya da neşeli olduğunda annemin hazırladığı mezelerle bir iki duble rakısını içerken oturduğu, bizlerle sohbetler ettiği üçlü kanepede tek başına, sessizce yatıyordu şimdi.
Banka Müdürüydü. Bir gün masasında tek ayağını altına almış rakısını içerken bizlerle bir anısını paylaşmıştı:
“Bir gün bankanın önüne pejmürde biri geldi. İçeri girmek isteyen bu insanı güvenlik görevlisi engellemek istiyordu. Y anlarına gittim. Bana:” Kimin de az, kimin de çok var. Ama en çok para da bankalarda. Ben açım.” Dedi.
İçeri aldım. Karnını doyurdum. Cebine üç beş kuruş koydum. Haklıydı. En çok para bankalarda olurdu. Ama biz, isledikleri gibi yaşadıktan sonra, yine de artan paralarının sadece bekçisiydik.
Daha sonraki günlerde bu tip insanların sayısı ve istekleri arttıkça arttı.”
Biz tebessümle:
“ Baba bazı kişiler menfaatleri için böyle yollar seçerler. Birçoğu da yalandır zaten”
“Evet, ben de biliyorum. Çoğu yalan. Siz karaya vuran denizyıldızlarının hikâyesini biliyorsunuzdur?
O hikâye de olduğu gibi ya bir tanesi bile doğruysa?”
O an anladık ki Asalet; zeki, makam sahibi, güçlü olmakta değil, merhamet sahibi olmakta gizliymiş.
Ölümlerden sonra taziyeler, yemekler olur. Hepsi belirli bir sırayla yaşanır ve biter. Sıra:
“Ne olacak şimdi? Ye gelinir.
Olacaklar olur. Her yara kapanır. Yürek yarası da öyle. Ancak, yüreklerde ki yaranın izi görünmez. Ama en derin iz yüreklerdedir.
“Ben de belirli bir yaşa geldim. Şimdi imreniyorum babama. Koca bir hayatı onun keyfiyle, kederiyle yaşamak ve onun gibi ölmek nasip olsun bana da…”
Elveda güzel insan.
Senin ellerinden değil ,o kocaman yüreğinden öpüyorum.