9
Yorum
4
Beğeni
0,0
Puan
1086
Okunma


Belki kısa yoldan anlatıma neden olduğu için belki de bize ‘kıstas yapmak’ için öğretilen ilk değerlerden biri olduğu için kendimizi ve karşımızdakileri sayılarla anlatıyoruz en çok. Bu sayıları arasındakilerin asıl değerler olduğunu göremeden ya da görmezden gelerek.
İllâ sayılar!
Günlük sohbetler arasında niteliği hiç irdelemeyen, hatta önemsemeyen rakamsal çok soru sorarız birbirimize. Kaç kilosun, boyun kaç, araban kaç model, telefonun kaç gb, maaşın ne kadar, kaç yıldır çalışıyorsun, kaçıncı katta oturuyorsun, kaç yıldır bu işi yapıyorsun?... O kadar sınırsızdır ki bu sorular.
Ama hepsi nicel!
İnsanları kategorize etmeye yarayan ama onları anlatmayan, tanıtmayan, öğretmeyen sorular. Bu yaklaşımla büyütülen çocuklar da erişkin hatta yetişkin yaşta bireyler olduğunda da kendilerini hâlâ nicel yönden anlatma çabasındadırlar ki bu da niteliği anlayamadığımızı ve bu nedenle de yakalayamayacağımızı gösterir.
Bir yakınımızın ilk kez karşılaştığımız çocuğuna sorduğumuz sorulardan biridir: “ Kaç yaşındasın?” Cevabı ezber, genellikle tek sözcükten oluşan ve sorana da sorulana da hiçbir şey katmayan bir sorudur bu. Öğrensek n’olur, öğrenmesek n’olur! Çocuğa ne katar bu soru? Kıvrak zekanın çıkış yaşındaki çocuk, şaşırır bu sorunun seviyesine. Başını eğip gözlerini devirerek mecburiyetten cevap verir! Bu arada notunu da verir afacan… )) Sohbet tıkanır, gerisi gelmez zaten.
Amaç, çocukla iletişime geçmekse, soruları ‘çalışmadığı yerden’ ve cümle kurmasını sağlayacak bir şekilde sormak hem onun kendini anlatmasını sağlar hem de sohbetin gerisi gelir, çağlayan gibi akar gider! Çocuk, kendini anlatmayı sever, hele de anlamaya hazır birini bulmuşsa. Sustur susturabilirsen ondan sonra!...:)))
Öğrenci okuldan gelir dersler, ödevleri sınavlar, sonuçlar… yeterince yorgundur. İçeri girip sınavların değerlendirildiği söylediği an, daha cümlesi bitmeden ilk soru gelir: “ Kaç aldın?” Ardından sayısal sorular devam eder. “Sınıfın ortalaması kaç?” “ Ahmet’le Ayşe kaç aldı?”
Ses yüksek, beden dili dominantsa, öğrenci gelecek fırtınadan hasarsız kurtulmak için ‘yalan söylemek’ zorunda bile kalabilir. Gerçekleri irdelemekten uzaklaşan, mazeretlere sığınmaya çalışan bir ‘insan modeli’nin temelleri böyle atılır!
“Bu sınav ve sonuç sana ne öğretti?” demek kaç ebeveynin aklına gelir? Baskı kurmadan sorulan bu soru, öğrencinin kendiyle hesaplaşmasını, eksiklerini görmesini, açığı kapamak için neler yapması gerektiği üzerine kafa yormasını sağlar.
Nobel Fizik ödülü aynı yıl iki Fizikçi arasında paylaştırıldığında Amerikalı Fizikçi ödülünü almak üzere sahneye geldi ve sesi titreyerek şu konuşmayı yaptı:
“Bu ödülü, beni bu günlere hazırlayan annemin anısına alıyorum!” Profesör, ağlamamak için bir süre yutkundu ve konuşmasını sürdürdü.
“Ben Batı Amerika’da küçük bir çiftlik sahibinin oğluydum, annem okuma yazma bilmezdi, babam da alıp sattığı hayvanların sayılarını yazacak kadar bilirdi. Dağınık bir yerleşim vardı oralarda, kasabayla aramız iki kilometreydi ve kardeşimle her gün okula gidip gelirken bu mesafeyi yürürdük. Bütün sınıflar bir odadaydık. Öğretmen hepimizle ayrı ayrı ilgilenirdi.
Eve geldiğim zaman annem bana her gün bir tek soru sorardı! “Bugün öğretmenini zorlayacak bir soru sorabildin mi?” Ona verecek cevabım olması için her gün öğretmenimizin yarın bize ne öğreteceğini sorar, birkaç raftan oluşan kitaplığı karıştırır, derste anlatılmayacağını düşündüğüm konuları aramaya başlardım. Bu arada zaten bütün konuyu öğrenir, bu arada bilinmeze ulaşmaya çalışırdım.
Benim bu çalışmamı fark eden öğretmenimiz de sınıfa daha hazırlıklı gelmeye başladı. Seviye kendiliğinden yükseldi!
Okuma yazma bile bilmeyen annem, farkında olmadan beni kimsenin bilmediğini bilmem gerektiğine, az bilinenleri araştırmaya yöneltip bilinmeyenleri açıklamaya yani bugünlere yönlendirdi. Bu başarımı anneme borçluyum!...”
.....................
Sıradan olmakla sıra dışı olmak arasındaki farka eğitim – öğretimle ulaşılamaz her zaman ama düşünmekle her zaman ulaşılabilir. Düşünen insan er ya da geç doğruyu bulur.
Oysa düşünmek öğretilemez!
11.11.2018 Serap IRKÖRÜCÜ
14.04.2019 tarihli ’Günün Yazısı’ değerlendirmesinde paylaşımımı taltif ederek onurlandıran Seçici Kurul üyelerine teşekkür ederim.
Saygılarımla.