2
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
1269
Okunma
Hani hep denir ya; doğru insanı bulmak, doğru insanı aramak ya da doğru insanı beklemek. Hatta dualarımızda bile vardır bu söz: “Allah doğru insanlarla karşılaştırsın” deriz hep.
Peki, doğruyu hep karşıdan beklemek ne kadar doğru?
Doğruluğu, dürüstlüğü karşımızdakinden beklerken acaba bizler ne kadar dürüst ve doğruyuz? Aslında önemli olan bu.
Bizler doğru ve dürüst isek; doğru olan bizi mutlaka bulacaktır zaten.
Beklemek yerine harekete geçelim ve öncelikle yanlışlarımızı düzeltelim, kendimiz doğru insan olalım ki karşıdakinden de doğru hamleler gelsin.
İnsanlığın genel ahlâk anlayışında olduğu gibi İslâm ahlâkında da doğruluk ve dürüstlük, insan onurunun ve sağlıklı toplum yapısının vazgeçilmez şartlarından biri olarak gösterilmiş ve insanın kendi kişiliğine karşı en önemli ödevleri arasında yer almıştır.
Aslında doğru insanı aramak, kendi kafamızda daha önceden belirli bir ölçekte hazırlamış olduğumuz bir profile model aramaktır. Başka bir deyişle, beynimizde kurguladığımız ve ebatlarını önceden belirlemiş olduğumuz bir kalıba sığdırabileceğimiz birini aramaktır yaptığımız. Bir başka deyimle önceden diktiğimiz bir gömleğin içine sığabilecek birini aramaktır yapmaya çalıştığımız. Ancak; bu o kadar zordur ki. Bulduğunuz o kişi ya o kalıba hiç sığmamakta ya da o kalıbın içinde kaybolmaktadır.
Buraya kadar güzel de… Karşımızdaki insanın gözünden baktığımızda, acaba onun profiline ya da kalıbına bizler ne kadar uygunuz? Sonunda bir ortak anlaşma yapıp biz mi onun kalıbına gireceğiz? O mu bizim kalıbımıza girecek? Ya da, hangimiz karşısındakini kalıba sığdırmak için uğraş verecek veya hangimiz yontulacak? Asıl önemli olan ve üzerinde düşünülmesi gereken budur işte