7
Yorum
3
Beğeni
0,0
Puan
2641
Okunma


Geçmişte kişisel gelişim üzerine kaleme alınmış bir kitabın sayfa aralarında, ilgimi çeken ve hafızama kazınan bir satıra denk gelmiştim. Okuduğum o satırda, ortalama yaşam yılına ulaşmış bir insanın, farkında olmasa da hayatı boyunca yaşadığı ve tanık olduğu olayların toplamı Sovyetler birliğinin tarihçesine eşit olduğunu söylüyordu.
O satır da geçen ‘’ortalama yaşam yılı’ ’cümlesi muhtemelen dünya ortalaması için söylenmiştir.
Yaklaşık yirmi yıl önce okuduğum o kitap ta geçen ortalama yaşam yılı, ülkemiz şartları ve bugünün yaşam ortalaması üzerinden yorumlanırsa, tahminen elli yıl gibi bir zaman dilimine tekabül etmesi gerekir. Eğer ortalama hayat yaşamış bir insanın karşılaştığı veya tanıklık ettiği olayların toplamı Sovyetler birliğinin tarihçesine eşit düzeyde ise, bu değerlendirmeden hareketle o zaman bir de buna kişinin eğitim seviyesi ve hayatında karşılaştığı olayların sıklığı ve çeşitliliği gibi faktörlerde eklendiğinde muhtemelen elli yıl hayat yaşamış bir insanın, tanıklık ettiği olayların toplamı Sovyetler birliğinin yanında belki de Avrupa birliğinin tarihçesini de içine alacak seviyede olabilir.
O halde bu kadar müthiş bir yaşam tecrübesine ve birikimine sahip olan insan, neden somut olaylarda bile doğru karar vermez? Bunun temel nedeni korku kökenli ve inkara dayalı insanın bilinç altı ve istemsiz olarak kendine yalan söyleme refleksinden kaynaklanır.
Yalanın tanımı her zaman ağızdan çıkan sözün doğruluğu veya yanlışlığı ile ölçülmez. Bazen insanın bir olaya verdiği reaksiyon, ortaya koyduğu tavır davranış ve mimikleri ve hatta duruşu bile ne düzeyde kendine yalan söyleyen biri olduğunun ip uçlarını verebilir.
Örneğin: Hayatında özgürlüğün öneminden bahseden birinin, bir başkasının özgürlük talebini görmezden gelmesi ve hatta böyle bir özgürlük talebin olmadığını savunması başkasına söylediğinden çok aslında insanın kendine söylediği bir tür yalan ve yalancılıktır. Ya da özgür düşünceyi savunduğunu söyleyen birinin (tehdit hakaret hariç) bir başka özgür düşünceye tahammül edememesi de aynı değerlendirmeye girer.
Veya dindar olduğunu söyleyen bir insanın, dinin günah ve sevap öğretilerini kabul ettiği halde, yaşadığı hayatın dinin öğretilerine aykırı olması da bir başka yalancılık örneğidir.
Diğer bir örnek de demokrasi ve insan haklarından bahseden birinin, dünya görüşü veya siyasi düşüncesi ne olursa olsun. Bir başkasının demokrasi ve insan hakları ihlaline uğramasına duyarsız kalması veya herhangi bir gerekçeyle o kişiye o haksızlığı müstahak olarak görmesi de aynı kategoride yer alır.
Son bir örnekte, gerçekte kendi kültürüne ve değer yargılarına ters düştüğü halde marjinal yaşam tarzlarını, sapık ve sapkın ilişkileri, sırf modern görünmek ve o marjinal kesimlerin kınamasından ve eleştirmesinden çekindiği için o sapkın ve hastalıklı yaşam tarzlarını çağın gereği gibi türlü bahanelerle haklı gösterme çabası da insanın kendini kandırmaya çalıştığı bir tür yalan ve yalancılıktır.
Bu ve benzeri örnekler daha da çeşitlendirilebilir. Ancak verilen bu tür örneklerin hiçbiri (değişim ve gelişim kategorisinde görülemez.) Kısacası verilen örnekler her ne kadar riyakarlık, tutarsızlık ve hatta dangalaklık olarak değerlendirilse de kabul etmek gerekir ki, insanlardaki bu tezat düşünce ve davranış yapısı aslında insanın kendine yalan söylemesinin bir biçimi ile dışa vurumudur.
Neticede insanın sözleriyle olduğu kadar düşünce ve davranışlarıyla da dürüst olması gerekir. Aksi halde belki kendini kandırabilir ama sosyal ilişki içerisinde olduğu başka insanların gözünde farkında olmasa da güvensizliğe dayalı dangalak bir imajı oluşturabilir.
Jean Gabin’ in dediği gibi; insanlar elli yaşından sonra harfleri yakından seçemez oluyorlar…Ancak, dangalakları uzaktan hemen seçiveriyorlar.
Gerçi, insanın yaşı değil, yaşadıklarıdır onu olgunlaştıran diye bir söz varsa da hayat denilen bu yolda, başkalarının gözünde gerçek anlamda güvenilir olmak ve dangalak konumuna düşmemek için, insanın sözleriyle olduğu kadar düşünceleriyle de olgun davranmalı ve her şeyden önce kendine karşı dürüst olmalıdır.
Serhat BİNGÖL 25.12.2018