1
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
748
Okunma

Şiir benim için bir yaşama biçimi olmuştur hep. Şiirimle yaşamım hiç çatışmadı. Yaşadığım her şeyi şiirimle karşılamaya çalıştım. Karşıladığımı da yazdım. Yaşamı, sevdasıyla, kavgasıyla, doğasıyla, korkusuyla, cesaretiyle bir bütün olarak yazmaya çalıştım. Şiir de, insan gibi, yaşam gibi sonsuzluğa uzanır. Ozanın şiiri her yazdığı şiirle yeniden başlar. O, her yeni şiiriyle yeni derinliklere, yeni bilinmezliklere açılmadan yaşayamayan insandır. Yalnız bilinenle yetinen, insanın eksik yanlarını tamamlamayan kişinin ozan olamayacağı kanısındayım. Sorun, insanı, toplumu, , doğayı ve eşyayı tüm bilinir bilinmez yüz ve derinlikleriyle ortaya çıkarmaktır. Ozan bunu yaratma ve yazma eylemi içinde öğrenir ve öğretir. O, bazen küçücük bir imgeden , bazen bir kelimecilikten, sezgiden yola çıkar. Bazen de, yıllarca önce düşündüğünüz ve unuttuğunuz küçücük bir imge yıllarca sonra ’şiir olmaya’ olgunlaşmış bir şekilde ortaya çıkıverir.
Özetle, söylemek istediğim, şiir, insanın insanla, insanın toplumla, insanın doğayla, insanın üretim ilişkileriyle, kısaca, yaşamla ilişkilerini bilinenden bilinmeyene, genelden özele, gerçekten düşe, bilinçten bilinç altına an’dan sürekliliğe uzanan karşılıklı bir diyalektik ilişki ve iletişimler yumağı içinde yakalamalıdır.
Ben şiiri yazmaya bu düşüncelerle başlamışımdır. Ne kadar yol aldım, nereye geldim? Böyle bir soru sorulabileceğini de sanmıyorum. Çünkü ozanın vardığı bir yer yok bence, yalnızca geçtiği yer var.
Yazdıklarım bu geçtiğim yerlerin tarihidir.
Şiirlerim dostluğun, sevdanın, emeğin, barışın ve kardeşliğin egemen olduğu güzel bir dünyaya uzanan bir yolun parke taşları olsun istedim. Şiirin de hakkını vermeyi asla unutmamaya çalışarak.
Geçtiğim yerlerden, sizlerin yaşamına bir şeyler katabildiysem ne mutlu bana.