5
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
891
Okunma
1950 sonrası ezanın Arapça okunmasının serbest bırakılması Atatürk inkılaplarına karşıtlık göstermek ya da bir karşı devrim hareketinin nişanesi midir?
Batılıların meşhur tabiriyle ne İsa’ya ne Musa’ya yaranmayı mümkün kılsada üstteki sualin yanıtı bende kocaman bir hayırdır. Demem o ki, Atatürk inkılaplarının lafzına aykırı görünse dahi ruhuna uygundur.
Şu kadar ki, kalıplaşmış düşünce biçimleri lafza takılırlar, ruha inemezler.
Gelin birlikte bakalım Atatürk ne yaptı/ne yapmış?
Dinin kişinin vicdanına ve bireysel yaşantısına karşılık geldiğini düşünür ve söyler Ata. Öyle ise ezanın okunuş şekli insanların ibadet hayatına dönük bir konu değil midir? Şimdi bana Atatürk’ün bu soruyu sorup ölçüm yapmadığını mı sanıyorsun diyebilirsiniz. Elbette sordu da, hangi ölçekte acep?
Bilakis Atatürk bu konunun toplumsal ve hukuksal değil tamamen ibadet hayatına ait olduğunun farkındadır. Diğer birçok alanda kanun çıkartmasına karşın ezanın Türkçe okunması hususunda Diyanet İşleri Başkanlığı kanalıyla bir idari düzenleme olarak müezzin ve imamlara yönelik bir genelge yayınlanır ve “Bundan sonra ezan Türkçe okunacaktır” denilir.
Konunun yasal temele oturtulması 1941 yılında gerçekleşir. Yani kanunla Arapça ezanın yasaklanması ve cezalandırılması devresidir.
Benim bu durumdan anladığım Atatürk’ün tamamen deneme yaptığı ve halkın nabzını ölçtüğü yönündedir. Diğer yeniliklerini kanuna dayandıran Ata bu konuyu da isteseydi kanuna bağlayamaz mıydı? Bence Atatürk’ün politik dehası burada da önümüzdedir. Kendisini geride tutan ve halkı karşısına almayan dahası sosyal psikolojiyi gözeten bir devrimcilik modeli karşımızdadır.
Peki, 1950 sonrası Arapça ezan okunmanın serbest bırakılması karşısında halkın yönelimi nedir? Bu konuda güzel bir örnek eski Diyanet İşleri Başkanlarımızdan Süleyman Ateş’e aittir. Ezan’ın Arapça okunmasının serbest bırakıldığı günlerde köyümüzde kurban kesildiğini hatırlarım der. Ve bu hususu “Mâşeri Vicdan” yani halkın vicdanı, kamuoyu, halkın ortak bilinci kapsamlarında değerlendirir.
Bu açıdan aldığımda 1950 sonrası Demokrat Parti idarecilerinin izlediği yaklaşım lafzi düzlemde popülist bir duruş taşısa dahi ezanın Arapça ya da Türkçe okunmasının serbest bırakılması Atatürk inkılaplarının ruhuna aykırı değildir bana göre.
Kaldı ki, popülizm DP hükûmeti ile değil Milli Şef uygulamalarıyla başlar. Anti komünizm/Sovyet tehditi kapsamında batı dünyasına yönelim göstermemizle beraber 1946’da İmam Hatiplerin temellenmeye başlaması, 1947’de Köy Enstitülerinin kapatılması yönünde ilk adımların atılması (Hasanoğlan Yüksek Kısmının kapatılması) ve ilginçtir 1950 öncesi son tek parti dönemi başbakanlığına bir islam tarihçisi ve ilahiyatçı Şemsettin Günaltay merhumun getirilmesi dikkate değer icraatlar olmalı.
Hiç kuşkusuz Atatürk inkılaplarını halka mal olanlar, olmayanlar şeklinde ikiye ayırmakta Demokrat Parti dönemine ait bir popülist uygulama olarak görünmektedir.
Hatta üstat Necip Fazıl Büyük Doğu dergisine ziyarette bulunan ünlü sosyal bilimcilerimizden Nurettin Topçu’dan Atatürk inkılaplarının halka mal olmayanlarını konu eden bir yazı kaleme almasını talep etse de Topçu merhum bu arzuyu kabul etmeyecektir. Neden acaba? Nurettin Topçu Kemalist gelenekten beslenen bir isim değil halbuki. Muhafazakâr anlayışın temel taşlarından biridir. Ancak rahmetli üstada nazikâne bu konuyla ilgili bir ön hazırlığının olmadığını bildirir. Farklı bir konuda hiçbir yerde yayınlanmamış bir yazısından söz edecektir. Necip Fazıl bunu kabul eder ve yazı Büyük Doğu dergisinde basılır. Benim anladığım Topçu siparişe sıcak bakmıyor. Yoksa sorun Atatürkçülük/Kemalizm kavramlaştırması karşısında nerede durup durmadığı değil.
Mevzuya dönersek Atatürk düşüncesi hatta Atatürkçü olmakla Türkçe ezanın alakası olduğunu ben şahsen düşünmüyorum. Atatürk’ün bu konudaki uygulamasının ise farklı saikler dairesinde ve kuşkusuz Türkçülük cereyanının o dönemdeki radikalizmine bağlı olmakla beraber anti demokratik bir dayatma olmayıp deneme amaçlı olduğu kanaatindeyim. Kalıplaşmış ideolojik bakışın lafza takılı yaptırımsal uygulaması ise Atatürk sonrası devre ait diye düşünmekteyim.
L.T.