Döne döne içreme düşen alevim, vakitli vakitsiz duaya açılır ellerim! Avuçlarıma kurulan tahtını baht gibi taşıyorum. Tevafuk bulan aşkın ateşi ile dilime düşen dualar hep sana.
Ahraz kaldım esaretinin sınırlarında. Sesinin perdesinden od`una düşürüp naçar bırakma. Aç göğsünün içliğini, al içine ilikle! Yersiz, yurtsuz, gurbet bırakma!
Bir şiir ömrü al beni koynuna seviş! Volkanını içinde taşıyan mucizevi buzdağının zirvesinden içe kanayan lavharına düşür! Üşümelerimi saran imgeler nar olup çatlasın yüreğin yüreğime değdiğinde! Can aysın, canım aysın!
Gül, ben sana gülce geldim. Saf, ak, pak, duru su geldim.... Ah sen bana ateş!
annelerin yaptığı vişne reçeli gibi özlenen kutsanan ne varsa yar
Üç nokta misali genzimi tıkayan hıçkırık nardan, zerre zerre dağılır benliğimle. Dönüşü sana olan güzergahta hem yol hem de yolcuyum. Düştüm gönülevinin eşiğine aç içini al içrenden içeri.
Ah sen, hep sen, ben sen olmuşken dünden! Suyun ateşe akan penceresinden dön bir bak, merhamet et! Ruhunu ruhumla harmanla, zay olmasın narı-aşk.
İbrahim´i yakmayan ateş kadar itaatkar, karıncaların taşıdığı su kadar aziz geldim.... Aç göğsünü al içeri yurdumdun, geldim. Korun darına çekilen bizden kalan ne sen ne de ben! Hakkın tecellisi ile vukuu bulmadı mı Musa´nın Asasıyla yarılan kızıldan bir kavmin göçü. Ah ben sana hem göç hem de tutsak!
Ateşim sen isen topla alevlerini de gel suyun yanma zamanına yek düşsün düşün. Uzat kirpiklerini Ay´ın yüzüne Güneş´i sür! Deryana düşen kor damlayım, korkma yak suya inen geceyi...
Ben sana yirmi dokuz harfin boynunu bükerek geldim! Kelimelerim naçar, cümlelerim noksan! Kırıldı dividim, döküldü mürekkebim! Perişanlığımı sen anla sen bil...
Üç metre bez değil mi çıplaklığımıza biçilen kefen, ölçüp de geldim.
Sude nur haylazca
Paylaş:
6 Beğeni
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
merhaba yazı yazar ve tabii ki müzik gün için tebrikler yazı müziğin kaleme yansıması gibi bir yanı feryad-ı isyanım bir yanı müzik çok bilinmez feryad-ı isyanım yani kayıp destanı Ozan emekçinin yaklaşık yüz dizelik bir eseridir her kıtası diğerinden içre ve sarsıcı müsaadenizle sözü feryad-ı isyanıma (kayıp destanı) bırakalım saygı ve esenlik dileklerimle
bu güzel yazı vesîlesi ile mimleyelim buraya
Feryad-ı İsyanım (Kayıp Destanı)
Mem nelere gark olmadı Zin'in ateşi için Ferhat dağlar delmedi mi Şirinin düşü için Kusur ise her saniye her yerde seni anmak Mecnun az mı yemin etti Leyla'nın başı için
Sesi yorgun gözlerinden uykusuzluk seçilir Görkeminin zerresinden Ağrı Dağı küçülür Gecelerin kollarında leblerinin bal suyu Aydan dökülürcesine kana kana içilir
Uykularından kopardım hoş geldin mihmanımsın Artık geri dönüşü yok ahımsın eyvahımsın El alem ne derse desin hiç umurumda değil Akıbetine razıyım sevabım günahımsın
Sana yine sana yandım Nesimide dün gece Gözlerine yüzüleyim bend olayım hallaca Öyle hüküm buyurmuşlar tanrılar divanında Ha ben sana yollanmışım ha Muhammed miraca
Cümle cihan güzelleri yüzlerine ben örsün Gözlerin balyozu oldu içerimdeki örsün Ruhumdaki fırtınalar Merih-i usandırdı Nuh-a haber eyleyin de gelsin de tufan görsün
Yokluğuna dayanamam ahım arş-ı boyladı Gölgeni nil'de görmüşler piramitler söyledi Hele bir bak şu sevdaya kimler yanmış ben gibi Dediği üzre Yunus'un gör beni aşk neyledi
Son duraklarda beklerdim sonun olsaydı senin Neler verilmez ki yerim yanın olsaydı senin Çıkar kınından ne olur kirpilerinle bile Çal sineme gözlerini aşkına şah Hüsey'nin
Harikalardan biriymiş diyorlar Çin seddine Seni görmeden hükmetmek kimin düşmüş haddine Ulu divana baş vurdum dönsün diye Bağdat'tan Ol sebepten ahvalimi arz ettim Bedreddin'e
Gamzelerini görseler bülbüller de lal olur Aşklar ülkesi sarsılır korkunç ihtilal olur Beklenmedik bir zamanda olur isem sebebi Beni eritip bitiren savda-i iclal olur
Kahreden ateş bilinem yananı sen olsaydın Nal olurdum aşk atına bineni sen olsaydın Deseler ki şu kadehte ağu var içen ölür Bir solukta bitirirdim sunanı sen olsaydın
Belki de hatırlanırım ararsın şimdi nerde İzim deryada damladır köyüm hatçepınar'da Bizim köyün kıyısında dilav suyuna uğra Hangi çobanın kavalı ağlıyorsa ben orda
Tanrılar yaratan Zerdüşt serdarıdır aslinin Mazdek hürrem nişanıdır inancımın neslimin Dersimli Seyyid Rıza'ya ağır selamları var Himmeti var gayreti var Horasanlı Müslim'in
Seni tanrılara sunam keremetin görünsün Nazar eden köryılandan beter olsun sürünsün Dağlar naz yapmaya aday insafını bağışla Bağışla ki gözlerinde eşkıyalar barınsın
Söyler misin anlar mısın ah çekerin suçu ne Bulutlardan damlar gibi düştüm girdap içine Ay bulandı güneş kustu yıldızlar beklemede Artık yolla gözlerini yolla çin u maçin'e
Titanik'ten son sesleri alizeler getirdi Son seslerin son demini balinalar bitirdi Her yerde terör estiren sabıkalı gözlerin Bermuda'yı kamçılayıp Atlantis'i batırdı
Toprak sudan bülbül gülden dost dosttan bulur deva Dara'dan çok önce seni ağırlamış ninova Benim ömrüm yanan roma senin gözlerin Neron Örste demir dövmededir şimdi Demirci Kawa
Melekler ipek yolu'nda aryaları gözledi Yeri göğe ayı güne seni bana söyledi Ilık bir güz akşamıydı yine senin yüzünden Koçero Harran'a doğru atını mahmuzladı
Kirpiklerin yeni deymiş kaşların firik başak Ay ışığı az geliyor hadi gözlerini yak Fesatların hasetlerin eli kına görmesin Terk-i canan eylemeden Şahmeran'a danışak
Keşke gelmez olaydı böyle bir hal başıma Temaşaya meraklılar toplandı el başıma Herkesin dilinde şarkı elinde yarin eli Artık yine sensiz artık yalnızım kul başıma
En yorulmaz yolcusuyum müptelası bu yolun Ben zamanla boğuşayım sen seyreyle sen salın Kor alevler buz kesilir gördüklerinde beni Bir sensizlik yakar bir de hasreti İstanbul'un
Sen ey gönüller sahibi ey yüzleri gök zemin Ey deryalar şahanesi sen ey gözleri kimin Düzgün baba hatırına munzurlara mihman ol Mihman ol da güneşlensin yaylaları dersim'in
Gözlerinin dokunduğu her mekan memleketim Bakıver de uzamasın gurbetin esaretin Ahmed Arif hasretinden prangalar eskitmiş Beni böyle eskitense prangalı hasretin
Umutların menzilinden uzaklara atılmış İki cihan mucizesi ilahlara katılmış En amansız gecelerde aynalar yine suskun Perçemi yüzünü gizler sanırsın ay tutulmuş
Senin yüzdüğün sularda ayrılık ölümü yur En son yolcun ben olayım bekle biraz gitme dur Beni İstanbul'a götür ya da İstanbul getir Dokununca Nazım'ın ellerini yakan vapur
Gördüklerin sensizliğin dayanılmaz gücüdür Sıla gurbet gurbet sıla bir birinin içidir Ne aradın ne de sordun ben nerde neylerim Kara Fatma Kara Yılan senden şikayetçidir
Bilirsin ki sevenlerin ayrılığı kâbustur Tahir'i Zühre'ye bahset zemmedenleri sustur Sen istesen sina çölü bin çeşit çiçek açar Suya sudan köprü kurmak yalnız sana mahsustur
Bazen kırmızı karanfil zakkum mereti bazen Sevmeyenleri şad edip sevenlerini üzen Ağlayanın güleninden misli misli fazladır "İşte gidiyorum çeşm-i siyahım" diyen ozan
Bahçıvanlar kır bayırda boz kevene gül aşlar Ol sebepten didelerden eksilmez kanlı yaşlar Sana yanar sana susar sana acıkır sana Ehle haklar kaka iler ve mağrur Kızılbaşlar
Meri keklik Binboğa'dan Çukurova'yı süzer Yörüklere konuk olur yaylalarını gezer Al Osman'a diklenenler gov Osman'a kul oldu Avşar ellerinin hali Dadaloğlu'nu üzer
Sana sevdalıdır diye Pir Sultan asılırken Kadılar bayram ettiler Hızır'a susulurken Bilcümle taş kesildiler sözde Itır sevenler Kirli sarı bir bıçakla Nergisler kesilirken
Senin rengin tüm renklerin şahı padişahıdır Senin ahın tüm ahların kahredici ahıdır Yıllar gün misali geçti asırlar ay misali Herkes kendi aleminde bu neyin eyvahıdır
Yüreğim atom yüklenir sesini duyduğum an Dört kitap çaresiz kalır el aman aman aman Başka biri yapar mıydı Eyyub'a sabır verdim Ay kendini kuşatıp da gece sustuğu zaman
Arzu'yu kamber'e yolla bayram seyran etsinler On emiri on bir eyleyip tur'da semah tutsunlar Lûtfeyle de eshab-ı kehf açsın kapılarını Yediler'e yoldaş olup yedi asır yatsınlar
Güzelliklerin mimari cennetlerin ustası Misk-u amberli cemlerin vazgeçilmez bestesi Dört kapı kırk makam madur mecbur olsa da sana En çok Zerdüşt yanar bir de zerst'in avestası
Tay dağından Kafdağına bakışların gerilmiş Nazlarını çekemiyor Arap atlar yorulmuş Yol bilenler hal bilenler sırrın sual etmişler Nesimi Hallaca Mansur Şah Hatay'a darılmış
Gel de dağ tomura dursun dala uzansın elim Eski dostu yarenleri gel de çağırsın dilim Bir he desen ben sıratı tez geçerim kıratla Köroğlu tek vekilimdir Kiziroğlu kefilim
Ay ışığı biladestur rüyalarıma dalar Kuşkularımı bağlamış uykularımı yolar Daha kuşlar uçmazken nergisler açmazken Bir sen vardın gülümseyen birsen bir de inkalar
Gözlerinden uzak olmak inan beni bitirir Gider de gelmez bilirim yıllarımı götürür Bir sonbahar yaprağı ol dalı ver kuşun çekme Kızıl ırmak incitmeden seni bana getirir
Ağıları yıllandırıp içirdin yudum yudum Ahvalimi anlar diye baba üryan'a dedim Karıncayı gözlerinin karasından vuran ben Çok saldırdım ruhumdaki seni öldüremedim
Yerim yurdum meçhul oldu nerdeyim şaşmışım Kafdağını turnaların kanadında aşmışım Kanlılar kandan vazgeçer üçler beşler aşkına Sen de bir gün Maraş'tan geç ocağına düşmüşüm
Bana gözlerini gönder sakın ha olmaz deme Kime yanam dertlerimi yalnızlığımı kime Bir başıma kabuslarla boğuşurken ansızın Hayallerin şeref verdi dün akşam viraneme
Hicran son arifesinde yolculuk var makbere Siyabend'i öldürdüler Xece ölmek üzere Ab-ı hayat çeşmesidir leblerin esirgeme Ne o tanrıya minnet ne de dal tevekküre
Bulutlar yağmur yorgunu ufuklar ateş yüklü Bir damla ateşte derdim senisizliklerim saklı Yedi kıtaya dağılıp elleri boş döndüler Huma kuşu intizarda turnalar ağlamaklı
Sana sunulmaya hazır gök kuşağı destimde Emrine amade olmak hayran olmak kastımda Gözden ırak alemlerde yitik insanlar gibi Ha ülkeler zaptedilmiş ha gözlerin üstümde
Hal bilmeze yoldaş olmak yola zulüm değil mi Cevreyleyip gönül kırmak dile zulüm değil mi Ömründe bir defa bile gül koklamamışların Bahçıvana saldırması güle zulüm değil mi
Şarkılarını dokudun senle geçen heran'ın Sebebi katili olma olma yorgun yaralı canın Sen de anlamazsan beni sen de gider gelmezsen Şikayet ederim seni şahına pir sultan'ın
Sürmeleri yel götürür gözlerine güneş çek Yağmur yanak rengin yağsın bulutlara kına ek Lübnan yeniden kurulur yine şenlenir Beyrut Ama senin gözlerinin savaşı bitmeyecek
Yeter çektiklerim yeter benden beter olası Yusuf'u kahretmedi mi züleyha'nın çilesi Yüzün suyu hürmetine binboğalar and içer Ol diyarda vekilimdir Diyarbakır kalesi
Karda kan damlası rengi yüreklerde ölmezin Ne hükmü var ne kıymeti gidip geri gelmezin Dost fuzuli mest fuzuli mayalara anlatmış Sızıları zap suyunda siverek'li Yılmaz'ın
Bana renklerini uzat uzat ellerimi tut Tut ki gönüller şenlensin tut ki yeşersin umut Kervanlar yollara düştü şam'dan jerusalemden Doğuver de incinmesin mahcup olmasın nemrut
Sırrın dirheminde tutsak arzuların ağlaşır Bıçkın kaçak hislerinde gece gündüz bağlaşır Bir elinde Van gölü var bir elinde urmiye Damlasını sürgün etsen nurhaklarda çağlaşır
Duyar mısın ince memet toroslardan seslenir İki canlı hatçesiyle doruklara yaslanır En onulmaz en insafsız en çaresiz ağrılar Gözlerinin feri değse iflah olur uslanır
Senin olmadığın yerde benim yokluğum başlar Hayallerim yola düştü arandı dağlar taşlar Hayyam çorak yüreğime bir kaç damla dem serpti Periler cudi dağında izine rastlamışlar
Sen pervasız çığlıklar at ben kahrolam ben üzgün Sen kırklarda demlene dur ben beklemekten bezgin Deryaların kucağında cem tutar semazenler Düşlerim ağlar başında düşlerim dolu dizgin
Seni dicle beni Fırat resmetmiş güneş ya rab Güneşin vekili aya yıldızlar olmuş turab Bizleri merak edenler aydan izin alsınlar Bir başkadır yıldızlardan görülse şattu'l-arap
Yağmur yüklü bulutlardan ruhunu koklayışım Çağları tedirgin etmiş ömrünü saklayışın Eyyubun sabrı tükendi tükenmiyor nedense Ne senin gelmeyişlerin ne benim bekleyişim
Gözlerinin damlasıyla çölde gül yetiştirdim Sam yelleri yenik düştü sesinle çatıştırdım Gölgenin düştüğü yerden bir avuç sönmüş külü Serptim derin uykularda kerem'i tutuşturdum
Dilek ağacına gittim sesini bağlamışsın Islaktı dallar yapraklar hıçkırıp ağlamışsın Karac'oğlan hayıflanır Hayyam duysa gücenir Bulanık göl sularını şaraba yeylemişsin
Düştüm dipsiz kuyuların zifiri yerine Sarkıt gözlerini durma muhtaç oldum narına Semiramis haber salmış zümrüd'ü-anka ile Davetliymişiz babilin asma bahçelerine
Sen mavi rengi esmer bu diyarda sazların Geceleri parlamaktır töresi yıldızların Dağlar uykulara daldı okyanuslar uykuda Beni sabahlara boğan senin deli gözlerin
Teninin saçtığı nurdan güneş bile utanır Söyle seni benden başka daha iyi kim tanır Sevdalıların tarihi ıstıraba büründü Seni arzular kıskanır seni aslı kıskanır
Yanarım ah çeker gibi çekerim nazlarını Canını canıma değdir tutuştur közlerini Bir bilsen bir bilebilsen hallerim pemperişan Merhem ol yarelerime gizleme yüzlerini
Düşlerimle savaşarak gün be gün yordum seni Hayallerimle kuşatıp ruhuma kordum seni Dediler ki aradığın sarba yoldaş oldu Yani başımda bekleyen hayyama sordum seni
Daha mecalim kalmadı bitti bu son çağrı gel Gel ki yokluğun tükensin tükensin bu ağrı gel Köroğlu'dan kıratını istesen sana verir Seni nemruta beklerim her sabaha doğru gel
Aşıkların sırdaşıdır dicle gizemli akar Siti muradına erdi botan seyrana çıkar Korolası kinli beko keyfinden dört köşedir Mem zini'i zin mem'i yakar tacdin evini yakar
Serbest geceleri giyin korkularını sıyır Yudumla ki mest olasın şarabı sudan ayır Çöl su ister lâl dil ister gözlerini isterem Vermeyenin iki yüzü ben garibanı doyur
Haramiler cirit atar kaynağında bu nehrin Dudaklarını savur ki hükmü kırılsın zehrin Bir bakışın bir taburdur gönder ordularını Sana mecburiyeti var yedi tepeli şehrin
Kudretinden sual olmaz can verir can alırsın Ya ömrü sadetim ya da azrailim olursun Mecrum'un yerine sordum dediler ALLAH bilir Ben nerede ne olurum onu da sen bilirsin
Bir yanımda yarasalar işitir ağıtları Halepçeli bir çocuğa taşıtır ağıtları Küllerim ağrı'da çiğdir tüterim çığlık çığlık Sivasta tutuşan ateş kuşatır ağıtları
Gözlerinin beşiğinde rüyalarım sallanır Zehri kana zerk etseler damarımda ballanır Gılgamış küçük asyanın sensiz fotoğrafıdır Yaşar kemalin dilinde anadolu dillenir
Ben dostumu hak bilirim hakkı bilir dost beni Tanrıların sofrasına çağırır bir dest beni Nesimi'nin derisinden sızan şarabı tattım Damlasına dilim sürdüm bir hoş etti mest beni
Hallac olup taşlandılar hak ruhunu tadanlar Zal'ın elinden savruldular riyakârlar nadanlar Aşkı şehvete boğduran ummi nebi misali Zul'm ile serdar oldular nefse biat edenler
Hakkı sırda sır olanın sor kendisi necidir Aklı mahrum ruhu kanlı her kelâmı acıdır Baba üryan yana yana der ki aman uzak dur Gönül gözü görmeyenin ALLAHI kıyıcıdır
Saçlarından dökülüyor yıldız yıldız sırmalar Düştüğü yeri yakar da sırlarımı tırmalar Kör karanlık bir gecede cürm-i meshut dediler Gözlerinde saklanıyor beni ele vermeler
Yaslı doruklardan güler sağlarımıza kacak Bir tılsımlı anahtardır bağlarımızda kacak Tiksinirim siliklikten mıntıkama uğrama Bize kaçaklık yakışır dağlarımıza kacak
Gel de bülbüller kıskansın gel de güller serpilsin Gel de ah limanlar yansın gel de allar serpilsin Istıraplar diyarını baykuşlara hibe et Gel de emekçiyi güldür gel de diller serpilsin.
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.