- 932 Okunma
- 15 Yorum
- 7 Beğeni
AYAKLARIM OLUR MUSUN?
Bir gözüne taktığı pertavsızla, tezgahına sabitlenmiş kumaşı kucağına almış ve üzerine dağıttığı saati tamirle meşguldü. Bir taraftan da cam bir kapta benzinin içine yatırdığı parçalar alıyor, yerlerine yerleştirmeye çalışıyordu... Çok dikkat isteyen işine kendini kaptırmış dükkanın kapısındaki karaltıları görememişti...
- Kolay gelsin Usta!.. dedi kapıdaki yaşlı adam...
Saatçi başını kaldırdı, gözünden pertavsızı çıkarı... Yaşlı adamdan önce yanındaki genç dikkatini çekti. Adamın yarı boyunda elinde bastonuyla ayakta durmaya çalışan güler yüzlü, yakışıklı bir genç boncuk gibi mavi gözleriyle ve umut dolu bakışlarla ona bakıyordu.
Yaşlı adamla tanışıyorlardı, selamlaştılar... Saatçi, kucağındaki kumaşı dikkatle toplayıp tezgaha koydu, kalkması gerektiğini düşünmüştü...
- Sana bir çırak getirdim!.. dedi yaşlı adam...
Şaşırdı!... Oysa bütün esnaf çevresi bilirdi ki o çırak almıyordu... Titiz bir yapısı vardı. Söyleyeceklerini en çok gözleriyle söylerdi ve ses tonunu da ‘adrese teslim’ gibi sadece muhatabının anlayacağı gibi çok iyi kullanırdı. Bu yapısını bildiği için de istemeden kırarsa diye çekinir ve çırak almazdı... Bu sefer, durum farklıydı... Boğazı düğümlendi, sesini çıkaramadı... Saatçi, bir gence bir de yaşlı adama baktı... Sessizlik biraz uzun sürdü...
Dükkanın kapısına kadar yürüdü, onları içeri davet ederken genci kucakladığı gibi onun çıkamayacağı kadar yüksek tezgah sandalyesine oturttu, kumaşı da dikkatlice kucağına serdi!.. Yaşlı adam da genç de çok şaşırmıştı... Bu kadar kolay olacağını hiç düşünmemişlerdi!...
Bir daha tezgah sandalyesine hiç oturmadı Saatçi... Sabahları dükkanı kendi açar, kepenkleri kaldırır, genç geldiği gibi sandalyeye onu oturturdu, kendisi de onun yanında ayakta görürdü işini...
Oturduğu yerden gencin durumunu anlamak mümkün değildi. Üst bedeni kusursuzdu, sarışın ve mavi gözleri sürekli gülümseyen yüzüyle birleşince çok çekici bir delikanlı çıkıyordu ortaya... Üstelik çok zekiydi, çok kısa sürede işin bütün detaylarını öğrenmişti ve yaptığı esprilerle de çevresindekileri kırıp geçiriyordu...
İşi hafifleyen esnaf sırf onunla sohbet etmek için dükkana daha sık gelmeye başlamıştı... Müşterilerde de genç kızların sayısı gözle görülür bir şekilde artmıştı!.. Tamir için, alışveriş için... gelen gelene...
Morali çok yüksekti gencin:
- Usta, kızlar burdayken sandalyeden zıplayıp insem, biri kalmaz burada... Onlar beni sapasağlam zannediyorlar!... derdi sık sık kahkahalar atarak...
Bu kahkahalar ağlamanın başka türlüsüydü aslında...
Kasıktan birkaç santimden sonra bacakları oluşmamıştı... Yıllarca evde tutulmuş, sonra büyükannesinin çabasıyla sokağa çıkmaya başlamış, kendini kabullenmeyi ve kabullendirmeyi öğrenmişti...
Bacaklarının yapısına uygun meşinden yapılmış kılıf gibi bir düzenek, beline bağlanarak ve omuzlarında askıyla tutturularak durabiliyordu... Pantolonu da özel dikimdi tabii... Elindeki küçücük bastonuyla dengesini ancak sağlayabiliyor, o olmadan yürüyemiyor, adım atamıyordu...
Birkaç yıl sonra ustasının referansıyla çarşıdan bir dükkan kiralandı... Artık o da bir esnaftı... Gelen müşterilerin çoğunu da ustası birkaç dükkan aşağıdaki ‘çırağına’ gönderiyordu...
Genç adam ustasına uğramadan kendi dükkanına geçmiyor, ona iyi akşamlar demeden de evine gitmiyordu... Kahkahaları dükkanının dışına taşıyordu. Belli ki morali çok iyiydi, sebebi çok geçmeden anlaşıldı!.. Genç adam bir süre sonra ‘kız kaçırdı!...’ Sevdiği kız boylu posluydu.. Ailesi uygun görmemiş, vermemişti, onlar da kaçmıştı!..
Aile büyükleri ve Usta girdi araya, taraflar uzlaştırıldı, düğün yapıldı... Bu ara işleri çok iyi giden genç kiracısı olduğu dükkanı ve bir de daire satın almıştı...
Bir süre sonra Almanya’ya protez yaptırmaya gitti, ve elle kullanılan arabasını da alıp geldi!... Dükkanına ilk gelişi bir tören gibiydi... Bütün esnaf onu karşılamaya çıkmıştı... Alkışlarla ve tebriklerle karşılandığında mutluluktan ağlıyordu, zaten çok sulu gözlüydü!... ))
Koltuk altlarından desteklenen iki kollukla yürüyebiliyordu ancak ama kendi söylemiyle artık ‘ayağa kalkmıştı’... Üst bedeninin orantısına göre bacak boyu ayarlanınca yapılıca bir erkek çıkmıştı ortaya... O günden sonra hep takım elbise giydi... Yıllarca buna çok özenmişti, üstelik hepsi yelekliydi de!... Değerli bir saatin zincirini iliğine bağladığı yelek cebinde taşıyordu... Mesleğine yakışıyordu artık!...
Bütün uğraşlarına ve tedavilere rağmen çocukları olmadı... Üstelik çok da istiyorlardı ama yıllarca yere çok yakın yaşadığı için tüm spermleri donmuştu, hiç şans yoktu!.. Yaşlarının dolmasını beklediler ve bir evlat edindiler...
Bir erkek bebekleri vardı artık... Sarışın ve mavi gözlüydü... Üstelik görmeden kabullenmişlerdi... Yıllar sonra çocukla babası arasındaki benzerlik özlerde olmayacak kadar çoktu... Bazı şeylerin mantığını açıklamıyoruz zaman zaman... Çocuğun sarı saçları babası gibi dimdikti... Gözleri boncuk mavisiydi... Babasının yüzündeki hafif renkli birkaç et beninin aynıları aynı büyüklükte çocukta da vardı!.. İnanılır gibi değildi... Bir gün bir boşboğaz söylese bile kolay kolay inandıramazlardı çocuğu evlatlık olduğuna...
Saatçi, çok geçmeden vefat etti... Ustasının yattığı mezarlık genç adamın evine çok yakındı... Genç adam, çift kollukla olmasına rağmen yürümekte hâlâ zorlanıyordu... Buna rağmen yıllarca karda yağmurda... her hava şartında evden çıktığı gibi ilk önce ustasını ziyaret eder, ağlayarak dualarını eder ve dükkanına öyle giderdi...
Bugünlere Saatçi sayesinde geldiğini düşündü hep ve onu hiç unutmadı... Yıllar sonra ustasına o ilk günün duygularını anlatmıştı:
- Dayım beni getirdiğinde çok ürkmüştüm, çünkü o güne kadar kimse kabul etmemişti beni... Seni görünce ustam, neden bilmiyorum içimden bir tek dilek geçmişti.
AYAKLARIM OLUR MUSUN?
......................
Ruhun şad olsun Saatçi Süleyman...
29.09.2018 Serap IRKÖRÜCÜ
[
YORUMLAR
Öğretmen kimliğiniz.
Gerçi asil öğretmen olarak çalışmadım devlet okullarında ama vekil öğretmen olarak çalıştığım yıllar ve yine dil kurslarında kadrolu İngilizce öğretmeni olarak çalıştığım mutlu zamanlar.
Ay farkıyla kanunda yapılan bir değişiklik yüzünden atamam yapılmamıştı.
Ben de bir öğretmen kızıyım ve öğretmenlerin nelere muktedir olduğunu çok iyi bilirim.
Bir sözümle sayısız öğrencimi kanatlarım altına alırdım ve gerçek anlamda beni çok severlerdi.
Babam çok çekti mesleğinden ve asla öğretmen olmamı istedi: onun göz bebeğiydim ve nazlı bir çocuk.
Zaten İngilizce İşletme okumam onun en büyük hayaliydi ve bunu gerçek kıldım Allah'ın izniyle.
Ama mesleğimi sevmediğimi geç fark ettim.
Psikolojide yüksek lisans yaptığım seneler.
Her şey geride mi kaldı?
Asla.
Hayat daha yeni başladı benim için.
Çok başındayım mutluluğun ve ben bunu hak ediyorum.
Teşekkürler.
O öğrencimi hiç unutmam:
Kolu kırık geldi bir gün sınıfa.
Başımı okşamak için elimi uzatmıştım ki...nasıl gerisin geri kaçtı.
Öğretmenler: bazen bir hayatı başlatır bazen bir hayatı sonlandırabilir de.
Öğrenci ruhuma katık yaptığım divane hayallerim.
Nasiplendiğim öğretmen kimliğim.
yeniden dünyaya gelsem Anadolu'nun en ücra köşesine tayinim çıksın diye baslı yapar ve hayatlar kurtarırdım.
Nasip.
Serap IRKÖRÜCÜ
Katılımınız için teşekkür ederim...
Elimden kayıp giden umutlarım var benim. İnsana dair çok karamsarım.Bazen bir güvercinin kanat çırpması gibi yüreğimde coşkulu anlık sevinçler doğuyor. Bugünün kanatları bu yazı idi. Babana yattığı yerde huzur diliyorum sevgili Serap.
Sevgilerimle...
Serap IRKÖRÜCÜ
Amin.... inşalllah...
Sevgilerimle....
Hayata küsmüş bir insanı hayata hazırlayıp,
Meslek sahibi yaparak topluma katmak ne erdemli ve örnek bir davranış.
Bu bağlamda çırağına ayak olmuş zaten sevgili babanız.
Hem vefa dolu yazınızı kutluyor bu vesileyle de babanıza Tanrıdan rahmet diliyorum Serap hanımcım.
Sevgilerimle
Serap IRKÖRÜCÜ
O yıllarda daha çoktu sanırım karşılıksız, beklentisiz yaklaşımlar... Bri eksiği kapamak, bir yanlışı düzeltmek... üstelik bunu kimsenin gözüne sokmadan yapmak...
Bu kayda değer dönüşler de hâlâ içimizde bu hassasiyetlerin durduğunu gösteriyor...
Değerlendirmeleriniz ve beğeniniz için çok teşekkür ederim Dilek Hanım...
Amin inşallah, rahmet bekleyen bütün babalar adına olsun dilekleriniz... Sevgilerimle....
Çok duygulandım okuyunca. Ne güzel değerlerimiz var aslında Türk Milleti olarak kendimizden de büyük saygıya olan inancımızı tetikleyen ustalarımız, atalarımız ve doğru davranış biçimlerine bizi yönlendiren sığınacağımız bir dinimiz var.
Çocuklarımıza herkesin eşit haklara sahip olmayarak doğuşunun bize insan olduğumuzu hatırlatmak amacında olduğunu öğretmek yeterli olacaktır sanırım hayatları boyunca ötekileştirme yapmamalarına, yardımsever olmalarına diğer canlılara...
Yüreğinize emeğinize sağlık bana yaşattığınız okuma zevki, düşünme uyarısı ve unutmama hatırlatması için.
Sevgilerimle
Serap IRKÖRÜCÜ
En önmeli kısım da bu bence... Çocuklarımıza bizden geçecek davranışlar... Onlar bizi örnek alacaklar... Nasihat etmektense örnek olmak en güzeli...
Çok samimi bir değerlendirmeydi, içtenlikle teşekkür ederim... Uyarı yok ama belki 'hatırlatma' olabilir... :)))
Saygılarımla....
Ama ben de "az sulu göz" değilimdir hani...
Yazıyı, ardından diğer yorumları ve Serap Öğretmenimi de okuyunca...
"Bu kadar yakın, bu kadar tanıdık, bir baba olabilirdi ancak..." dedim, içimden...
Sanki hikayeyi de dinlemiş gibi...
Ne günlerden geçerek geliyoruz...
Kapıların kilitlenmediği... İyiliğin karşılıksız yapıldığı, acımanın ise hiç bir zaman belli edilmediği!
Oysa tahsil, okul pek yoktu... Hele psikolojiden ne anlardı o devrin insanı...
Ama "edep, adap, adamlık" vardı!
Dürüstlük sözde değildi..
Senet, sepet yerine geçerdi "tek söz!"
Usta- çırak ilişkilerinin derin bir saygıya ve güvene dayandığının harika bir örneği yazı..
İnsanlığın, üstün bir değer olduğunun da...
Çok şey hatırlattı yazınız Öğretmenim..
Hele evlilik...
Sevgi, sadakat...
Çaba, emek, sabır, sebat...
Bizi biz yapan hasletler ...
Birer bire kaybolan güzellikler...
İmrenerek okudum..
Siz, yazmalısınız Öğretmenim..
Tebrikler...
Serap IRKÖRÜCÜ
Buna rağmen duygusallaşmanız sizin değerlerinize bağlılığınızla ya da duygusallığınızla alakalı olabilir... Benim bir günahım yok!... :)))
Yazıda belirtmedim ama yorumda babam olduğuna değindim... Çünkü gerçekten kolay kolay yapılamayacak bir şeyi yaparak topluma bir insan kazandırdı, yıllarca dükkanında çırak gibi ayakta gününü geçirerek... Bu davranışı da eşi emsali görülmemiş bir vefayla karşılık buldu...
Bu da bir şanstır... Siz ne kadar iyisiniz?... Karşınızdakinin sizi anladığı kadar!... O nedenle karşılıklı bir erdem yumağı vardır bu örnekte...
Onu olduğu gibi kabul ederek evlilik yapan eşiyle hâlâ çok mutlu bir beraberlikleri var, oğlulları evlendi, torunlarını seviyorlar şimdilerde...
Değerlerimize ve yazımıza özgü değerlendirmeniz için çok teşekkür ederim Değerli Öğretmenim...
Tavsiyenizi dikkate alacağımdan emin olun..
Saygılarımla....
ZEYBEK HOCA
Elimde değil...
Onlara ne yazılsa ben hazırım, kimsenin suçu yok.....:))
Tavsiyem kabul görsün de, ileride bir dost kitabım olsun elimde...
Şahsıma atfettiğiniz güzel sözlerinize ben teşekkür ederim Öğretmenim..
Kutlarım bir kez daha..
Saygı sizedir..
Değerli öğretmenim, özellikle televizyon reklamlarında sağlıklı ve güzel çocukların, gençlerin, yaşlıların, kadın ve adamların modern insanın ideal var oluş imajını bilinçlerimize işleyip durduğu bu zamanda edebiyatın var oluş hikmetini somutlayan hikayenizi alkışlamalıyız...
Bu başdöndürücü hayat anlayışının insanlarda insanca bir hassasiyeti yok ettiği malum...
İşte bu noktada edebiyatın insan için önemi böylesi konularla hissettirilebilyor...
Değerli kaleminiz buna dönük olduğunu göstermiş...
Varolunuz...
Saygılarımla.
Serap IRKÖRÜCÜ
Aynı toplumun sosyal devletin yapamadığını yapan, 'imece' usulü gibi birleşiverip birçok soruna çözüm getirdiği melekeleri vardı... Üstelik bunlar yapılırken 'tanıyor muyum' diye bile bakılmazdı... İhtiyaç giderilmeye, bunu yaparken de onur zedelenmemeye çalışılırdı...
Çok kayda değer bir yaklaşımla yaptığınız yorumunuz ve beğenileriniz için çok teşekkür ederim...
Siz de var olun... Saygılarımla....
Serap hocam,erdemli gerçek bir hayat hikayesini beğenerek okudum.Erdemli davranışları kaleme aldığınız için tebrik ederim.Basında ve yayında çoğunlukla olumsuz davranışlar gündeme getiriliyor.Oysa bilinmeyen,duyulmayan ne kadar çok,gerçek erdemli hayatlar var,sizin anlattığınıza benzer.Dilerim daha çok sayıda bu tür yazılar yayınlanır.Saygılar,selamlar.
Serap IRKÖRÜCÜ
Buradaki erdemli davranış kadar azimli bir engellinin alkışlanası azmi ve yüksek morali var...
Görünürde hiçbir sorunu olmayan kişiler ağlak ifadeler ve cümlelerle kendilerine acındırmaya çalışırken böyle bir örnek bilinmeli diye düşündüm açıkçası...
Kimbilir çok daha ders alınası ne hayat öyküleri vardır... Umarız birgün olar da su yüzüne çıkar....
Değerlendirmeleriniz ve beğeniniz için çok teşekkür ederim... Saygılarımla...
Etkilenmemek mümkün mü hele ki yaşanmışlık da varsa paylaşımda.
Kutluyorum, hocam.
Beklerim sizi yürek sesime.
Sevgimle.
Serap IRKÖRÜCÜ
Yaşandığını bilmek bizi her zaman biraz daha fazla etkiliyor galiba... Her an aynı şey hepimzi için olabilir ihtimalidir belki bizi çeken...
Değerlendirmeniz için çok teşekkür ederim...
Sevgilerimle....
Yaşanmışlık daha da değerli kıldı paylaşımınızı Serap Hocam.
Nerede o eski günler dedim içimden.
O değerler, o güven, saygı, sevgi hani? Vardır yinede bir yerlerde muhakkak ama o zamanlardaki gibi içten olduğunu düşünmüyorum.
Duygulanmamak elde değil paylaşımınızı okurken. Ne güzel örnek bir insanmış rahmetli babanız.Sizin paylaşımınız ile birlikte, bizlere de olması gereken insani duyguları aslında hala aşılıyor babanız..Vesile oldunuz bizlere..Çok teşekkür ederim paylaşımınız için..
Mekanı cennet olsun babanızın Serap Hocam.
Sevgilerimle...
Serap IRKÖRÜCÜ
Varsa da ... güven bile sorgulanmaya muhtaç ne yazık ki!... Koşulsuz sevmek de yok!... Saygı ise çoğunlukla göstermelik... Değerlerimiz çok hızla erozyona uğradı... Hani bu afette giden toprak tabakası 50-100 yıl arasında ancak toparlayabiliyor ya kendini... Toplumda da öyle... Bu kayıpların yerine gelmesi birkaç kuşağı alır ne yazık ki...
Amin inşallah Neslihan Hanım... Hepimizin babaları için olsun dilekleriniz...
Beğenilerinizi ve değerlendirmeleriniz için çok teşekkür ederim... Sevgilerimle....
Yazı yaşanmışlıklardan oluşunca tatıda bambaşka oluyor yazının. Çok değerliydi konu.
Engele takılmamak lazım hayatta. Herkesin üretim'e yönelik düşünce kabiliyeti var mı yok mu ona göre değerlendirmek gerek. Keşke hayatta herkes " Saatçi Süleyman " gibi olsa. Toplum içinde aslında bu tür hikayeler var. Bu hikayeleri göz önüne sermek gerek. Siz de çok güzel şekilde dilek getirmişsiniz hocam. Yüreğinize sağlık.
Saygılarımla ....
Serap IRKÖRÜCÜ
O aşılmışsa, hiçbir sorum kalmamış demektir... Özgüvene dayalı tabii bu konu...
Keşke Serkan Bey... Yaşadığı yıllarda da gerçekten 'örnek' bir kişilikti babam... Ölümünün üzerinden kırk bir yıl geçtiği halde onu tanıyanlarca hâlâ öyle değerlendiriliyor alması da bizim için bir başka gurur gerçekten...
Yazıyla ilgiili değerlendirmeleriniz ve beğenileriniz için de çok teşekkür ederim... Saygılarımla....
Serkan BOL
Saygılarımla esen kalın....
Serap IRKÖRÜCÜ
Amin inşallah... Ahirete göç etmiş bütün babaların mekanı cennet olsun inşallah...
Değerlendirmeniz ve beğeniniz için çok teşekkür ederim... Saygılarımla....
Okurken kurgu olup olmadığını hiç sorgulamadım yazının çünkü öyle dolu dolu yaşanmışlık kokuyordu ki satırlarda. Sonrasında yorumunuzu okuyunca hele o büyük insanın babanız olduğunu öğrenince zaten göz pınarlarım dolmuştu, gayri ihtiyari akıverdi yaşlar.
İki insanın yolu boşuna kesişmiyor, ben de tesadüflere değil sebep sonuç ilişkisine inananlardanım. Bazı insanlar öyle ulvi görevler için geliyorlar ki dünyaya, karşılaştıkları insanlara ikinci bir hayat bahşedecek kadar hem de.
Rahmetli babanız o gence mesleğini öğreterek hem ona ikinci bir hayat sunmuş hem de ilerde çırağının evlat edindiği bebeğin hayatının değişmesine vesile olmuş. İyilikler domino etkisi gibi birbirini tetiklemiş hep.
Çok etkilendim gerçekten, hem kaleme alınışı kusursuz bir öykü, hem de insanlık adına verdiği dersler çok mühim. Gönülden tebrik ediyorum.
Babacığınızın mekanı cennet, ruhu şad olsun.
Sevgiler, selamlar.
Serap IRKÖRÜCÜ
Hepimizin yarartılmışlığının bir gerekçesi olduğunu düşünüyorum... Bu görevleri yerine getirirken yaşanan karşılaşmaları da tasavvuftaki 'tevafuk' böyle anlatıyor zaten...
Biribirimizin hayatında 'sürekli' olmayışımızın açıklaması da bu... Görevimiz gereğince hayatlara dokunuyorz ve görevimiz bitince 'bir şekilde' o hayattan çıkıyoruz... Ve değindiğiniz gibi... o görevle yapılanlar domino taşı etkisinde... suya düşen taşın halkaları gibi.... etkisi gittikçe artıyor...
Beğenileriniz ve içten değerlendirmeleriniz için çok teşekkür ederim Hicran Hanım...
Amin inşallah!... Rahmetli bütün babalara ay dileklerimle....
Sevgilerimle....
Bu çok uzun zamanı içeren bir yaşanmışlık aslında Sevgili Gamzelimm... Yazacak o kadar çok şey var ki bu hayatla ilgili... Samimi söylüyorum becerebilen biri için başlı başına bir senaryo konusu çıkabilir aslında...
Bu hayatı nasıl bu kadar yakından bildiğime gelince : 'Saatçi Süleyman' benim çok değerli ve sevgili babamdı... Bu yazıyı yazalı yaklaşık yirmi gün olmuştu, paylaşmamı senin şiirin tetikledi...
İtiraf ediyorum!.... :))
O yıllarda gerçekten tüm insani ve toplumsal ilişkiler başkaydı... Babam, bu kadar değerli malın bulunduğu dükkanın kapı girişine sadece bir tabure koyardı... Bunu gören içerde kimsenin olmadığını anlar, ya sonra gelir ya da taburede oturup beklerdi... Hiçbir kayıp, çalma çırpmanın yaşanmadığı, güvenin ve huzurun egemen olduğu yıllardı onlar...
Biz yaşadığımız bu yılların dokusunu çocuklarımıza aktaramadık, en büyük üzüntüm de bu....
Bir an seninle sohbet ediyorrmuş gibi yazdığımı fark ettim ama kıyamadım, silemedim...
Samimi değerlendirmen ve beğenilerin için çok teşekkür ederim Sevgili Gamzelimm... Sevgilerimle...
Gamzelimm
Yazıyı paylaşmanda şiirimin vesile olması ise apayrı bir mutluluk verdi bana. İyi ki tetiklemiş ve iyi ki paylaştın. Çünkü gerçekten okumaya her bakımdan değer bir yazı.
O yıllardan bahsederken huzurun ve güvenin olduğu yıllar demişsin ya gerçekten de çok doğru. Nasıl ne ara bu hale gelebildik nasıl böyle hızlı bir değişime uğradı o güzelim duygularımız bilmiyorum, bu çok üzücü.
Teşekkür ederim Serap hem böyle bir yazı paylaştığın için hem de yazı kadar güzel yanıtın için.
Sevgilerimle
Okurken gözlerim doldu duygu seline kapılarak büyülendim
İnsanlara insan olarak bakmanın ve de yardım etmenin karşılığı yoktur
O maneviyatı taşıyan yürekli çırak kardeşimi candan kutluyorum
Ahde vefalı kaç insan vardır dedirten ve de derslerle dolu bu hikayeden nasiplenmek bize de
düştü sayenizde değerli SERAP ÖĞRETMENİM
Bu nedenle dahi olsa size borçlandık hakkınızı helal ediniz
sevgim ve saygılarımla
Serap IRKÖRÜCÜ
Yaşanmışlıkları çok törpüledim inanın Müslüm Bey .. Yoksa ciddi bir dram var bu yaşamın içinde... Sonu her na kadar iyi bitse de oraya gelişlerde yaşanan büyük acılar vardı... Değinmedim bile...
Helal olsun ne demek Müslüm Bey!... Okuyup, değerlendirmeniz de sizden geçen aynı haktır... Siz de hakkınızı helal ediniz bana.... İçten ve sıcacık cümlelerle yaptığınız yorumlarla güç veriyorsunuz.... Sağolun...
Değerlendirmeleriniz için teşekkür ederim....
Saygılarımla....
MÜSLÜM BAYRAM
Şapka çıkartılı önünde saygı durulur
Mekanı cennet olsun
Nurlar içinde yatsın
SAYGILARIMLA
O kadar etkileyici bir yazı ki ve senin anlatımınla Serap bu etki daha da artmış yazı boyunca.
Çok duygulandım. Yazın bana eski zamanlarda insanlardaki bazı güzel duyguların nasıl canlı olduğunu hatırlattı aynı zamanda. Nasıl hasret kalmışız insanı insan yapan bu güzel duygulara. Vefa gibi, güven gibi, sevgi ve saygı gibi.
Eskiden çıraklar çok bağlı olurmuş ustalarına hatta onların sözünden dışarı çıkmazlarmış. Demek ki saygı ne kadar çokmuş. Ustalar da ustaymış ama , yanlarına aldıkları çırakları titizlikle eğitirlermiş. Hem meslek konusunda hem de hayat konusunda. Demek ki o zamanlar genç yaştaki insanlar kendilerinden büyük olanların tecrübelerini hem dikkatle dinliyor hem de gereken dersleri çıkarıyorlarmış.
Saatçinin o gence sağlıklı bir birey gibi davranması ve onu kabul etmesi. O gencin hayatında önemli bir dönüm noktası olmuş. Kişilerin bazı açılardan engelleri olsa da eğer yürekten isterler ve çaba gösterirlerse neler başarabileceğinin de kanıtı aynı zamanda bu yazı.
Emeklerine sağlık, benim günümün yazısıydı her açıdan. Hem verdiği önemli mesajlarla, hem bu zamanda unutulmaya yüz tutmuş ve hasret kaldığımız en güzel duyguları hatırlattığı için.
Çok güzeldi.
Sevgilerimle