15
Yorum
7
Beğeni
0,0
Puan
1122
Okunma

Bir gözüne taktığı pertavsızla, tezgahına sabitlenmiş kumaşı kucağına almış ve üzerine dağıttığı saati tamirle meşguldü. Bir taraftan da cam bir kapta benzinin içine yatırdığı parçalar alıyor, yerlerine yerleştirmeye çalışıyordu... Çok dikkat isteyen işine kendini kaptırmış dükkanın kapısındaki karaltıları görememişti...
- Kolay gelsin Usta!.. dedi kapıdaki yaşlı adam...
Saatçi başını kaldırdı, gözünden pertavsızı çıkarı... Yaşlı adamdan önce yanındaki genç dikkatini çekti. Adamın yarı boyunda elinde bastonuyla ayakta durmaya çalışan güler yüzlü, yakışıklı bir genç boncuk gibi mavi gözleriyle ve umut dolu bakışlarla ona bakıyordu.
Yaşlı adamla tanışıyorlardı, selamlaştılar... Saatçi, kucağındaki kumaşı dikkatle toplayıp tezgaha koydu, kalkması gerektiğini düşünmüştü...
- Sana bir çırak getirdim!.. dedi yaşlı adam...
Şaşırdı!... Oysa bütün esnaf çevresi bilirdi ki o çırak almıyordu... Titiz bir yapısı vardı. Söyleyeceklerini en çok gözleriyle söylerdi ve ses tonunu da ‘adrese teslim’ gibi sadece muhatabının anlayacağı gibi çok iyi kullanırdı. Bu yapısını bildiği için de istemeden kırarsa diye çekinir ve çırak almazdı... Bu sefer, durum farklıydı... Boğazı düğümlendi, sesini çıkaramadı... Saatçi, bir gence bir de yaşlı adama baktı... Sessizlik biraz uzun sürdü...
Dükkanın kapısına kadar yürüdü, onları içeri davet ederken genci kucakladığı gibi onun çıkamayacağı kadar yüksek tezgah sandalyesine oturttu, kumaşı da dikkatlice kucağına serdi!.. Yaşlı adam da genç de çok şaşırmıştı... Bu kadar kolay olacağını hiç düşünmemişlerdi!...
Bir daha tezgah sandalyesine hiç oturmadı Saatçi... Sabahları dükkanı kendi açar, kepenkleri kaldırır, genç geldiği gibi sandalyeye onu oturturdu, kendisi de onun yanında ayakta görürdü işini...
Oturduğu yerden gencin durumunu anlamak mümkün değildi. Üst bedeni kusursuzdu, sarışın ve mavi gözleri sürekli gülümseyen yüzüyle birleşince çok çekici bir delikanlı çıkıyordu ortaya... Üstelik çok zekiydi, çok kısa sürede işin bütün detaylarını öğrenmişti ve yaptığı esprilerle de çevresindekileri kırıp geçiriyordu...
İşi hafifleyen esnaf sırf onunla sohbet etmek için dükkana daha sık gelmeye başlamıştı... Müşterilerde de genç kızların sayısı gözle görülür bir şekilde artmıştı!.. Tamir için, alışveriş için... gelen gelene...
Morali çok yüksekti gencin:
- Usta, kızlar burdayken sandalyeden zıplayıp insem, biri kalmaz burada... Onlar beni sapasağlam zannediyorlar!... derdi sık sık kahkahalar atarak...
Bu kahkahalar ağlamanın başka türlüsüydü aslında...
Kasıktan birkaç santimden sonra bacakları oluşmamıştı... Yıllarca evde tutulmuş, sonra büyükannesinin çabasıyla sokağa çıkmaya başlamış, kendini kabullenmeyi ve kabullendirmeyi öğrenmişti...
Bacaklarının yapısına uygun meşinden yapılmış kılıf gibi bir düzenek, beline bağlanarak ve omuzlarında askıyla tutturularak durabiliyordu... Pantolonu da özel dikimdi tabii... Elindeki küçücük bastonuyla dengesini ancak sağlayabiliyor, o olmadan yürüyemiyor, adım atamıyordu...
Birkaç yıl sonra ustasının referansıyla çarşıdan bir dükkan kiralandı... Artık o da bir esnaftı... Gelen müşterilerin çoğunu da ustası birkaç dükkan aşağıdaki ‘çırağına’ gönderiyordu...
Genç adam ustasına uğramadan kendi dükkanına geçmiyor, ona iyi akşamlar demeden de evine gitmiyordu... Kahkahaları dükkanının dışına taşıyordu. Belli ki morali çok iyiydi, sebebi çok geçmeden anlaşıldı!.. Genç adam bir süre sonra ‘kız kaçırdı!...’ Sevdiği kız boylu posluydu.. Ailesi uygun görmemiş, vermemişti, onlar da kaçmıştı!..
Aile büyükleri ve Usta girdi araya, taraflar uzlaştırıldı, düğün yapıldı... Bu ara işleri çok iyi giden genç kiracısı olduğu dükkanı ve bir de daire satın almıştı...
Bir süre sonra Almanya’ya protez yaptırmaya gitti, ve elle kullanılan arabasını da alıp geldi!... Dükkanına ilk gelişi bir tören gibiydi... Bütün esnaf onu karşılamaya çıkmıştı... Alkışlarla ve tebriklerle karşılandığında mutluluktan ağlıyordu, zaten çok sulu gözlüydü!... ))
Koltuk altlarından desteklenen iki kollukla yürüyebiliyordu ancak ama kendi söylemiyle artık ‘ayağa kalkmıştı’... Üst bedeninin orantısına göre bacak boyu ayarlanınca yapılıca bir erkek çıkmıştı ortaya... O günden sonra hep takım elbise giydi... Yıllarca buna çok özenmişti, üstelik hepsi yelekliydi de!... Değerli bir saatin zincirini iliğine bağladığı yelek cebinde taşıyordu... Mesleğine yakışıyordu artık!...
Bütün uğraşlarına ve tedavilere rağmen çocukları olmadı... Üstelik çok da istiyorlardı ama yıllarca yere çok yakın yaşadığı için tüm spermleri donmuştu, hiç şans yoktu!.. Yaşlarının dolmasını beklediler ve bir evlat edindiler...
Bir erkek bebekleri vardı artık... Sarışın ve mavi gözlüydü... Üstelik görmeden kabullenmişlerdi... Yıllar sonra çocukla babası arasındaki benzerlik özlerde olmayacak kadar çoktu... Bazı şeylerin mantığını açıklamıyoruz zaman zaman... Çocuğun sarı saçları babası gibi dimdikti... Gözleri boncuk mavisiydi... Babasının yüzündeki hafif renkli birkaç et beninin aynıları aynı büyüklükte çocukta da vardı!.. İnanılır gibi değildi... Bir gün bir boşboğaz söylese bile kolay kolay inandıramazlardı çocuğu evlatlık olduğuna...
Saatçi, çok geçmeden vefat etti... Ustasının yattığı mezarlık genç adamın evine çok yakındı... Genç adam, çift kollukla olmasına rağmen yürümekte hâlâ zorlanıyordu... Buna rağmen yıllarca karda yağmurda... her hava şartında evden çıktığı gibi ilk önce ustasını ziyaret eder, ağlayarak dualarını eder ve dükkanına öyle giderdi...
Bugünlere Saatçi sayesinde geldiğini düşündü hep ve onu hiç unutmadı... Yıllar sonra ustasına o ilk günün duygularını anlatmıştı:
- Dayım beni getirdiğinde çok ürkmüştüm, çünkü o güne kadar kimse kabul etmemişti beni... Seni görünce ustam, neden bilmiyorum içimden bir tek dilek geçmişti.
AYAKLARIM OLUR MUSUN?
......................
Ruhun şad olsun Saatçi Süleyman...
29.09.2018 Serap IRKÖRÜCÜ
[