Sevmek birbirine değil, birlikte aynı noktaya bakmaktır. exupery
Den(iz)
Den(iz)
VİP ÜYE

JUGGERNAUT

Yorum

JUGGERNAUT

6

Yorum

4

Beğeni

0,0

Puan

1032

Okunma

JUGGERNAUT


Ruhtaki yaraların şöyle bir özelliği vardır: Gizlenirler; ama kapanmazlar, her zaman acı verirler, her zaman dokunulduğunda kanamaya hazırdırlar, her zaman yürekte canlı ve açık kalırlar.

Alexandre Dumas




Bu gece gökyüzünden inen kocaman bir kulağın kime ait olduğunu hiç sormadım. Muhtemelen burnunu kaybetmiş olan binbaşı bu kez de kulağının birini arıyordur diye düşündüm. Kulak dinlemek için beni seçmişti.

Kimsenin kimseyi gerçek anlamda dinlemediği bir zamanda böyle ihtişamlı bir kulağın gelip beni bulmasına öyle sevinmiştim ki ona anlatmaya nereden başlayacağıma karar veremedim. Sadece sıradan şeylerin olduğu bir dünyada bir kulağın beni dinlemek için gelmesine elbette şaşıranlar olacaktır.

Dünyada olan sıradan şeyler… Yıllar önceydi… Bir anne (akli dengesinin yerinde olmadığı söylenen bir öğretmenmiş) kırk günlük bebeğini evde tek başına bırakıp bir haftalığına tatile çıkmıştı. Bebek günlerce çığlık çığlığa ağlamış,tüm komşular bunu duymasına rağmen hiç kimse gidip evde ne olduğuna bakmamıştı. Sonunda bebek böyle acımasızca bir cinayetle, aç kalarak,ağlayarak ölmüştü.

Bir çok Müslüman ülkede insanlar açlıktan,savaşlardan dolayı ölürken biz akın akın hacca gidip baş örtümüzü ne güzel kurtardığımızı konuşuyoruz. Artık din ülkemizi temsil eden en önemli unsur. Zaten İslamın ilk şartı bu idi değil mi? İmanın şartı mıydı yoksa? Son düzlükte dolar duasına çıkmak gibi sıradan şeyler yaparken baktık ki olmuyor ver elini Trump dedik ve mermi gözlü nurtopu gibi bir geleceğe hep beraber merhaba dedik.

Şimdi ben bu muhteşem kulağa ne anlatabilirim ki! Bizler sıradan insanlar ,sıradan şeyler yaşarken bu kadar asil bir kulağa bunlardan bahsedersem beni dinlemeyi bırakabilir. Uzun kuyruğunda gök kuşağının yedi rengini taşıyan bir kuş görmüştüm geçen gün, onu mu anlatsam acaba?

Ruhumun derinliklerinde hissettiğim bir deprem var kulak. Dünyayı dinledikçe kulaklarımdan kanlar akacak sanıyorum. İkiz bir yalınlık doğuruyor içim ruhumdan. İyilik ve kötülük can çekişirken Dr. Jekyll ve Mr. Hyde bedenimde can buluyor. Aslında farkında olmasa da yaşamaya mahkum edildiğimiz kabuğun içinde her birimiz ikiz ruhlarımızın ağırlığı ile sağa sola yalpalayıp duruyoruz. İnternet başında zaman geçiren her birey kendini öyle kaptırıyor ki ruhunda gelişen parçalanmanın farkına bile varamadan kendine biçtiği görevi tıpkı gerçek hayatında oynadığı gibi başarı ile yerine getiriyor.

Filipi tutsakları için dua edelim dostlar! Kulakları sağır tüm insanlığın ağzıkendi dini söylemlerini haykırıyorken ;
Gerçek mutluluk
(Luk.6:20-23)

İsa kalabalıkları görünce dağa çıktı. Oturduktan sonra, öğrencileri yanına geldiler. 2-3Onlara seslenip şöyle ders vermeye başladı:

«Ne mutlu ruhta yoksul olanlara!
Göklerin Egemenliği onlarındır.
4Ne mutlu yaslı olanlara!
Onlar teselli edilecekler.
5Ne mutlu yumuşak huylu olanlara!
Onlar yeryüzünü miras alacaklar.
6Ne mutlu doğruluğa acıkıp susayanlara!
Onlar doyurulacaklar.
7Ne mutlu merhametli olanlara!
Onlar merhamet bulacaklar.
8Ne mutlu yüreği temiz olanlara!
Onlar Tanrı’yı görecekler.
9Ne mutlu barışı sağlayanlara!
Onlara Tanrı oğulları denecek.
10Ne mutlu doğruluk uğruna zulüm görenlere!
Göklerin Egemenliği onlarındır.

11«Bana olan bağlılığınızdan ötürü insanlar size sövüp zulmettikleri, yalan yere size karşı her türlü kötü sözü söyledikleri zaman ne mutlu size! 12Sevinin, sevinçle coşun! Çünkü göklerdeki ödülünüz büyüktür. Sizden önce yaşamış olan peygamberlere de böyle zulmettiler.

Kulağın elleri olsa tıkayacak kendini. Zulüm diyorum, peygamberliğin erdeminden utanmıyor ki! Babilli eli şimdi bu kulağa tıkamalıyız. Şimdi kehanetler konuşup cehenennemi müjdelemeli ki bizlere çocuk ve ölümün, çocuk ve tecavüzün yan yana yürüdüğü bu yer yüzü yok günlerine başlasın.

İçimde kendim adında bir kent vardı eskiden. Şimdi harabeleri arasında gezinirken duyulan ayak seslerim cılız ve tekinsiz. Hiçbir kulağın tahammül edemeyeceği şeylerdi benim gerçeklerim. Az ötede duran ışığa uzanamayan bir tutsaktım. Ve İsa bile çivilerimi sökmedi o zaman benim.

Kibrim horgörü ile konuşuyordu kendimin en tepesinde eskiden. Özel ve önemli hissetmek değildir kibiri besleyen. Bu değil bahsettiğim… Kulak; sen beni duyduğun sürece konuşabilirim bu gece. Bilgi ve öğreti cehaletimin taştan kalesine çarpa çarpa yıktı duvarlarımı. Kibrim un ufak olurken acınır bir kimsesizliğim oldu böylece. Bilmek insanı özgürleştirmiyor. Tam tersine, derin acı ve kederin çaresizliğine yeni bir mahkumiyet başlatıyor. Etrafında pek az insanın görebildiğini çoğuna anlatmakla tükettiği azap zamanları bunlar işte…

Şimdi kulağın bir burnu olsa şuracıkta yanan ateşin kokusundan yanımda duramazdı. İçimin dağları birer birer devrilirken bir kent üzre yıkılıyor. Kentin alevleri yalımlarla dans ederken Deniz’in sakin göğsü bomboş kalasıya dek yok oluyor. Dağların soruları kendi seslerini bırakıyor o boşluğa. Her soru bir tepeden aşağıya bir taş bırakmak gibi. Domino taşları gibi bir biri ardına yıkılıyor koca evrenim. Kendi sularımdan kanayarak yakarıyorum Rab; ‘’bu kulağı sen mi gönderdin?Ama bu kulak sağır!’’

Harpiyalar daha duyulmamış bir Ezgi’yi alıp götürdükleri günden beri ben böyleyim. Bir müzik hangi kulağa hoş gelmezdi ki? Bazı eller kulakları dinlemez. Bazı eller silahtır ve bebekler onların içinde can verirler. Harpiyalar benim başımı gezdiriyolar artık diyar diyar.. Dünya da katledilen onca çocuk ve kadın için içimin yıkılan harabelerinde kocaman bir çukur açtık. İşte yayılan o iğrenç kokudan kaçıyor tüm onurlu burunlarınız demek istiyorum diğerlerine.

İçim…Ah! İçim… Ufarak cüssenle taşımak zorunda bırakıldığın hepsi için özür dilerim.Zeus’un Anarşist Tanrısı Dionysos daha kaç kez idam edilecek nazarımızda. Ölülerin bile bir tanrısı varmış madem neden ölüyoruz açlıktan? Sevgili Nietzsche; Apollon’u öldürdük ve artık İçimizden fışkıran uyum bize hayvani bir metropol sanatı verdi. Aklın uçlarda gezindiği bu günlerde sanat kulak kabartıyor hayvanların ulu orta işkencesine. Elimizde bir arp bulutlara dek kulak arıyoruz sesini duyurmak için.
Şimdi uzaktan gelen rüzgarın masum sesi ile rahatlamak vaktidir. Tatlı bir huzur ve anlık bir sevinç için kısa bir ara verebiliriz. Ağır ağır artan rüzgar bir fırtınanın habercisi gibi. Çılgın bir konçerto bu. Dalların sesi dağılan yaprakları önüne katmışken tarifsiz bir ıslık gibi yankılanıyor çatılarda sıkışmış rüzgar. Can çekişen bir köpek gibi uğulduyor yer ve gök. Anlık sevinçler gibi bir görünüp bir kaybolan şimşek ardı sıra yağmuru davet ediyor sahneye. Kulak; sen bile gözlerin olsun isterdin görmek için bu güzelliği. İşte tam da böyle anlarda Rab tüm bunları benim için tasarladı diye düşünerek önemsiyorum ruhumu nadiren.

Oysa sevinç, suda büyüyen halkaların giderek küçülüp yok olması gibidir. Bu gecenin hatırına şimdi öyle bir şey içmeliyim ki gün aydınlandığında yayılan acı badem kokusu tüm kayıp burunları sahibine kavuşturmalı.




Deniz...

Paylaş:
4 Beğeni
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
Juggernaut Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Juggernaut yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
JUGGERNAUT yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Hicran Aydın Akçakaya
Hicran Aydın Akçakaya, @hicranaydinakcakaya
29.9.2018 10:37:44
Hayranlıkla okuyorum seni sevgili Deniz; yaratıcılığına, bilgi ve kültür birikimine, düşüncelerine ve yeteneğine hayranım. Nokta.

Sevgilerle...

Etkili Yorum
Serap IRKÖRÜCÜ
Serap IRKÖRÜCÜ, @serap-irkorucu
28.9.2018 19:43:35
Yazı alıp götürdü beni...

Montaigne'nin şatosuna... 'Denemeleri' yazdığı ve yirmi yılını geçirdiği çatı katına götürdü...

“Başkaları insanoğlunu yetiştiredursun ben onu anlatıyorum ve kendimde, pek kötü yetişmiş bir örneğine gösteriyorum. Bu örneği yeniden biçim vermek elimde olsaydı onu elbet olduğundan çok başka türlü yapardım. Bir kez yapılmış artık. Şunu söyleyeyim ki, kendimi anlatırken söylediklerim değişik ve değişken olmakla beraber hiç gerçeğe aykırı değildir.

Dünya durmayan bir salıncaktır: Orada her şey toprak, Kafkas'ın kayalıkları, Mısır'ın piramitleri, hem çevresiyle birlikte, hem de kendi kendine sallanır. Durmanın kendisi bile daha ağır bir sallantıdan başka bir şey değildir. Konumu (kendimi) hep aynı halde bulundurmak elimde değil. Doğal bir sarhoşlukla, salına serpile yürüyüp gidiyor. Onu belli bir noktada, canımın istediği bir andaki haliyle alıyorum. Duruşu değil, geçişi anlatıyorum: Fakat yaştan yaşa, yahut halkın dediği gibi «yedi yıldan yedi yıla» geçişi değil, günden güne, dakikadan dakikaya geçişi. Hikayemi saati saatine yazmam gerekiyor. Az sonra değişebilirim. Yalnız halim değil, amacım da değişebilir. Benim yaptığım, değişen ve birbirine benzemeyen olaylar, kararsız ve bazen çelişmeli düşünceleri yazıya dökmektir. Acaba benliğim mi değişiyor, yoksa aynı konulan ayrı koşullara ve ayrı bakımlara göre mi ele alıyorum? Her ne hal ise, kendi kendimden ayrıldığım oluyor. Fakat Demades'in dediği gibi, doğrudan hiç ayrılmıyorum.

Ruhum bir yerde durabilseydi, kendimi denemekle kalmaz, bir karara varırdım: Ruhum sürekli bir arayış ve oluş içinde. Anlattığım hayat basit ve gösterişsiz; zararı yok. Bütün ahlak felsefesi sıradan ve kendi halinde bir hayata da girebilir, daha zengin, gösterişli bir hayata da: Her insanda, insanlığın bütün halleri vardır.” diyor son yüzyılların en büyük filozofu...

“Şimdi kulağın bir burnu olsa şuracıkta yanan ateşin kokusundan yanımda duramazdı. “ cümlendeki kişileştirmeler çözüldüğünden paragrafın anlamı bir o kadar büyüyor...

Onun için yapılan değerlendirmelerin birindeki şu ifade “Düşüncelerini istediği gibi birbirine bağlayan Montaigne serbest bir üslup kullanır. Belli bir amaç gütmeden konuşan ilk yazardır. Bir bilgin gibi değil hayatı seven bir insan gibi yazmıştır yazılarını.” Senin tarzının da tarifi gibi...

Yaşama o kadar duyarlı yaklaşıyor ve düşüncelerini o kadar ‘özgürce’ yazıyorsun ki böyle düşünen ama bir türlü dile getiremeyen çok okurun sesi oluyorsun... Yaz Sevgili Deniz... Hep yaz!...

Montaigne Denemeleri yazmaya başlarken ‘belki de kimsenin okumayacağı düşüncelerimi kayıt altına almaya çalışıyorum... Herkes başkasıyla uğraşır.. Benim işim kendimledir.. içime bakarım ve kendimi yazarım” der.

Yaklaşık altı yüzyıldır dünyada ‘en çok okunan kitaplar listesinden hiç düşmeyen tek kitaptır... Yazdıklarını da değerlendirmeni bekliyorum üstelik...

Yüreğine, kalemine sağlık... İçtenlikle kutlarım... Sevgilerimle...


Serap IRKÖRÜCÜ tarafından 10/1/2018 12:04:29 PM zamanında düzenlenmiştir.
Serkan BOL
Serkan BOL, @serkanbol
28.9.2018 17:22:46
Vurdumduymaz hallerimiz devam ederse kimse kimseyi elbette gerçek anlamda dinlemeyecek. Dinliyormuş gibi yaptığımız hallerimizle muhataplarımızı aldattığımızı düşünüyoruz. Oysa aldanan bizleriz. Aldattığımız sürece ruhumuzun derinliklerinde hissedeceğimiz yıkıntılar hayatımızın her alanında bizi etkileyecektir. Bugün karşı sokakta olan olan ölümleri zulümleri görmez isek yaşanan mutluluklar da sizin de belirtiğimiz gibi küçük halkalar halinde yok olup gidecektir.
Hissederek dinleyenlerin ve görenlerin olduğu dünya hepimizin dileğidir diye düşünüyorum.

Çok değerli bir eser okudum.
Saygılarımla....
KurşunKalem
KurşunKalem, @kursunkalem2
28.9.2018 11:17:10
10 puan verdi
Laf kalabalığı etmeden bişey diyim mi Cingözüm...

SEN EDEBİYAT DEFTERİNİN İNCİSİSİN!

Aydın kalemin ve o güzel yüreğin dert görmesin inşallah, daim sevgimdesin

Gamzelimm
Gamzelimm, @gamzelimm
28.9.2018 11:00:20
Sabahın çok erken saatlerinde yazını okudum. Sabah sessizliğinde sadece yazdıkların vardı kulaklarımı uğuldatan.

Nefes almadan nefes vermeye çalışmak gibi
Her defasında boğulmaya biraz daha yaklaşarak

Yaşamıyoruz sadece yaş alıyoruz artık. Bedenlerden önce ruh yaşlanıyor şahit olduklarıyla.

Kimsenin kimseyi dinlemediği, görmediği ve ısrarla anlamak istemediği bu dünyada.
Belki de sona yaklaşıyoruz Allah bilir ...belli mi olur, bu kadar çığırından çıkmış iken her şey

Yüreğinin acısı her cümleden belli. Her yürek her vicdan kaldıramaz düzenin bozukluğunu, haksızlıkları, zulümleri ve bile bile ladesleri.

Deftere ilk geldiğin zamanlardı sanıyorum, sakın gitme defterden demiştim. Seni tanımıyordum ama hissetmiştim. Senin kelimelerinin tokat gibi gerçekleri yazacağını, hep derinlere dokunacağını.

Diyebileceğim şu ki, varlığına şükür.
Seviyorum bu cesur yüreği
MÜSLÜM BAYRAM
MÜSLÜM BAYRAM, @m-sl-mcbayram
28.9.2018 10:19:18
KUTSAL KİTAPTAN KONUŞUR GİBİYDİ

VE DE MUHTEŞEM

KUTLARIM
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL