Paranın öldürdüğü ruh, kılıcın öldürdüğü bedenden fazladır. walter scott
sami biberoğulları
sami biberoğulları

KERBELA- KERBELA'DA BİR İZDİVAÇ VE HZ. HÜSEYİN'İN KIZLARININ İSTANBUL'DAKİ TÜRBESİ

Yorum

KERBELA- KERBELA'DA BİR İZDİVAÇ VE HZ. HÜSEYİN'İN KIZLARININ İSTANBUL'DAKİ TÜRBESİ

3

Yorum

1

Beğeni

0,0

Puan

1892

Okunma

KERBELA- KERBELA'DA BİR  İZDİVAÇ VE HZ. HÜSEYİN'İN KIZLARININ  İSTANBUL'DAKİ  TÜRBESİ

KERBELA- KERBELA'DA BİR İZDİVAÇ VE HZ. HÜSEYİN'İN KIZLARININ İSTANBUL'DAKİ TÜRBESİ

20 Eylül 2018 Tarihi itibariyle Kerbela Olayının 1357. Yıldönümünü yaşadık. Evet, 1357 Sene önce yine böyle bir Muharrem Ayının 10. Gününde Hz. Hüseyin ve yanındaki yetmiş iki Allah Dostu Emevi katilleri tarafından katledilmişti.

Kerbela olayını uzun uzun anlatmayacağım. Türkiye’de yaşayan herkes bu konuda mutlaka bir bilgiye sahiptir. Ben daha az bilinen bir kaç konu üzerinde durmaya çalışacağım.

Mesela Kerbela şehitlerinin ( Özellikle de Hz. Hüseyin’in ) matemini tutmak Alevi inancına göre farz imiş.

Neden mi?

Çünkü bunu bize Kur’an buyuruyormuş. Kur’an-ı Kerimin Bakara Suresinin 154-155-156-157. Ayetleri Hz. Hüseyin için nazil olmuştur Alevi inancına göre.

Ayrıca Fecr Suresinin 1- 8. ayetlerinde Allah bizlerden doğrudan doğruya Hz. Hüseyin’in matemini tutmamızı istiyormuş. ( Yine Alevi inancına göre tabii ki. ) Yani meali aşağıda olan ayetler bizlere Hz. Hüseyin’in Kerbela’da şehit edilmesi sebebiyle matem tutmamızı emrediyormuş.

1 - Andolsun fecre.
2 - On geceye
3 - Çifte ve teke.
4 - Gitmekte olan geceye.
5 - Nasıl, bunlarda bir akıl sahibi için yemin var değil mi?
6 - Görmedin mi Rabbin ne yaptı Âd kavmine?
7 - Sütunlar sahibi İrem’e?
8 - Ki ülkeler içinde onun benzeri yaratılmamıştı.

Bu ayetler nasıl yorumlanmış da Hz. Hüseyin’in yasını tutmamız gerektiği sonucuna varılmış orasını anlayamasam da bu ayetlere dayanarak yas tutmamız gerektiğini söyleyen sıradan bir insan değil. Bir Alevi dedesi ( Ali Sefai Dede )

[Sünni inancına göre ise ölenin ardından matem tutmak yasaklanmıştır. Kur’an- Kerim, Tevbe Suresinin 36. Ayetinde ’’Şüphesiz Allah’ın gökleri ve yeri yarattığı günkü yazısında, Allah katında ayların sayısı on ikidir. Bunlardan dördü haram aylardır. İşte bu, Allah’ın dosdoğru kanunudur. Öyleyse o aylarda kendinize zulmetmeyin. Fakat Allah’a ortak koşanlar sizinle nasıl topyekûn savaşıyorlarsa, siz de onlarla topyekûn savaşın. Bilin ki Allah, kendine karşı gelmekten sakınanlarla beraberdir.’’ Denmekte ve dolayısıyla haram olan aylardan bir olan Muharrem’de yas tutmak suretiyle kendimize zulmetmemiz yasaklanmaktadır. Ayrıca pek çok hadis de yas tutmanın yasak olduğunu bildirir.]

Aynı Alevi dedesi aynen şunları diyor: ..........Ve ayrıca İncil kitabının 12. Babın 38. ayetinden 43. ayetine kadar olan bölümde Hazreti Hüseyin’in matemini tutması için Hazreti İsa aleyhisselam ümmetlerine 40 gün umdurma matemi önererek, matemi tutmayanlara şefaati yok demektedir. ( Matta, Markos, Yuhanna, Luka, hangi İncil belirtilmemiş. )

Evet..İlginçtir ki İncil de aynen biz Müslümanlar gibi Hristiyanlara da bu matemi tutmayı emrediyormuş.

Aynı dede şunları da söylüyor: Al azhap suresi 33. Ayet; ’Ey Ehlibeyt, Allah sizleri bütün kötülüklerden arındırmış tertemiz kılmıştır’ demektedir.

Lakin elimize aldığımız bir Kur’an-ı Kerim meali ise şöyle demektedir Ahzap Suresi 33. Ayet meali olarak :’’Evlerinizde oturun. Önceki cahiliye dönemi kadınlarının açılıp saçıldığı gibi siz de açılıp saçılmayın. Namazı kılın, zekatı verin. Allah’a ve Resülüne itaat edin. Ey Peygamberin ev halkı! Allah sizden ancak günah kirini gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor.’’ Yani ehl-i beyt kadınlarına açılıp saçılmamalarını çünkü Allah’ın onları tertemiz yapmak istediğini söylüyor.

Bir diğer husus:

Alevi inancına göre Hz. Hüseyin’in matemini tutanlar sorgusuz sualsiz cennete gideceklermiş. Şöyle ki:

Yine aynı dedeye göre Allah, Hz. Muhammed’e şöyle bir müjde verir: ’’.....Ya Muhammed her peygamberin ümmetleri işlediği günah ve sevabının karşılığını yarın Ruz-i mahşer günü yargılanıp, mizan terazisinde tartılacak ve sırat köprüsüne sürülecektir. Fakat benim İmam-ı Hüseyin’imin ve Kerbela Şehitler Kervanındakilerin çektiği acıları yüreğinde hissedip, o acıları paylaşan, Ehlibeyt’im ve Kerbela şehitleri için matem tutup gözyaşı dökenleri ben didarıma bağışlayıp Levhi kalemim ile günah defterlerinin üzerine çizgi çekip onları afedeceğim" demiştir.

Yani aynen Hrıstiyanlık inancında Hz. isa’nın yaratılıştan günahkar kulları kurtarmak için Allah tarafından seçilmiş bir kurban olması gibi Hz. Hüseyin de günahkar insanları kurtarmak için Allah tarafından seçilmiş bir kurban imiş.

Kerbela’da Hz. Hüseyin’in şehid edilmesi İslam’ın günümüze kadar gelebilmesi için şartmış. Bu bir kadermiş.

Nasıl ki Hristiyanlığın günümüze kadar gelebilmesi için Hz. isa’nın çarmıhta ölmesi gerekiyor imişse aynen öyle de İslamiyetin günümüze kadar gelebilmesi için Hz. Hüseyin’in Kerbela’da şehid olması gerekiyormuş. ( Bu da bir başka iddia )

Bu arada Hz. Hüseyin’in bir Cuma günü katledildiğini, katillerin önce Cuma hutbesinde Peygamberimize salavatlar getirdiğini, hemen peşinden torunu Hüseyin’i katlettiklerini ve akabinde o kanlı elleri ve vicdanları ile utanmadan, sıkılmadan ikindi namazına koştuklarını da bir not olarak ekleyeyim.

Neyse...Gelelim Kerbela olayı sırasındaki nikaha.

Hz. Hüseyin Kerbela’da muhasara altındadır. Artık karşısındaki zalimlerle savaşması kaçınılmazdır ve başlamıştır. Ancak onun endişesi hiç bir zaman kendisi değil maiyetindeki kadın ve çocuklar olmuştur. Bunun yanı sıra bir endişesi daha vardır: Ağabeyi olan Hasan’a verdiği sözü yerine getirememek.

Bundan sonrasında sözü Ali Sefai Dede’ye bırakalım:

.........Yeğeni Kasım ile kızı Sakine´yi huzuruna getirmeleri için kız kardeşi Zeynep ile dert ortağı eşi Şehribanu Anne´ye ricada bulundu ve: “Abim Hz. Hasan´a söz vermiştim, canım sağ olursa, Sakine´yi Kasım ile evlendireceğim demiştim. Fakat zalim felek bize zaman tanımıyor, çocukların ikisinin de yaşları küçük ama olsun benim kardeşime sözüm var. Ben şehit olmadan getirin onları kendi ellerimle nişanlıyayım, düğünlerinide cennette kardeşim Hasan yapsın. Annem, babam, dedem ona yardım ederler, yarım kalan eksiklerini onlar tamamlasınlar” diyerek kanlı göz yaşları döküyordu.

Tez elden Hz. Kasım´ı giydirdi hazırladılar, Sakine´yi giydirmek için aradılar gittiler ki Sakine yavrucak şehitler çadırına girmiş, bir elini şehit kardeşi Ali Askar´ın elinden tutmuş, bir elini de Şehit abisi Ali Ekber´in elinden tutmuş, başını da şehitler sultanı Hz. Celal Abbas´ın yaralı bağrına yaslamış durmadan ağlıyordu. Sakine yavruyu şehitlerin arasından güç bela yalvararak ayırabildiler. Hz. Hüseyin´in huzuruna getirdiler. Hz. Sakine´nin üstü başı sade şehitlerin kanlarına belenmişdi, Hz. Zeynep istedi ki Sakine´nin üzerindeki elbiseleri değiştirsin, Hz. İmam Hüseyin kız kardeşi Zeynep´e mani oldu ve: “Bırak Zeynep bırak, Sakine´mi bırak, baksana Sakine´m zaten gelinlik elbisesini şehitlerin kanları ile ne de güzel süslemiş. Tam da kanlı Kerbela´ya yakışır bir gelinlik var üzerinde, çok güzel olmuş ve çok güzel yakışmış. Böyle gelinliği dünya tarihinde hiç bir gelin giyememiştir. Hz. Kasım´ın da güvey elbiselerini şehitlerimizin kanları ile süsleyin gidin. Şehit Ali Askarı´mın, Ali Ekber´imin, Celal Abbas´ımın ve tüm şehitlerimizin oluk oluk akan kanlarından alın getirin. Kanlı Kerbela´nın talihsiz damadı Kasım ile talihsiz gelini Sakine´min ellerinin kınalarınıda tüm şehitlerimizin kanlarından yakın, gelinin ve damadın elbiselerini şehitlerimizin kanları ile süsleyin. Bu kanlı Kerbela´nın gelini ile bu damadı tarihler boyu kıyamete kadar unutulmasın. Bütün dünya tarihlerinin kanlı sayfalarına böyle geçsin” dedi ve ikisinin nikahlarını kendi elleri ile kanlı göz yaşları arasında kıydılar.

Sonra?

Sonrasını da anlatıyor dede:

Dünya kuruldu kurulalı, tarihler ne böyle bir nikah ne böyle bir nişan ne böyle bir damat ne de böyle bir gelin ne görmüştür ne de görecektir. Kasım tekrar bu kahır dolu nişandan sonra derin bir düşünceye dalmıştı, birden aklına babasının koluna bağladığı pazu bant geldi. Hani babası Kasım´a: “Ölüm ile yaşam arasında kalıp sıkıştığın anda bu kolunda ki pazu bantı çözer açarsın” demişti.
Kasım hemen pazu bantı çözüp: “Atam Hasan çok darda kalırsan bu pazu bandı aç dediğine göre bunda bir hayır vardır ve önemli bir nasihat olmalı, belki şu an içinde bulunduğum bu müşkülü çözer” deyip pazu bantı açtı.

Pazu bantın için de Hz. Hasan evladı Kasım´a şöyle yazıyordu: “Ey benim ciğer parem canım evladım Kasım´ım! Seni bütün evlatlarımın içinde en çok sevdiğim için seni kanlı Kerbela´da amcanın uğruna, Hz. Allah yoluna kurban seçmiştim ve onun için seni Hz. Hüseyin´in yanına katmıştım. Sakın Hz. Hüseyin´den geriye kalma yoksa sana atalık hakkımı helal etmem.

Sana şehitlik ünvanı ve makamı çok güzel yakışacaktır, şimdiden kanınız mübarek olsun. Birde nişanınızda elimde olmayan nedenler- den dolayı bulunupta, Sakine kızımı olsun seni olsun tebrik edemediğim için çok üzgünüm beni bağışlayın. Sizleri çok ama çok seviyorum, sakın dediklerimi unutma, sana vesiyetimi tekrar ediyorum; sakın Hz. Hüseyin´den sonraya kalma. Çünkü Hüseyin bu yol uğuruna bütün sevdiklerini tek tek kurban vererek kendi de şehitlerin secdeğahı, şehitler serdarı önderi olacaktır. Hüseyin´ime benden başsağlığı dileklerimi ilet selamımı söyle, Hüseyin´imden önce Hakk´ın yolunda canını vermelisin. Baban İmam-ı Hasan” diye yazıyordu.

Kasım pazu bantı alarak amcası İmam-ı Hüseyin´in yanına geldi ve pazu bantı uzattı. İmam-ı Hüseyin pazu bantı alıp bağrına bastı, gözlerinden kanlı gözyaşları dökerek okudu ve bunun üzerine söyle- yecek başka söz kalmamıştı. Kasım´ı yanına aldı Aymağah´a gitti. Kasım´a kardeşinin savaş elbiselerini kendi elleri ile giydirdi,

Kasım’ın boyu daha tıfıldı, kılıcın ucu yere değiyordu. Kasım amcası Hüseyin´in ellerini öptü, bütün çadırdakilerle helallaşarak meydana çıktı. O mübarek ve çok körpe yaştaki çocuğu gören Yezid ordusunun askerleri geri çekilerek: “Vallah biz bu çocuğa kılıç çekmeyiz, zaten yaptığımız bunca zulümden, bunca baskıdan günahtan sonra pes doğrusu, bir de bunu mu yapalım bu kadar da olmaz dediler. Bu bataktan zaten çıkamıyoruz bir de yenisini eklemeyelim diyerek bu iş olmaz” dediler kesip attılar.
Fakat zalimler zalimi Sad oğlu Amr isminde bir lanetullah vardı: “Ben bu işi yaparsam mükafatım ne olur?” diye Ömer ile Şimir´e sordu.
Onlar da: “Bizler seni Zeyyad´a tavsiye edersek onun mükafatı daha büyük olur” dediler. Melun Yezid´in, zalim kanlı katili böbürlenerek o mazlumun karşısına geçti ve kılıcı var gücü ile Hazret´i Kasım´ın boynuna indirdi, o masum yavru zaten hem çocuk yaştaydı hemde haftalardır aç susuzdu, üstelik bir de boynu bükük öksüz yetimdi.

Kasım´ın daha kendini bile savunacak tecrübesi yoktu, o masum yavru o kanlı zalim kafirin vurdugu ağır kılıç darbesi ile yere yuvarlandı ve başı koparılmış bir güvercin gibi çırpınmaya başladı. İmam-ı Hüseyin bu durumu görünce yüreğinin başı yandı, ciğerleri kavruldu, yüreğinin bağı koptu, şimşek gibi Zülcenah´a atladı, Zülcenah´ı esen yel gibi sürerek Amr kafirine öyle bir dalış daldı ki sanki Şah-ı Merdan Hayber´e saldırmıştı, kanlı kafiri kemerinden tuttuğu gibi başı üstüne kaldırarak öyle bir yere çaldı ki kanlı kafir daha neye uğradığını anlamaya çalışırken kafire öyle bir kılıç vurdu ki o murdar pis başı o şeytanın yuvası olan bedeninden fırladı gitti. Canı cehennemin derinliklerine ruhu fisti finarıya gitti. Sonra da Kasım´ı kucağına alıp Yezid ordusuna yüzbinlerce lanetler ederek çadırına geldi. Kasım´ı da şehitlerin sırasına koydular, Ali Asgar ile Kasım´ın küçük boyları şehitlerin saflarını süslüyordu.

Tanrı sonsuz rahmet eylesin. Yezid´e ve yezitlere, aynı zihniyeti taşıyanlara, Rabb´il alemin sonsuza kadar lanet eylesin, lanet olsun (Allah Allah).

Görüldüğü gibi Kasım Kerbela’da şehit edilmiştir. Peki Sakine’ye ne oldu? Hz. Hüseyin’in maiyetinde bulunan diğer kadınlara, kızlara ne oldu?

Öncelikle Hz. Zeynep...Hz. Hüseyin’in Kız kardeşi...Yezit mel’unu onula evlenmek istedi Kerbela olayından sonra. Zeynep başka Müslüman kanı dökülmesin diye bu mel’una ’’ Seninle evlenmeyi kabul ediyorum ama bana kırk gün müsaade et ’’ dedi ve kırk gün boyunca canını alması için Allah’a dua etti. Kırkıncı gün Allah duasını kabul etti ve Zeynep Hakkın rahmetine kavuştu.

Sakine ve diğer Kardeşi Fatma ?

Rivayetler çeşit çeşittir.

En kuvvetli Rivayete göre Yezit onları yanlarına Hz. Cabir bin Abdullah’ı da katarak ülke sınırları dışına sürgün eder. Sakine, Fatma ve Cabir esir tüccarlarının eline düşer ve çeşitli sıkıntılardan sonra Bizans İmparatorunun sarayına gelir bu iki kız kardeş. Bizans İmparatoru bu kızların Hz. Muhammed’in torunları olduğunu öğrenince onlara iyi davranır ama aynı zamanda Hrıstiyan olmaları için bir manastıra kapatır. Hatta kızı da Hz. Hüseyin’in kızlarıyla arkadaş olur ama onları Hristiyan yapayım derken kendisi Müslüman olur.

Bu arada kızların güzelliğinden etkilenen İmparator, onları oğullarına almak isteyince gerek Fatma gerek Sakine aynen annelerinin Yezit’e dediği gibi ’’ Bize kırk gün müsaade et ’’ derler ve onlar da Allah’a, canlarının alınması için dua ederler. Kırk gün içerisinde de hakkın rahmetine kavuşurlar.

Bu iki kardeşin ( Sakine ve Fatma ) mezarları İstanbul’un Kocamustafapaşa semtinde Sümbülefendi camiinin avlusunda ’’ Çifte Sultanlar Türbesi ’’ olarak herkesin ziyaretine açıktır.

Türbe Osmanlı Padişahı 2. Mahmut tarafından yaptırılmış olup 1813 yılında Hattat Yesarizade Mustafa İzzet Efendi tarafından ta’lik hat ile yazılmış bir şiir vardır.

Bu meşhed kim ziyâretgâh-ı erbâb-ı muhabbetdir
Gubâr-ı anberîn-i köhl-i erbâb-ı basîretdir

Kafes Yâ Hû tehîdir sanma etrâfında bu câyın
Müşebbek âşiyân-ı tûtiyân-ı bâğ-ı cennetdir

Veren feyz ü şeref bu gülistân-ı cennet-âsâya
İki gül gonca-i gülnihâl-i gülzâr-ı siyâdetdir

Şehîd-ı Kerbelâ Sultân Hüseyin’in durterânından
İki sultân medfûn olduğu bunda rivâyetdir

Bu câye ihtirâmı Gâzî Hân Mahmûd-ı Adlî’nin
Delîli yümn ü tevfîk ü saâdettir kerâmetdir

Bu cây-ı pâki tezyîn etmeden ol kutb-i devrânın
Murâdı hânedân-ı mefhar-ı kevneyne hürmetdür

O hâkân-ı kerâmet şân ü ârif şâh-ı âgâhın
Bu hidmetde muvaffak olduğı bî reyb ü minnetdir

Ola sad-sâl ma’mûr ü mu’ammer taht-ı âlîde
Vücûd-ı lâzimü’l-mevcûdu Mevlâ’ya emânetdir

Allah bizleri ehl-i beyti seven ve gerçek manada onların yolundan gidenlerden eylesin. Aşura ( veya Aşure ) Günü Ümmet-i Muhammed’in birlik ve beraberliğine, her türlü sıkıntıdan kurtuluşuna ve hidayetine vesile olsun inşallah.

RESİM: Sağdaki resim Hz. Hüseyin’in kızları Sakine ve Fatma’nın mezarları olduğu iddia edilen ve İstanbul- Kocamustafapaşa Semtinde bulunan Çifte Sultanlar Türbesidir.

Paylaş:
1 Beğeni
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
Kerbela- kerbela'da bir izdivaç ve hz. hüseyin'in kızlarının istanbul'daki türbesi Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Kerbela- kerbela'da bir izdivaç ve hz. hüseyin'in kızlarının istanbul'daki türbesi yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
KERBELA- KERBELA'DA BİR İZDİVAÇ VE HZ. HÜSEYİN'İN KIZLARININ İSTANBUL'DAKİ TÜRBESİ yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Kayzer Şose
Kayzer Şose, @kayzer-sose
22.9.2018 14:33:39
bak dayioglu ortada bir yanlis anlasilma var, beni anlamadin sen.. elbetteki etrafinda bir cok alevi vardir benimde etrafimda binlerce sünni var.. sorun yanlarinda birilerinin olmasi degil aleviligi yada sünniligi ne kadar anladigimizdir..

dede icin cok net olarak soyluyorum bilgisiz biri.. kendi felsefesine dirhem tanişikligi olmayan biri bu cok net.. sana gelince dayioglu her okudugun şey dogru degildir ben bunu düsunmeni istiyorum.


sordugum soruda havada kalmis ki en can alici yerdi aslinda..

sonra 12 imam ne yahu, orada oldurulen sadece iki torun var.. toplam 6 tanesi daha o vakit dogmamis bile ustelik.. sen adamlar dogmadan yaslarini tut, zaten sacmalik buradan basliyor ya neyse..

ben son 15 yilimi bu isleri anlamaya ayirdim desem yeridir dayioglu, tugla gibi kitaplari bitir bir işe yaramaz yuzlestirmedikten sorgulamadiktan sonra..

alevilik o kadsr da yüce bir felsefe degildir.. iyidir ama.. sonucta aileden baslayarak tum toplumun ve alemin çok net olarak prensipler halinde dogrulugunu ister..

dinler tarihi ilgini cekiyor biliyorum okuyorsunda her buldugunu ama bunu bakiş acini degistirmeden yapiyorsun... ne diyelim seninda kusurun bu olsun..


Ahmet Zeytinci
Ahmet Zeytinci, @ahmetzeytinci
22.9.2018 12:07:14
Alevi ya da Sünni Hazreti Muhammed ve Ehlibeyti sevmeyen var mı? Kin ve nefret sadece bölünmeye yol açar ki aslında Kur'an da bunu şiddetle ret eder. Ali İmran Suresinin 103. Ayeti gayet açık ve nettir bu konuda o da şöyle ki (3/ÂLİ İMRÂN-103: Allah'ın ipine hepiniz sımsıkı yapışın. Dağılıp ayrılmayın. Ve Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani siz düşmanlar idiniz. O, kalplerinizin arasını uzlaştırıp ısındırdı ve siz O'nun nimetiyle kardeşler olarak sabahladınız. Yine siz, tam ateş çukurunun kıyısındayken, oradan sizi kurtardı. Umulur ki hidayete erersiniz diye, Allah, size ayetlerini işte böyle açıklar.) Demek ki İslam'ın dünya hakimiyeti için birlik ve bütünlük olmak lazım. Vahabilik denen ucube oluşum da nedir Allah aşkına? Fitne bunların hepsi ki fitnenin de adam öldürmekten bile daha kötü olduğu da ayet ile sabittir... Kutluyorum Hocamı içtenlikle...
Kayzer Şose
Kayzer Şose, @kayzer-sose
22.9.2018 10:41:53
bunca yiĺlık aleviyim, bu konuda bir nebze uzmanda sayılırim ama bu dedenin bahsettiklerinin alevi felsefesi ve gelenekleri ile uzaktan yakından alakasi yok. afedersin dayioglu ya bu dede ya da sen uydurmuşsunuz biyerinizden ki ortaya bu yazi cikmis..

islamiyet kendi icinde hep iktidar hirsi taşir, her alim kendini gavs, şeyh vs sonrasinda halife hissedebilir. alevilikte bu yoktur yani senin dede kafayi yemiş, ya da senin uydurman.. bu konuyu şöyle bir soru ile tamamliyalim istersen.. bu imam ve 70 kusur allah dostu orada ne yapiyorlarmis, nereye ne yapmaya gidiyorlarmis da cevrilmisler ve bu zulme aciya kırıma bizi tanık etmişler..

bu soruyu dusunursen hakkaten alevi dusuncesine yakin olma şansin olur..

o dededen de uzaklaş.. bilgi kaynagin kesinlikle yanliş.

selamlar dayioglu, baki hormetler..


© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL