Sevmek birbirine değil, birlikte aynı noktaya bakmaktır. exupery
belkibirharfimben
belkibirharfimben

Ölüm korkusunu yenmenin bir yolu var mı?

Yorum

Ölüm korkusunu yenmenin bir yolu var mı?

2

Yorum

0

Beğeni

0,0

Puan

643

Okunma

Ölüm korkusunu yenmenin bir yolu var mı?

Ölüm korkusunu yenmenin bir yolu var mı?

"Sevginin zıttı nefret değildir. İlgisizlik, kayıtsızlıktır."
Blind filminden.

Sen de hissetmişsindir arkadaşım. Beklentinin hayatla bir ilgisi var. Birşeyleri (özellikle güzel şeyleri) beklerken hayat daha ’yaşanılır’ oluyor. Beklenecek kalmadığında ise insan bunalıyor. Sıkılıyor. Daralıyor. Duvarlar üzerine üzerine gelmeye başlıyor. Bugünlerde bu ilgiyi anlamaya çalışıyorum. Ve şöyle bir aydınlığa ulaştırılıyorum: Biz hayatın ’bir tür ilgi eseri olduğunu’ seziyoruz aslında. Evet. Cenab-ı Hakkın bize bir ’alaka-i münezzehe’ veya ’ilgi-i mukaddese’ ile varlık lütfettiğini seziyoruz. (Varlığımızla ilgilenmeseydi bizi yaratmazdı.) Bu sezgi ’varlığımızı borçlu olduğumuz şeye’ bir açlık doğuruyor. Bu açlık da ’ilginin devam ettiğini hissettirecek’ tezahürlere tutkun dolaşıyor. Kalbimizde dolaşıyor. Zihnimizde dolaşıyor. Gözlerimizde dolaşıyor. Kulaklarımızda dolaşıyor. Bu dolaşmanın ayak izleri olarak ’beklentiyi’ tanıyoruz. Evet. Beklenti ’bizimle ilgilenilsin’ isteğimizdir.

Pedagojinin kurucularından kabul edilen Françoise Dolto (1908-1988) ’Ölümü Nasıl Anlatmalı’ kitabında asıl korkulanın ’ölüm’ değil ’iletişimsizlik’ olduğunu söyler. Yani, ona göre, insan ’bu hayatın son bulmasından’ değil, ’etkileşimlerinin tekrar varolamamasından’ korkmaktadır. Bu korkuyu aştığı zamanlarda ölüm korkusunu da aşar. Nitekim inançlı bireylerde ölüm ’ilgisizlik alanı’ olarak görülmediğinden dolayı bu korku büyük ölçüde aşılmış olur. Hatta böylesi bireylere göre ölüm, hayatın ötesi değil, bir parçasıdır. Dolto, daha seküler bireylerde, bu tür bir tedaviyi ’söz’ üzerinden uygulamayı dener. Sözler söylendikleri zamanlardan çok sonra bile varolmayı başarıyorlarsa ve hatta ’başka dillere tercüme edilmeleri’ dahi onların manasını öldüremiyorsa, pekâlâ bedenin dağılması da hayatın varlığını etkilemeyebilir. Bu çeşit bir ölüm ancak manaya nisbeten lafzın değişmesi gibidir.

Dolto’nun bu noktada verdiği örneklerden birisi de kaybettiğimizin yakınlarımızın bizim için devam eden varlığıdır. Onun hatırasıyla kurduğumuz ilişkinin de, Dolton’a göre, ölümün ’iletişimsizlik’ olmadığını gösterir bir işareti vardır: "Yaşayan kişi belki bunun farkında değil ama iletişim daima vardır. Geride kalan kişi sevdiği varlığın son günlerinde görevini layıkıyla yerine getirmişse, bu iletişim devam etmekle kalmaz, aynı zamanda yaşayan kişiye yaşama bağlanma gücü de verir. Bu güç, ölen kişinin nerede olduğunu bilmeden, ama bizim de bir gün gideceğimiz bir yere hareket ettiğinin farkında olarak yaşarken onu sevme mutluluğu ve sevgiyle onu düşünme keyfinin sonucudur."

Bu bahis bana mürşidimin metinlerinde sıklıkla kullandığı ’haps-i münferit’ ifadesini hatırlattı. Bir buklecik alıntılamış olayım: "Kabir var; hiç kimse inkâr edemez. Herkes, ister istemez oraya girecek. Ve oraya girmek için de üç tarzda, üç yoldan başka yol yok. Birinci yol: O kabir ehl-i iman için bu dünyadan daha güzel bir âlemin kapısıdır. İkinci yol: Âhireti tasdik eden, fakat sefahet ve dalâlette gidenlere, bir haps-i ebedî ve bütün dostlarından bir tecrit içinde bir haps-i münferit, yalnız başına bir hapis kapısıdır. Öyle gördüğü ve itikad ettiği; ve inandığı gibi hareket etmediği için, öyle muamele görecek. Üçüncü yol: Âhirete inanmayan ehl-i inkâr ve dalâlet için, bir idam-ı ebedî kapısı, yani hem kendisini, hem bütün sevdiklerini idam edecek bir darağacıdır. Öyle bildiği için, cezası olarak aynını görecek."

Söz Basım baskısında ise ’haps-i münferit’ ifadesi bir dipnot yardımıyla şu hadis kaynaklarına dayandırılıyor: "bk. Dârimî, Rikak 94; Müsned 3:38; İbni Ebû Şeybe, el-Musannef 7:58; Abd b. Humeyd, el-Müsned s. 290; Ebû Ya’lâ, el-Müsned 2:491, 11:522; İbni Hibbân, es-Sahîh 7:391, 392."

Buradan şuraya geçelim: Hapis nedir? Hapis, bence, sevdiklerinizden iletişiminizin kesildiği yerdir. Burada çekilen acı ’yokluksallığın’ değil ’beklentisizliğin’ acısıdır. İnsan, Allah korusun, müebbet bir hapis cezası aldığında ölüm korkusundan dolayı acı çekmez, fakat iletişimsizlik korkusuyla büyük bir acı yaşar. Ben, Bediüzzaman’ın, ölüm ile haps-i münferit ifadesi arasında kurduğu bağın tıpkı Dolto’nun kurduğu türden bir bağ olduğunu düşünüyorum. Hatta, bir adım ilerisinde, mürşidim de ölüm korkusunu ’iletişimin varlığıyla’ tedavi ediyor:

"Şu temsile bak, gör, nasıl dünyaya hasr-ı nazar, aziz bir lezzeti elîm bir eleme kalb eder. Meselâ, şu karyede, yani Barla’da, iki adam bulunur. Birisinin yüzde doksan dokuz ahbabı İstanbul’a gitmişler, güzelce yaşıyorlar. Yalnız birtek burada kalmış. O dahi oraya gidecek. Bunun için şu adam İstanbul’a müştaktır. Orayı düşünür, ahbaba kavuşmak ister. Ne vakit ona denilse, ’Oraya git’; sevinip gülerek gider. İkinci adam ise, yüzde doksan dokuz dostları buradan gitmişler. Bir kısmı mahvolmuşlar. Bir kısmı ne görür, ne de görünür yerlere sokulmuşlar. Perişan olup gitmişler zanneder. Şu biçare adam ise, bütün onlara bedel, yalnız bir misafire ünsiyet edip teselli bulmak ister. Onunla o elîm âlâm-ı firakı kapamak ister.

Ey nefis! Başta Habibullah, bütün ahbabın, kabrin öbür tarafındadırlar. Burada kalan bir iki tane ise, onlar da gidiyorlar. Ölümden ürküp, kabirden korkup başını çevirme. Merdâne kabre bak, dinle, ne talep eder? Erkekçesine ölümün yüzüne gül, bak, ne ister. Sakın gafil olup ikinci adama benzeme."

Dolto da mezkûr kitabında diyor: "Bir iletişim şeklinin eksikliği yenilerinin keşfiyle altedilir." Körler bu eksikliklerinin yarasını diğer duyularındaki inkişafla kapatırlar. Kollarını kaybedenler ayaklarını el gibi kullanmaya başlarlar. Bu aslında Allah’ın bize sunduğu bir şifa şeklidir. Yalnız bir saniye... Yeri gelmişken ’anlatmayı kolaylaştıracak’ hatıralarımdan birisine uzanmak istiyorum.

Babasını ’ilişkileri gerilimliyken’ kaybeden birisine taziye ziyaretinde bulunmuştum bir keresinde. Dönüp dolaşıp acılı bir şekilde bu durumu dilegetiriyordu. Oradan çıkamıyordu. Ben de en nihayet ona dedim ki: "Öyle şeyler söylüyorsun ki gören de babanla ilişkin sonsuza dek kesildi sanır. Sen şimdi bir Fatiha okusan, onun adına bir hayır işlesen, bir dua etsen, baban bundan haberdar olur. Allah onu haberdar eder. ’Küsken vefat etti. Tamam. İlelebed küs kalacaksınız!’ diye birşey yok ki arkadaşım. Müslümanız. Ölüme ’mutlak iletişimsizlik’ diye inanmayız. Kur’an ve sünnet bize bu türden bir haberleşmenin kesilmediğini söylüyor."

O arkadaşım, bu diyaloğun gerçekleşmesinden yıllar sonra, taziyeler içinde özellikle söylediklerimin kendisine çok yardımcı olduğunu söyledi. Dediğine göre bu sözlerim ’tam isabet’ti. Düğümünü çözmüştü. Acısını almıştı. Ben şimdi bütün bu tefekkürlerimi biraraya getirip şöyle düşünüyorum: Mezarlık ziyaretleri, ölüler adına işlenen hayırlar, indirilen hatimler, mevlidler... Aslında hepsi aynı yöne doğru çıkıyor.

Bunlar sadece yakınlarımıza değil bize de yapılmış iyilikler. Cenab-ı Hak bize ’ölülerimizle iletişimimizi kesmememizi’ öğütlüyor. Çünkü onlarla iletişimi kestiğimizde ölüm tasavvurumuzu da ’haps-i münferit’ şeklinde inşa etmiş oluyoruz. "Biz kimseyle ilgilenmiyoruz. O halde kimse de bizimle ilgilenmeyecek! Yokolacağız!" diyoruz. Fakat Kur’an’la ve sünnetle bize ulaşan duaların ölülerimize bakan yüzleri de var. Her tilavetimiz sevabını ölmüşlerimize de bağışlayarak son buluyor. Bize su ikram edene dahi "Ölmüşlerinin canına değsin!" diye dua ediyoruz. Mü’min bir şekilde her gün oraya bir/birçok mektup yolluyor. Belki maziyle böyle sıkı bir ilişki içinde bizi yaşatan dinimiz bizdeki ’iletişimsizlik’ veya ’ilgilenilmeme’ korkularını da tedavi ediyor. Bize de bu ağızdan bir şifa suyu içiriyor. Ne dersiniz? Olamaz mı? Ben artık bunu muhtemel bir hikmet olarak görüyorum.

Paylaş:
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
Ölüm korkusunu yenmenin bir yolu var mı? Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Ölüm korkusunu yenmenin bir yolu var mı? yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Ölüm korkusunu yenmenin bir yolu var mı? yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
MÜSLÜM BAYRAM
MÜSLÜM BAYRAM, @m-sl-mcbayram
21.6.2018 11:48:23
Birinci yol: O kabir ehl-i iman için bu dünyadan daha güzel bir âlemin kapısıdır. İkinci yol: Âhireti tasdik eden, fakat sefahet ve dalâlette gidenlere, bir haps-i ebedî ve bütün dostlarından bir tecrit içinde bir haps-i münferit, yalnız başına bir hapis kapısıdır. Öyle gördüğü ve itikad ettiği; ve inandığı gibi hareket etmediği için, öyle muamele görecek. Üçüncü yol: Âhirete inanmayan ehl-i inkâr ve dalâlet için, bir idam-ı ebedî kapısı, yani hem kendisini, hem bütün sevdiklerini idam edecek bir darağacıdır. Öyle bildiği için, cezası olarak aynını görecek."

Söz Basım baskısında ise ’haps-i münferit’ ifadesi bir dipnot yardımıyla şu hadis kaynaklarına dayandırılıyor: "bk. Dârimî, Rikak 94; Müsned 3:38; İbni Ebû Şeybe, el-Musannef 7:58; Abd b. Humeyd, el-Müsned s. 290; Ebû Ya’lâ, el-Müsned 2:491, 11:522; İbni Hibbân, es-Sahîh 7:391, 392."

HOCAM YAZINIZIN BU BÖLÜMÜ BİR ÇUVAL İNCİRİ ÇÜRÜTMÜŞ YAZIK OLMUŞ ÇOK GÜZEL GİDİYORKEN OYSA.... İLETİŞİM İLETİŞİM İLETİŞİM DİYORUM BENDE SAYGILAR
İpekyildiz
İpekyildiz, @ipekyildiz
21.6.2018 01:57:12
İlgiyle okudum yazınızı . Çok yakın zamanda arka arkaya annemi ve ağbimi kaybettim. Tam anlamıyla inançlı olduğumu düşündüğüm günlerde en çok sevdiklerimi kaybetmiş olmayı bugüne kadar kabul etmiş olmadığımı şu an yazınızı okuyunca farkettim. Çünkü yoldan geçerken gördüğüm mezarlara dua okuyan biriyim halen ama annem ve ağbime hiç okumadım dua...niyet ettim demin yine yapamadım. Kabul etmek istememenin ölümlerini ne sakıncası var ki, bu ölümden korktuğum için değil bence şu an acı çekmemek için...

Evet, yazınızın başında belirttiğiniz gibi herşey olarak düşünülen hiçleştirilebilir ki vermiş olduğu acı katsayısı düşsün. Tepkisizlik, tanımamak ,ilgisizlik aslında en büyük tepkidir ve hayal kırıklığı sonucunda en çok sevilene gösterilir.

İnsan hakkı yemenin her iki dünyada da bence cezasını çekiyoruz. Ama öbür dünyaya bırakmak bu işi pek mantıklı gelmiyor açıkçası, ama öldüyse yapacak Bi şey yok tabii...katılıyorum bu konuda .

Saygılar
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL