19
Yorum
6
Beğeni
0,0
Puan
1508
Okunma

Bu yaşadığınız son günse! Bunu hiç düşündünüz mü? Yani ciddi ciddi düşündünüz mü?
İnsanın ömrünün son günü olduğunu bildiği bir günü yaşaması nasıl olur? Ben bu yazıyı yaşadığım son günün yazısıymış gibi kaleme alarak o duyguyu hissetmeye çalışacağım.
Bunca zamandır zaten öyle çok umursanacak şeyler yaşamış sayılmam. Ege dışında kendimle gurur duyacağım pek fazla başarım yok. Şimdi ben yarın olmasam Ege dışında hayatında bir eksiklik hissedecek pek az kişi var. Onların yüzü gözümün önüne gelince biraz telaşlanır gibi oluyorum. Onlar için üzülüyorum. En çok Ege için…
- Anne biliyor musun ben büyüdüğümde bilim adamı olacağım.
- Hımm bu çok güzel. Neden bilim adamı olmayı seçtin?
- Sen anneannem gibi olma diye.
- Nasıl yani?
- Şimdi o yaşlanmış ya. Bir de arkadaşım bana yaşlı insanlar ölürler demişti.
- Eee
- İşte sen yaşlanma diye.
- Nasıl yani Ege? Sen bilim adamı olursan bunu nasıl başaracaksın?
- Genç kalma şurubu yapacağım. Hergün sana içireceğim.
- Bak bu genç kalma fikrini çok sevdim Ege. Böyle bir şey icat edersen bütün kadınlar ona sahip olmak isterler.
- Yok ben sadece sana içireceğim. Yaşlanırsan ölürsün.
- Ama bazı insanlar yaşlanmadan da ölebilir oğlum.
- Ölmez… Atatürk bile yaşlanınca öldü.
- Bence bu konuyu biraz büyüdüğünde yeniden konuşalım.
Biraz büyüdüğünde demiştim. Sanırım sözümü tutamayacağım. Ama en azından insanların yaşlanmadan da ölebildiklerini bir şekilde öğretmiş olacağım. Onun hayatı çok zor olacak. Ama inanıyorum ki ayakta kalmayı başaracak. Ben ailemin beni sürekli hayatın dışında tutup korumaları yüzünden zayıf ve korkak bir insan oldum. Belki de Ege için böylesi daha iyi olacaktır. Benim gibi kötü bir örnekle yaşaması onun kişilik gelişimi için iyi değil.
Sevilmek, sadece öylece sevilmek duygusu ile sürekli hata yaptım. Çıkarsız ve saf bir sevgi için öyle çok şey feda ettim ki. Çaldığım neredeyse bütün kapılardan eli boş döndüm. Güzel insanlarla tanışıp onları belki de ben çirkinleştirdim. Bazen düşününce insanların bana katlanmak zorunda olmadıklarınının farkına varıyorum. Herkes yakınında güvenebileceği ve güçlü birini ister. Ben öyle biri değilim.
Mesela arkadaşlarımı adliye koridorlarında yalnız bıraktım. Onlar hak etmedikleri halde bulundukları görevlerden alındıkları için savaştılar. Bense kaderime razı olup bana biçilen yeni ama birkaç beden dar olan elbiseyi kabul ettim. ‘’korkaksın sen’’ dediklerinde üzülmeyi hiç hak etmediğimi şimdi görebiliyorum. Onların bana olan güvenlerini boşa çıkardım. Konuşurken mangalda kül bırakmadığım devrimci hak aramayı ilk zorlukta terk ettim.
Şimdi burada salya sümük ağlıyor olmanın geçen zamana ve yitirilen fırsatlara hiçbir etkisi yok. Bu benim son günümse sıradan şeyler yapmalıyım. Bunca zaman öylesine,bir görünmez gibi yaşayıp şimdi son günüm diye olağan dışı ne yapabilirim ki? Yazmayı çok istediğim kitabı mı çıkaramam. Ege’nin büyüdüğünü göremem. Gitar çalmayı ve resim yapmayı öğrenemem. Okumak isteyip de bir türlü fırsat bulamadığım listedeki kitapları bir çırpıda bitiremem. Lanet olası tek bir günde olmak isteyip de olamadığım ne varsa onları olamam.
Ama biri için bir iyilik yapabilirim. Sanırım bunu başardım. Bu iyilikten burada bahsetmeyeceğim. Onu benden önce gömdüm.
Tutunamıyorum. .. Olmuyor… Gücümün bir mum gibi eridiğini hissediyorum. Selim neredesin? Kelimelerin acıyı dindirdiği koca bir yalan. Sen de bir yalancısın.
İzlediğim bir filmde duvardaki saatin sesinden başka hiçbir sesin duyulmadığı bir sahne vardı. O anda hissetiklerimi şimdi hatırlıyorum. Karanlıkta sakince uyuyan bir kadın vardı. Bir de saat… O anda aslında insanların neden hep karanlıktan korktuklarını düşündüm. Aslında ben en çok aydınlıktan korkarım. Bütün gürültünün ortasında size ne olduğu kimsenin dikkatini çekmez. Bir ışık yakıp yardım çağırsanız,bağırsanız bile kimse sizi duymaz. Bütün kötüler iyilik maskelerini takıp sıradan insanlar olarak yanınızdan geçip giderler.
Oysa gece öyle değildir. Bir küçük ışık hemen kendini ele verir. Bir saatin sesi bile karanlığı ve sessizliği bozmaya yeter. Karanlık tüm sahtelerin göründüğü zamandır. Kötüler öyle olduklarını artık gizlemezler. Sıradan bir evin içinde bütün gün iş yerinde sıradan davranışlar gösteren bir adamın maskesini çıkardığı andır karanlık.
Ölü bir bebeğin karanlık bir banyoda ağladığını annesinin duyduğu zamanlardır karanlık.
Karanlık korkunç değil sadece hüzünlüdür. Ama sabah olunca aynada gördüğünüz yüz ile yüzleşmek korkunçtur. Kelimelerin bıçak gibi kestiği satırların arasından kendi kanımı akıtırken son günüme böyle veda etmek istemezdim. Ama bilirsiniz ki hep böyle olur gitmeler. Buruk bir emanet bırakır kalanlara. Kalmak zor muymuş? Kalmak konusunda yeterince deneyimliyim. Sanırım bu kez benim gitme vaktim. Ezgi’ye çizdiğim yüz bana gülümsüyor. Bu kez gitmek aynı zamanda bir başkasına varmak demek belki de. Ahiret konusunda ki tereddütlerimi yüreğime tıkıştırıp huzura çıkacağım anlara doğru yaklaşıyorum. Gerçeği öğreneceğim ama üzgünüm ki sizleri olan bitenden haberdar edemeyeceğim.
Sevmekten bahsetmek suçmuş diye öğrendim.Bu gerçek! Birini sevmeye çalışmak bir insanın işleyebileceği en büyük suç.Siz ona sevginizden verdikçe karşınızda yarattığınız canavarın büyüdüğünü ve sizden hep daha fazlasını istediğini görürsünüz. Bu canavar sizin eseriniz se suçlu sizsiniz.
Elimde olsa idi bana dair tüm izleri silerdim şu yeryüzünden. Tek bir fotoğraf,anı,geçmişe ait tek bir iz kalsın istemezdim. Bütün bütün unutulup kendime kalmak isterdim. İnsanların hüzünlü birkaç cümle içinde adımı geçirip sonra da günlük hayatlarına devam ettikleri bir bayağılı benim yok oluşum ardından yapmalarını engellemek için her şeyi yapardım. Ben yaşarken,aranızda can çekişirken,tek tek kapınızı çalıp sevginizi dilenirken bu kadar cömert değildiniz. Defolun gidin. Siktirin gidin. Hiç biriniz ben gittikten sonra ardımdan tek laf etmeyin.
İnsana dair sadece bir iki kez doğru seçimlerim oldu. Onlardan sonuncusuyla bugün vedalaştım. Çok güzel bir veda olmadı ama onun için böyle olması gerekiyordu. İnsan! Bu kelime ile kendimi sürekli bir boks ringinde gibi hissettim yaşadıkça. Yanıldıkça (yumruk yedikçe) hep bir adım geri gittim. Ellerimi yüzüme kapatıp bana istediği kadar vurmasına izin verdim. İnsan bıkmıyor. Hep yeni tekniklerle ringin kralı oluyor. Arada sırada birkaç yumruk savursam da boşluklarıma aldığım ağır darbeler ile yere düşüyorum. Geri sayılırken yeniden ayağa kalkıyorum ve maç devam ediyor. İnsan! Ben kanadıkça daha da güçleniyor. Ben kaçtıkça keyifle yumruklamaya devam ediyor. Tüm maçların galibi olan İnsan asla zafere doymuyor. Anti-sosyal bir ünvanla maça devam etsem de köşeme çekilip mola alsam da İnsan beni o ring de mutlaka ama mutlaka bulup bir darbe daha indiriyor.
Artık yorgunum. Çok …! İçim de ölen onlarca Deniz artık beni çağırıyor… Uyandığımda sıradan bir gün yaşamayacağım. Tüm insanların gözlerinin içine bakacağım. Bir tek gün gözlerimi onlardan kaçırmadan bakışlarımla hesap soracağım. Her zaman gittiğim o kafedeki en arka masaya oturmayacağım. En ortada oturup her zaman içtiğim kahveyi ısmarlamayacağım. Değişik bir tadı bile denemeye cesaretim yokmuş benim. Sahi ben bunca yıldır kendime nasıl tahammül etmiş olabilirim? Kimseye kızmıyorum. Kimseyi suçlamiyorum.
Akşama doğru günün bu saatlerine yaklaşırken zaman yine aynı şekilde mi hissedeceğim bilmiyorum. Ama şu anda kendimi bu zamana kadar hiç hissetmediğim kadar cesur hissediyorum. Bu kez hayatın istediği zaman değil kendi istediğim zaman bir şey yapmış olacağım. Altın vuruş dedikleri bu olsa gerek.
Sevgili Kafka bir dönüşümün bu kadar muhteşem olabileceğini neden daha önce söylemedin ki? Biliyor musun benim çaresizliğimse insanlarla dolu. Keşke yanlızlık kadar basit şikayetlerim olsa idi. Biri ile dünya arasında bir kavgaya giriştim. Son gücümü onun için kullandım. Bil bakalım ne oldu?
Koca bir deniz olduğunu sanmak hadsizliğim için tüm İnsanlardan özür dilerim. Bir damla kadar var oluş sebebimi alıp buharlaşıyorum. Sahip olmadığım şeylere ait olmak duygusunun boynuna geçirilmiş bir ilmekten farkı olmadığını biliyor olman ve daha pek çok sebepten seni yıllar sonra bulup çok sevdim. İçimde buz tutmuş olan bir Deniz var ve onun çözülmesi artık imkansız.
‘’İnsan birini sevmiyorsa uyuyor demektir’’ diyen kitap sözlerini nasıl sevmez insan. Hiç uyumadım. Zamanla uzaktan sevdim sizi ama hiç uyumadım. İnsanı sevmekten vazgeçmiş olsa idim belki de bu kadar zayıf düşmezdim.
Aşk ile yanan onca insan ona varmak için hiç acele etmiyor. Belki de benim hepinizden daha çok ihtiyacım vardır Ulu olana. Huzur…
"Yüreğini kolla, Aurelino" dedi,
"Ölmeden çürüyorsun"
Bin yıldır aynı yerde duruyor gibiyim. Bin yıldır köklerim çürüyorken ısrarla çiçek açmaya ve meyve vermeye çalışan bir ağaç gibiyim. Bedenime yamadığım deriden kabuk boşalmış içimi çok iyi gizliyor. Bin yıldır orada öylece duruyorum ve yavaş yavaş öldüğümün kimse farkında değil.
‘’Anneme söyleyin, insan öleceği zaman değil ölebileceği zaman ölür.’’
Son olarak ‘’Kağıt Ev’i’’ okumanızı rica ediyorum. Lütfen bana öyle bir mezar yapın. Duvarlarım kitaplardan örülsün. Baş ucumda ise Virginia olsun.
Sevgilerimle…
Deniz...