10
Yorum
6
Beğeni
0,0
Puan
1950
Okunma

Hıncahınç doluydu salon.
Kapıdan içeri geçtiğimde karşılaştığım kalabalık, konserden vazgeçip eve geri dönme fikri geçirdi aklımdan ama şarkılarını dinleyeceğime dair o’na söz vermiştim…O’nun için gelmemiş miydim buraya...Vazgeçme fikrini hemen attım aklımdan…Peki ne yapacaktık? Süham’a baktım...İkimiz de oldukça yorgunduk aslında ,kısa bir bakışma ve tuhaf gülümsemeden sonra salondaki merdiven sıralarında oturmaya karar verdik. Yan yana oturmamıza imkan yoktu,mecburan arka arkaya oturduk.
Bir merdiven sırasında oturup şarkı dinlemek…
Ve ruhumu şarkıların uçsuz bucaksız enginliğinde gezdirmek mümkün olacak mıydı ,emin değildim..
Koca bir salonun içinde bir merdiven sırasında oturup bir şarkıyı bu salonda yer alan sayısını bilmediğim kişiler gibi hissedebilecek miydim? Diğerleri gibi…
Hepimiz aynı yere odaklanıyorduk aslında ..Nereden baktığımız farklıydı sadece..
Bir merdiven sırasından önce sahneye sonra salona çevirdim yüzümü, buradan bakmak sonradan ilişmek gibiydi hayata..
Tuhaf bir duygu aslında…Ama ben hep böyleydim..Her şey ’hep sonradan’ olurdu benim için..
Hani bir filmin başlamasına saniyeler kala filme yetişmek gibi…Otobüsün kapısının kapanacağı anda elinizi kaldırıp‘‘hey! ‘’diye seslenirsiniz otobüsün sizin için durduğu anda nefes nefese arka kapıdan yüzünüzde telaşlı bir ifadeyle ve hafif bir tebessümle atlarsınız ya içeri..Gözlerini üzerinize diken otobüsteki insanlara bakıp içinizden ‘’Bakın, ben geç kaldım ama artık sizlerden biriyim.’’dersiniz.
Oysa onlardan biri değilsinizdir, olmazsınız da…
Merdiven sırasından şarkı dinlemek…
Hayat da aslında bundan ne kadar farklı ki....Hep koşar adım ve telaşlarımızla sonradan yakaladığımız -hatta ait olmadığımız-mekanların yakınlarında ama içinde olmayan bir yerde var olmak gibi değil miydi hayat?
Bazen bize ait olması gerekenler de dahil-hep başkasının olmuyor muydu? Bizden öncekiler ,geç kalmayanlar, zamanı yakalayanlar…
Kısacası bizim gibi olmayanlar…
Etrafıma bakıyorum da ne kadar sakin herkes, değiller de öyle mi görünüyorlar sadece? Umarsızlıkları mı saklıyor yüzlerinden çekilen çizgileri?
Peki siz, telaşa kapılmadan her şeye yetişen, herkesi ve her şeyi kendi dünyası etrafında şekillendirenlerden biri olmak istemez miydiniz?
Yoksa bu merdiven sırasında her gelip geçenin size istemli ya da istemsiz dokunması ve eğreti bir ifadeyle ‘’Pardon’’ diyerek sinirlerinizin bozulduğu bir yerde durmaya ne kadar tahammül ederdiniz?…Ve o yüzeysel ‘’Pardon’’ sözünü işitmemek için birinin size yaklaştığı anda biraz daha öte tarafa çekilerek ezik bir ruhla şarkının büyüsünü ne kadar hissederdiniz?
Siz, bir merdiven sırasında şarkı dinlemek gibi hayata uzaktan bakmakla yetindiniz mi hiç?
‘’İtilmişlik’’ duygusu ne zaman sadece gerçek anlamında yer alır hayatta? Ve en çok ne zaman sarar insanı, hiç düşündünüz mü?
‘’Hissetmek ne büyük ağırlık…’’ değil mi?
Her şey bir ayrıntıdan ibaretse yaşamda, hatırladığımız her şey gözlerimizin aynasına kazılıyor belki de..
‘’Bir kereye mahsus yaşanan her an
Kendi hatasını bir daha düzeltilemeyecek biçimde
İçinde barındırır.’’
Cama düşen yağmur damlalarını seyrediyorum, camın üzerinde oluşan o çizgiler ve hüznün müthiş ahengi…
Şimdi tam zamanı…
Hor gördüğümüz ve yitirmek için özel çaba gösterdiğimiz doğadaki en ufak detayı düşünün.
Doğaya gidin ,doğa kucaklayacaktır sizi.
Sessizliğin büyüsünde bir yaprağın suya kavuşacağı o asil ve görkemli dansını izleyin.
Her bahar koca bir alanı süsleyen gelincikleri seyredin...
Renkleriyle sizi sarmalasına izin verin.
İnsanların kendi elleriyle anlam yarattıkları ezici, yıkıcı her ayrıntının, doğada nasıl da farklı anlam bulduğunu ve ölümsüz güzellikler yarattığını seyredin..
Ruhunuzu arındırın bir limon ağacının altında durup ,yapraklarına dokunarak o eşsiz kokusuyla büyülenin..
Doğaya gidin,
‘’Su, yavaşça koştu gökyüzü altında…’’
Suyun sesi, erik ve portakal çiçekleri ve güneşin sıcaklığı çağırıyor sizi…
Kalabalıklar içinde hissedemediğiniz şarkının büyüsünü o zaman hissedeceksiniz..
Unutmayın:
‘’Çok geçten daha kötüsü yoktur hayatta.’’