Şu koca dünyada birçok millet var. Her birinin inanışı, adetleri, yaşayışı farklı birbirinden. Aynı inanca sahip topluluklar bile aynı şekilde yaşamıyor. Böyle olunca da nasıl bir insan diğerlerine benzemiyorsa milletler ve onlardın karakterleri de birbirlerine benzemiyor.
Yetişme tarzımız ve inançlarımız doğrultusunda kendi milletimizi severek büyüdük. Gençlik yıllarımızda toz kondurmadık "Türk"ün üstüne. O, bizim en kıymetli varlığımızdı. Onunla gurur duyduk, yüce gördük. Bugün de aslında farklı düşünmememize rağmen daha bilinçli bakar olduk konuya. Her şeyden önce milletimizin yüce değerlerinin neler olduğunu daha iyi görmeye başladık. Bu değerleri nasıl koruyacağımız üzerine kafa yormaya başladık. Yeni yetişenler bizin gençlik yıllarındaki heyecanımızı sürdürüp, bağıra çağıra sorunu çözmeye çalışsa da bu işin kökenini inmek ve eğitimle sorunu çözmek gerektiğini anladık.
İşte sözünü ettiğim değerlerin başında da aile geliyor. Bizim en belirgin özelliğimiz aile yapımız ve onun sarsılmaz yapısı. Sarsılmaz dediğimi bakmayın, son zamanlarda öyle bir sarsılmaya başladı ki. Mahkemelerdeki boşanma davalarını artmasından tutun, gazeteler çıkan aile faciası haberleri bunun en güzel göstergesi.
Evin hanımından tutun erkeğine, hatta varsa dedesine kadar mevcudun dışında bir arayışa girmişiz. Televizyonlarda gördüğümüz ve asla bizim yapımıza uymayan ilişkiler bize hoş gelmeye başlamış. Genel anlamıyla fuhuş diyebileceğimiz şeylere aşk, demeye başlamışız. Aileniz de Nasrettin Hoca’nın tavşanın suyunun suyunun suyuna dönüşmüş. Bir başka ifade ile bizim şu andaki aile anlayışınız aile değil, onun suyunun suyu.
Ailenin kutsallığını anlatmak için birçok yazı yazdım ve yazacağım da. Ama bu yazımda birkaç tespit yapmak istiyorum.
Her şeyden önce aile birkaç ihtiyacın giderildiği yer değildir. Eğer bu varlığın içinde olmaktan zevk almıyorsanız,
Ailedeki sorunların kaynağını daima karşı tarafta arıyorsanız,
Sorunların çözümünde rol almak istemiyorsanız,
Nefsinizin arzularını ailenizden daha önde tutuyorsanız, oturup bir düşünmenin zamanı gelmiş demektir.