0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
839
Okunma

MUTLULUĞA DAİR ÜTOPYALARIMIZ
Kadın;
O gün mutlaka gelecek!
Genlerin ürkekliğe ve kuşkuculuğa kodlanmış bir şekilde, temiz bir aşkın meyvesi olarak dünyaya geleceksin.
Annen gözünden bile sakınacak. Baban, o narin tenine dokunmaya kıyamayacak. Hatta saçının bir tek teli için dünyayı yakmayı göze alacak!
Hergün biraz daha büyüyüp serpilirken, annen ve baban, temkinli olmayı, ürkekliği ve bir felsefeci edasıyla kuşkucu olmayı nakşedecek beynine.
Bu öğretiler sebebiyle, attığın her adımda, korkudan yüreğin bir serçe misali pır pır çarpacak! Adına korunma içgüdüsü denilmiş olsa da, sen büyüyeceksin.
Kadın;,
Birgün mutlaka gelecek
ve sen, hemcinslerinden farklı olduğunu düşündüğün ilk erkeğe, yani babana aşık olacaksın. Karmaşık duygulara bürünecek ve bu duygulara hiç bir anlam veremeyeceksin. Bazen, babanı, annenden bile kıskanacaksın.
Zaman ilerledikçe, daha da büyüyüp serpileceksin. Derken ilkokul, ortaokul ve lise yılları başlayacak. Başka başka sosyal çevreler, başka kimlik ve başka kişiliklerle tanışacaksın.
Belki de baban dışında ilk defa, bambaşka duygularla, bir erkekle karşılaşacak, aşık olacaksın. İşte o gün babana beslediğin aşktan çok daha farklı bir aşk olduğunu keşfedeceksin. Ama genlerine kodlanmış olan ürkeklik, kuşkuculuk bir gölge gibi hep seni takip edecektir.
Bir güven arayışına girecek, hayatına almak istediğin bu erkeği, ardı arkası kesilmeyen testlerle, sınavlara tabi tutacaksın.
Şansın yaver gitmiş ve hayatına almak istediğin erkek, yaptığın sınavlardan başarıyla geçmişse, ki öyle olur genelde. Bu sınavda, erkeğin başarısız olması mümkün olmadığını göreceksin.
Mutluluğu hak ettim. Artık onu dolu dolu yaşayabilirim diyeceksin! Ama nafile! Çünkü senin genlerin kuşkuculuğa kodlanmıştır. Sen kainatın bu konudaki en büyük felsefecisisin!
Huzurlu ve mutlu bir yaşam senin neyine?
Sen kodlanmışlığın gereğini yap. Ürk, kork, kuşkulan ve olmadık şeyleri kafanda kurgulayarak hayatı kendine zehret! Çünkü kadınsan aksini beklemek aptallık olur zaten!
“Ben kuşkulanmıyorum. Kendimle yüzleştim! Ürkmüyor, hiçbir şeyden korkmuyorum! Hele hele bir erkeğin şemsiyesi altına sığınmayı hiç mi hiç düşünmüyor ve kabul etmiyorum!” dediğini duyar gibiyim.
Bravo seni takdir etmemek mümkün değil.
Birey olan bir kadına da yakışan budur. Birey olan bir kadın bir erkeğin şemsiyesi altına neden girsin? Ama unutma ki, bu da bir seçimdir. Tercihin bu yönde ise, bu seçimin adı yalnızlıktır haberin olsun!
Bu durumda, hayatımda birileri olmayacak mı? Diye düşünme sakın! Çünkü sen kariyeri tercih ettin. Dolayısıyla hayatında olacak olan, bir erkek değil, belki bir kedi, belki bir köpek, belki de kediler, köpekler olacaktır.
Onların sana karşı yaklaşımlarını sadakat olarak algılayacak ve mutlu olduğunu sanacaksın! Oysa, onların sadakati hayatına almış olduğun, yada alacağın bir erkekten farklı değildir. erkek bedenini sömürürken, kedi köpek de emeğini sömürecek. Hatta Kedi ve köpeğin sadakati çok daha sahte ve riyalı olur. Yani onlar, yaşamsal gereksinimlerini temin etmek için sana sadakat gösterir!
Söz konusu kedi köpek ve yalnızlık olunca, senin ne filozofluğun, ne de kuşkuculuğun hiç bir işe yaramaz! Çünkü onlar ihtiyacı gereği sana sırnaşıp, yaltaklanmaktadır. Öyle ki bir kedinin, ya da bir köpeğin sana olan sadakati, sevgiden değil, ihtiyaca binaen bağımlılıktan olduğunun farkında ol.
Onların neden bu kadar sadık olduklarını kendine dahi sormaktan kaçınırsın. Çünkü, bu yaklaşımın adını sevgi koymuşsun. Çünkü erkeğini suçlamak istediğinde, elinde örnek teşkil edecek bir koz olmalıdır! O koz, kendi içine dönmek istediğinde; “Bak bu kedi, bu köpek bile senden sadıktır." Deme hakkını kendinde görerek, erkeği aşağılamak ve kendi kuşkuculuğunu haklı görmektir amacın! Dolayısıyla kodlanılmışlığın gereği olan bu kuşkuculuğu pekiştirerek, artan oranlı mazofeminist bir kimlik oluşturacaksın!
Kadın;
O gün mutlaka gelecek!
Ve sen, hiç olmadık bir zamanda, hiç olmadık bir yerde başka biriyle karşılaşacaksın. Çok daha farklı olan biriyle.
Adına aşk dediğimiz, özünde ise cinsellik, üreme ve çoğalma içgüdüsü olan. Ve birgün karşına çıkacak bu erkekle yakınlaşacaksın.
Cinsel arzuları tavan yapmış bu erkeğe karşı, sen de de inanılmaz bir arzu, bir istek hissedeceksin. Bu üreme içgüdüsüne dair kurmuş olduğun hayellere yakın olan erkek, belki de, daha abartılı ütopik söylemlerle sana evlenme teklif edecektir.
Erkek, birlikteliğe dair ütopik hayallerini anlatırken, senin de aklın başından çıkacak ve erkeğin ütopyalarının ta merkezine uçarak yolculuk edeceksin!
Ütopik dediysem o kadar da değil. Çünkü sana nasıl ürkeklik, kuşkuculuk kodlandıysa, ona da bir kadın önünde; cüsseye, kabiliyete, yeteneğe bakılmaksızın, geleceğe dair ütopik megalomanlık, kodlanmıştır!
Erkek, sana ütopik hayallerden bahsederken, yalan da konuşmuyor. O tıpkı senin gibi, sadece kodlanmışlığın gereğini yapıyor.
Erkeğin vaadettiklerini sıcak buldun, dudağında bin bir çiçeğin açtığı tebessümlerle erkeğin kadını olmayı seçtin artık!
Düğün dernek kuruldu, cümle aleme davetiyeler gönderildi. “Bakın biz bugün sevişeceğiz. Herkesin haberi olsun.” Dedin. Bu duyuru, bu tantana da sevişecek olmanıza yetmedi.
Her ikinize de resmi bir pezevenk gerekti. Vakit kaybetmeden erkekle birlikte, devletin kapısını çaldınız. Kapıyı size açan devlet babaya dediniz ki; “Bak devlet baba biz bugün sevişmek istiyoruz ve senden, sevişmemizi onaylamanızı istiyoruz!”
Sağolsun, bir yerde seks olur da, devlet baba hiç orada olmaz mı?
Devlet baba hemen kırmızı cübbeliyi görevlendirir(!)
Sevişmen için bu da yetmez.
Bir pezevenk daha ekler. (imam) Gerilerek oturur koltuğa. Sahnede iki pezevenk, hemen girerek söze; Sen A kızı. B, X oğlu Y ile sevişmeyi kabul ediyor musun? Tabi sevişmeyi duydun ya, dudakların kulaklarına varırcasına çığlık attın; “Eveeeeeeeeeeet.
Pezevenk sormaya devam eder; “Sen X oğlu Y, A kızı B ile sevişmeyi kabul ediyor musun?
Bir ara durur erkek.
Ve içinden mırıldanır. “Canıma minnet.”
Sen şaşkın bakışlarla dönüp erkeğe bakarsın. Ne oluyor diye? Tam da o esnada durumu kurtarma adına erkek; öküz gibi böğürür; “Eveeeet!”
Kadın;
O gün mutlaka gelecek!
Peki o gün gelince herşey bitecek mi? Elbette bitmeyecek. Kuşkuculuk teorisi olduğu muddetce de bitmez.
Sen artık pişerek felsefenin nirvanasına ulaştın.
Farabi,
Konfüçyüs,
Sokrates,
Platon,
İbni Sina va Descartes’ten daha popüler bir felsefecisin. Böylece felsefenin temelini oluşturan kuşkuculuk bir tek sende kodlanarak tavan yapmıştır. Çünkü senin adın kadındır!
Cicim ayları geçecek. Bekarken dünyaya sığmayan sen, şimdi 90 M2 bir eve nasıl sığasın ki?
Erkek hergün işten aynı saate gelmesine rağman, “Neden geç kaldın?”
Çiçek getirdiğinde; “Acaba ne halt etti ki, kendini affettirmek için çiçek getirdi?”
Çiçek getirmezse; “Buca zamandır bana bir kere olsun çiçek almadın!”
Dışarıda yemeğe çıkarmak istese;
“Ne gerek vardı bunca masrafa?
Hijyen bir ortamda mı yapılıyor yemekler?
Kim bilir hangi şartlarda yapılıyor?
Yapanlar ellerini tuvalet sonrası yıkıyor mu?”
Yemeğe götürmezse, veryansın edersin; “Bir gün olsun beni dışarıda yemeğe götürmedin!”
Telefonla konuşur; Kiminle konuştun?”
Dışarı çıkar arkadaşlarıyla buluşmak ister; Kim arkadaşın? Kiminle buluşacaksın?
Ardı arkası kesilmeyen kuşkucu yaklaşımlar! Ve nihayet kuşkuculuğa birde güvensizlik eklemiş olursun!
Vesselam sevişerek mutlu olacağınız düşüncesi. Özgüvensiz bir ürkekliğe, kuşkuya, erkeğe olan güvensizliğe ve de inançsızlığa bırakır yerini!
Sonuç koca bir yaşamdan geride kalan, kadın ve erkeğin Ütopik mutluluğu. Yani daha doğrusu, ayrılık ve yalnızlık!
Efkan ÖTGÜN