6
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
1199
Okunma


Her geçen gün hatta geçen her saat hayatla aramdaki bağı koparıyor gördüklerim yaşadıklarım ve geçmişte yaşananları anımsadıkça.
Öncelikle insan olarak kahroluyorum. Irkıyla bayrağıyla dini inancıyla kendini yere göğe sığdıramayan böyle bir toplumun onurlu dürüst adil ve yüreği insan sevgisiyle dolu bir bireyi olarak vurgun yemiş gibi işlevini yitiriyor bedenim. Utançtan kendi yüzüme bile bakamıyorum aynada.
Yüzleşilemeyen iki günden, "6 - 7 Eylül 1955 Planlanmış Kıyımı"nın üstünden tam 62 yıl geçti.
Atatürk’ün Selanik’teki evine bomba atıldı! asılsız haberiyle cahil barbar gözlerini nefret kin bürümüş koskoca bir güruhun yalnızca Rumlara değil bütün gayrımüslimlere yönelik bu korkunç yağmalama ve linç girişimi tarihe bir yüz karası olarak geçmiştir.
Demokrat Partinin sahtekar acımasız ve vicdanları gibi elleri kirli idarecileri ve bunların uzantısı olan idarecileri ki ülkeyi bu günlere getirmiştir.
İdama karşı olmayan ve 43 kişinin idam kararına imza atan ve hepsi idam edilen MENDERES geliyordu.
Celal Bayar’ın, İstiklal Caddesi’ndeki hasarı görünce, etrafındakilerin duyacağı bir sesle İçişleri Bakanı Namık Gedik’e “Galiba dozu kaçırdık” dediği olaylarda, “Türk basınına göre 11 kişi, bazı Yunan kaynaklarına göre 15 ölü vardır.Yaralı sayısı resmî rakamlara göre 30, gayri resmî rakamlara göre 300’dür. Sadece Balıklı Hastanesi’nde 60 kadın tecavüz nedeniyle tedavi görmüştür.
Bu toplumun hazmedemediği iki insan türü vardır ki bunlardan birisi Müslüman olmayan bütün yabancılar. İkincisi Solcular.
Mehmet Ağar “Çok solcu öldürdük” sözüne karşılık “elleri kanlı katiller” yakıştırması hiç de saygısızlık ve yanlış bir yakıştırma olmaz.
"Çok, çok fena. O zaman ben evliydim, iki yaşındaydı Lula. (Sarıyer) Yenimahalle’de yazlıktaydık. İstanbul’dan haber geldi, Beyoğlu yanıyor. Saat sekiz, sekiz buçuk filan. Taş dolu bir kamyon geldi. Kamyonun içinden 10-15 kişi çıktı, ilk evvela gazinoyu kırdılar, bir şey bırakmadılar. Bir araya toplandık, zangoç vardı, karısı ve oğluyla; papaz vardı kızları ve karısıyla beraber. Başladılar dışarıdan camları kırmaya, taş atmaya. Aman n’apalım derken artık karanlık da oldu. Arka tarafta bir Türk ailesi oturuyordu, biliyordu o ne olacağını. Hemen papazın kızlarını aldılar, pencereden. Ben Lula’yı şiltenin altına koydum, çocuğu öldürecekler. Taşlar yağmur gibi geliyor. Evin kapısına geldiler. Onu da tekmeyle kırdılar. Babam hemen oda kapısını açtı. Türkçeyi Türk gibi konuşuyordu babam. ’Kırıyoruz’ dedi, ’Kıbrıs için. Helal olsun, vatana helal olsun’ dedi, gelenler. ’Beni, karımı, kızlarımı öldürün’ dedi babam. ’Yok, öldürmeye iznimiz yok’ dediler, ’kırmaya iznimiz var.’ İsmini sordular, ’Kemal’ dedi babam. ’Afedersin, Kemal ağabey’ deyip gittiler. Bakkala gittiler, bakkal da diyor ki, ’Hangi Kemal? Bu Koço’dur, Rum’dur.’ Tekrar geldiler. Radyo ve buzdolabını pencereden aşağı attılar. Yataklar, elbiseler, gardırobun içinde bir şey kalmadı. Yani biz kaldık. Titriyorduk, ’Kırın’ diyordu babam, ne yapsın, ’kırın, atın, helal olsun, atın!’ Kırdılar, vurdular, gittiler. Papazın kızlarını istediler. ’Burada yoklar’ dedik. Papazı aldılar, bir motosikletin üstüne bağladılar, yol boyunca çektiler."
"Anneme, Müslüman kadınlar gibi görünsün diye beyaz başörtüsü taktık. Pencereye bir bayrak uydurduk. Kapıya oturdum. Kalabalık bir grup önümden aktı. Kiminin elinde bir top kumaş, kiminde bir makine parçası vardı. Bütün cadde eşya doldu. Sadece Rum evlerini değil, tüm gayrımüslimlerinkini yağmaladılar. Yedikule Caddesi üzerindeki bir kiliseyi ateşe verdiler. Kıvılcımlar bizim evin üstüne düşüyordu. Caddede üç kişi durdu. Bizim eve bakıyorlardı. Yanlarına gittim, ’Bu evin sahibi Ermeni. Şimdi Florya’da yazlıkta. Aşağıda ben varım, hatırlatırım’ dedim. Annem Müslüman bir kadın gibi kahve pişirdi. İçtik birlikte... Yağma saatler sürdü. Gece yarısına kadar kapıdan ayrılmadım. Sonraki gün dükkânıma gittim. Kepenkler kırılmış, dükkâna girilmişti. Benim dükkâna komşum Laz Mehmet girmiş. Sabahları birlikte çay içerdik. Çok ağrıma gitti.” (Dilek Güven 6-7 Eylül Olayları,
Hiç ağırına gitmesin ey kardeşim. Onlar ki Rusların saldırısı sırasında sarp dağ yollarını onlara gösteren hatta onları Trabzon’a götürenlerden olduktan sonra!..
Koskoca Osmanlı İmparatorluğu parçalanıp yok edildi. Nice bedeller ödenerek kurulan laik demokratik Cumhuriyet ve ilkelerinden eser kalmadı.
Sen daha neyinle gurur duyuyorsun. Neyi savunup koruyorsun. Elinde ne kaldı onu söyle!
Kalıp savaşmak yerine ülkesinden kaçan belalıların ahlaksızların vatanı oldu bu aziz topraklar.
Ülke hızla değil. Işık hızıyla karanlığa gömülüyor!
Sen hala yalanlarla boş laflarla gününü gün edip. Gözlerini kulaklarını kapayıp tatlı kahramanlık düşleriyle mi oyalanıyorsun. Bir kez olsun dürüst ve cesur olmayı denesen. Vicdanı yoklasan bir kez olsun diyorum…
Bana vatan toprak bayrak edebiyatı yapmayın. Her şey gün gibi açık ortada.