Ödünç alınan son kuruşla ödenen ilk kuruş arasında tabii muazzam bir fark vardır. goethe
Dramatik Buluntular
Dramatik Buluntular

BİR MÜCADELECİNİN KARNI KESİKLER YURDUDUR

Yorum

BİR MÜCADELECİNİN KARNI KESİKLER YURDUDUR

7

Yorum

2

Beğeni

0,0

Puan

1227

Okunma

BİR MÜCADELECİNİN KARNI KESİKLER YURDUDUR




Kendi kutsalının ‘öldürmeyeceksin’ dediği halde kutsalı adına ölümleri tasarlayan ve bundan zevk alan, ellerini ovuşturan, vicdandan uzaklaşmış bir kavimdir bu gördüğün. Şaşırma! O da kapitalizmin tanıdık bir oyuncağıdır. Bu gördüğün, dehşetin önsezileridir. Asıl şaşırman gereken: atılmışların yüzündeki sağır edici vazgeçiştir. Gözler önünde umudun çekiçle kırılışıdır. Bu durum o kavmin görünür/görünmez silahıdır. Geçmiş ve gelecek bu silahla tasarlanıyor.


Ama direniş… Direniş, şimdiki zamandır ve kimsenin kontrolünde değildir.
İnsanın siste ilerlemesidir şimdiki zaman.


Bir de güç kavramına yapışmış o kavmin arkasından giden devasa ‘yanılanlar-aldananlar’ grubu vardır, onlar asla iflah olmaz. Onlar yanıldıklarını ve aldandıklarını güçlünün yanındayken söylemezler. Direniş sanatını icra edenlerin, bir gün, canları pahasına güçlüyü alaşağı ettikten sonra, yüzlerindeki derin kamaşmanın etkisi sona erdiğinde itiraf ederler: ’biz yanılmışız.’ Bu öyle bir itiraftır ki, neredeyse direnişçilerden daha mazlum olduklarını ispat etmek için insanı hayretler içinde bırakan oyunlar oynarlar. Devrilmiş olan efendilerine direnişçilerden daha fazla karşı dururlar. Haklının arasına karışıp eski efendilerine küfürler bile ederler. Bu manevralar, kamufle olmak ve yeni güçlünün yanında yer alarak elde edebilecekleri kazanımlar içindir. Değişen bütün zamanları hasarsız kapatmanın peşindedirler. Onların insanlık adına hiçbir fikirleri yoktur. Yüreklerinin sesi her zaman kısıktır. Ahlak kavramı, menfaatler ilişkisi ile sınırlıdır. Adalet, kendileri lehinde olduğu müddetçe adalettir onlar için.


Platon ‘Devlet’ adlı eserinde şunları söylemiştir:


‘Demokrasinin esas prensibi, halkın egemenliğidir. Ama milletin kendini yönetecekleri iyi seçebilmesi için, yetişkin ve iyi eğitim görmüş olması şarttır. Eğer bu sağlanamazsa demokrasi, otokrasiye geçebilir. Halk övülmeyi sever. Onun için, güzel sözlü demagoglar, kötü de olsalar, başa geçebilirler. Oy toplamasını bilen herkesin, devleti idare edebileceği zannedilir… Demokrasi, bir eğitim işidir. Eğitimsiz kitlelerle demokrasiye geçilirse oligarşi olur. Devam edilirse demagoglar türer. Demagoglardan da diktatörler çıkar…’


Toplumların ve devletlerin nasıl yönetileceğini farkında olmasalar da bu eğitimsiz ‘yanılanlar-aldananlar’ grubu belirler. Halkın azımsanmayacak bir kısmını eğitimsiz bırakmak az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerin en önemli kontrol mekanizmalarından biridir. Gelişmiş kapitalist ülkelerde bu planlanmış eğitimsizlerin yerini ‘planlanmış eğitimli çaresizler, umutsuzlar ve kıstırılmışlar’ alır. Demagoglar, yanılanların-aldananların durumsallık ve tepkisellik seçenekleri üzerinde çok sıkı çalışmışlardır. Yapacakları her yasa ve dayatmaya karşılık yanılanların-aldananların vereceği olumlu veya olumsuz reaksiyonu hesaplamışlardır. Basit cümlelere giydirdikleri kutsanmış vurgularla, güçlü protokol görüntüleriyle, iş görme, iltimasla işe alma, sosyal yardım sandıkları oluşturma, erzak dağıtma, yakacak dağıtma gibi eylemlerle yanılanların-aldananların gözünde yüceltilmişlerdir. Bu yüceltilmişlik, muktedirin yapacağı her türlü yolsuzluk (bal tutan parmağını yalar), hırsızlık, haksızlık, baskı ve zulmü meşrulaştırır, hatta kahramansı bir nitelik bile kazandırır. Muhaliflerin söyleyeceği her söz havada kalır. Her kanıt ve suç duyurusu aksine muhalifi suçlu, anarşist veya terörist konumunda bırakır. Muhalifin eli kolu bağlanmıştır. Çıkışsızdır. Çıkışsızdır. Ancak muhalif ne zaman ki fark ederse bu çıkışsızlığın en büyük silahı olduğunu, işte o zaman çekiçle kırılan umut parçacıklarının yeniden bir araya geldiğini görür ve bunu ışığa dönüştürür belleğinde. Çünkü yürüyüş başlamıştır. Haksızlığa, hukuksuzluğa ve adaletsizliğe karşı çıkışsızlığın açtığı tek yol yürüyüştür.


Birleşmiş umutlarla, küllerinden doğan direnişçinin ilk yapacağı şey, bütün zamanların en iyi gerici unsuru olan bu ‘yanılanlar-aldananlar’ grubunun toplumun içinde eritilmesi veya dönüştürülmesini sağlamaktır. Bu yapılırken ve sistemin acımasız sömürü çarkları birer birer ve sabırla kırılırken, ezilenin sözcülüğünü yapan dinamiklerin şu seçimi de yapması kaçınılmazdır:


sadece ezilme biçimlerinin değiştiği güçlü bir sözde demokratik-kapitalist ülke mi, yoksa, her ne kadar zor olsa da, iktidarın ve üretim araçlarının emekçi-işçi sınıfının elinde olduğu demokratik, sosyal bir devlet yapısına doğru yürümek mi?


Eğer ilk seçeneği seçmişse muhalif, zulüm sadece şekil değiştirmiş olur. Paranın, borsanın, rantın, sermayenin ve burjuvanın söz sahibi olduğu güçlü kapitalist bir ülkenin küçük mutluluklarla ikna edilmiş küçük insanları olmaktan öteye gitmeyiz. Ayrıca devlet ve iktidar kavramlarının nerede başlayıp nerede bittiği, gereklilik veya gereksizliği ile ilgili tartışmayı şimdilik başka bir yazının konusuna bırakalım.


‘Yanılanlar-aldananlar’ (kardeş anlam olarak: kandırılanlar-aldatılanlar olarak da bakılabilir), toplumların en tehlikeli ve silahlardan daha öldürücü aktörleridir. Sevgisizliğin komutanlarına sorgusuz ve itirazsız bağlıdırlar. Dincilik, gelenekçilik, töre, hırs ve bu kavramların gizli destekçisi olan his tüccarlığı en önemli özellikleridir. Onlar gibi düşünmeyenlere yapılan her zulmü kendilerinde hak olarak görürler. İş, ekmek, hak, hukuk ve adalet için mücadele edenler onların gözünde şeytandır. Yok edilmelerinde sakınca yoktur. Çoğu zaman sistematik bir öldürme mekanizması da ustaca işletilmektedir. ‘Allah’ın verdiği canı Allah’tan başka kimse alamaz’ sözünü işlerine geldiğinde kullanırlar sadece. Çünkü ‘yanılanlar-aldananlar’ grubunu oluşturan insan tipi, az anlayan-çok inanan insan tipidir. Ne doğru söylemiş Erol Anar:


‘Kuran’ın tamamını okumadan Mūslūman, İncil’i okumadan Hristiyan, Marx’ın tek bir kitabını okumadan Marksist, Bakunin’i okumadan anarşist olanlarla dolu bir dūnyada yaşıyoruz. İnançlar, dūşūnceleri belirliyor. İnançlar, dūşūnceden daha gūçlū. Dūnyayı bu yūzyılda bile inançlar yönetiyor ve determine ediyor; gerçeklik değil… Daha doğrusu neye inandığını bilmeyen insan, en fanatik insan olabiliyor. Çehov’un dediği gibi, ‘en tehlikeli insan tipi az anlayan, çok inanandır.’


Renklere, dağların kokusuna, ırmaklara, ağaçlara, gökkuşağına, kuşlara ve özgürlüğe düşman olan bu ‘yanılanlar-aldananlar’ grubunun egemen olduğu hiçbir yer güvenlikli yer değildir. Orası her zaman endişeler ve kuşkular krallığı olacaktır. Ama dünyayı güzelleştirmek için, huzursuzluğun merkezinde masmavi fikirler biriktiren mücadelecilerin kavgası da hep olacaktır bu kocaman uykuya karşı. Düşünmenin zulmü ve hüznün kılıcı bir at gibi dörtnala koşmaktadır mücadelecinin karnına doğru. Çünkü bir mücadelecinin karnı kesikler yurdudur.



Paylaş:
2 Beğeni
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
Bir mücadelecinin karnı kesikler yurdudur Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Bir mücadelecinin karnı kesikler yurdudur yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
BİR MÜCADELECİNİN KARNI KESİKLER YURDUDUR yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Etkili Yorum
grafspee
grafspee, @grafspee
14.7.2017 15:28:45
anarşi ve anarşist kelimesi bu topraklarda halka karşı hep umacı gibi kullanılmıştır. çünkü insanı yaşat ki, devlet yaşasın düsturu yerine, insan devlet için yaşar anlayışı oturtulmuştur zihinlerimize hatta ve hatta genetiğimize... haksız, hukuksuz durumlara başkaldırının bile adı anarşidir buralarda.

yeri gelmişken poe'nun neredeyse 200 yıl önce 1844 tarihli balon şakası isimli kısa öyküsünde bahsettiği bir kısmı buraya aktarmak istiyorum:

"...herkes, onların dediği gibi söylersek "oy vermiştir" yani kamu işlerine karışmıştır. ta ki, en sonunda herkesin olan işin hiç kimsenin işi olmadığı ve "Cumhuriyet"in (o saçma şeye böyle ad veriyorlar) tamamen hükümetsiz olduğu anlaşılıncaya kadar. Bununla birlikte, "Cumhuriyet"i kuran filozofların kendi kendilerinden duydukları hoşnutluğu ilk sarsan durumun, herkese oy hakkının, hile yapmaktan utanmayacak kadar alçak her partinin, önleme hatta farkına varma olanağı bulunmadan, istenilen sayıda oy toplayarak entrikalar çevirmesine fırsat verdiğini şaşkınlıkla keşfetmeleri olduğu rivayet edilir. Bu keşfin üzerinde biraz düşünülmesi, alçakların üstünlük sağlamasının kaçınılmaz olduğu, kısaca, bir cumhuriyet hükümetinin ancak bir alçaklar hükümeti olabileceği sonucu açıkça ortaya koymuştu. Filozoflar, bu kaçınılmaz kötülükleri önceden düşünemedikleri için aptallıklarından utanarak yeni kuramlar icat etmeye niyetlenirlerken, her şeyi eline alarak ünlü Zeroes'un ve Hellofagabaluse'un despotluklarının yanında çok hoş ve saygın kalacakları bir despotluk kuran "Mob" adında biri sorunu kesin bir sonuca bağladı..."

Mob ile kastedilenin ne olduğu malum. 200 yıl önce bile sistem böylesine kokuşmuşken, şimdilerde bedenlerimiz kokuya bağışıklık kazandığı için anormal gelmiyor. ancak karnı kesiklerle dolu olanlar iltihabın bir nebze farkında olabilir.
Den(iz)
Den(iz), @den-iz
14.7.2017 14:58:45
Bunca bilip görmek le cezalandırıldık. Bizler lanetliyiz... İnsanlardan beni uzaklaştıran sebeplerin bir kısmını bu yazıda buldum.



''Ben Atatürkçüyüm, ben, cumhuriyetçiyim, ben lâikim, ben antiemperyalistim, ben tam bağımsız Türkiye'den yanayım, ben insan hakları savunucuyum, ben terörün karşısındayım; ben yobazların, hırsızların, vurguncuların, çıkarcıların düşmanıyım. Dün sabaha değin araştırararak yazdığım hiçbir konuyu yalanlayamadınız. Öyleyse vurun, parçalayın. Her parçamdan benim gibiler beni aşacaklar doğacaktır.''

Uğur Mumcu
DemAN
DemAN, @deman
14.7.2017 10:59:55
10 puan verdi
‘Kuran’ın tamamını okumadan Mūslūman, İncil’i okumadan Hristiyan, Marx’ın tek bir kitabını okumadan Marksist, Bakunin’i okumadan anarşist olanlarla dolu bir dünyada yaşıyoruz. İnançlar, dūşūnceleri belirliyor. İnançlar, dūşūnceden daha gūçlū. Dūnyayı bu yūzyılda bile inançlar yönetiyor ve determine ediyor; gerçeklik değil… Daha doğrusu neye inandığını bilmeyen insan, en fanatik insan olabiliyor. Çehov’un dediği gibi,

"""‘en tehlikeli insan tipi az anlayan, çok inanandır.’"""


Her mısrası gerçeklerdi ve tüm dünyadaki siyasi manzaralar budur; Birinin, ötekiye tahammülsüzlüğü ve parayı göğsünde, sol memesinin üzerinde saklayan nice insanlar var ki "Her şeyimi, sahip olduğum inancımı da alabilirsiniz fakat ne olur paramı almayın" denilen bir çağda "etme- bulma dünyası" değildir çünkü eden, etiğiyle kalıyor, kötülükler şaha kalktığı bir dönemi yaşıyoruz.


Renklerin varlığına, düşüncelerin farklılığına katlanamayan, tahammül edemeyen insanlar çoğunlukta; "Benizm" egemen toplumlarda hüsran, acı, kırılganlık her zaman çoğunluktadır.


Hala 2017 lerde demokrasiyi konuşup yazıyorsak ; bu işte bir arıza olduğunun kanıtıdır.

Karamsarlık dünyamdan, her zaman dünleri arar dururum, gelecek bana artık iç açıcılık vadetmiyor!



Yüreğinizden öpüp selamlıyorum


lacivertiğnedenlik
lacivertiğnedenlik, @lacivertignedenlik
13.7.2017 18:20:16
az anlayan, çok inanan toplumların ve halkın en büyük dönek ve ihanet içinde olacaklarını tarih bize göstermiştir. Bugün seni göklere çıkaran bu insan grubu yarın senin kafanı isteyebilir..çünkü bunların önüne sunulanlar önceden tasarlanmış yönetici insan tiplemeleridir. işleri bitince topluma başka örnekler sunarlar. sunanlar kimlerdir. kim elinde kapitalist dünya sermayesini barındırıyorsa onlardır. bakın silah tekellerine...en büyük savaş projelerini siyasi yandaşlarıyla tasarlayıp uygulamaya geçerler.
Maria Puder
Maria Puder, @mariapuder1
13.7.2017 17:38:03



Biz haklıyız !

Çok geç olmadan daha iyi bir dünya oluşturulmasını önerenlere eşlik eden haklılık,ama ya diğerlerine fikirlerimizin esasını aktarmayı bilmiyoruz, ya da bizi felce uğratmayı başaramıyorlarsa, en kötüsü,çoğumuzda kuşkular, şaşkınlıklar yaratan - ki bunlar felce uğratıyorlar- bir güvensizlik duvarına ,ideolojik ya da sınıfsal önyargı duvarına çarpıyoruz.

Eğer dünya bir gün daha iyi olabilirse bu bizim tarafımızdan ve bizimle olacaktır. Tarihteki rolümüzün bilincine daha iyi varalım ve ondan gurur duyalım. Tevazunun en iyi akıl hocası olmadığı durumlar vardır. Sol gözdeki söz yüksek sesle söylensin,duyulsun ve aşıkar olsun diye.

Dünyada olup bitenlere rağmen,bunca haksızlık ve zulme rağmen dünya hala başını yukarıya kaldırmıyorsa umut hala ilerde beklemekte.

Lütfen adım atın,yürüyün !





Maria Puder tarafından 7/15/2017 1:20:06 AM zamanında düzenlenmiştir.
Tsukuyomi
Tsukuyomi, @tsukuyomi
13.7.2017 17:35:15
Rene Gırard ın şiddet ve kutsalı ile Juan Rulfonun pedro paramosu arasında bir yerde.
Uyumsuz_PenGuen
Uyumsuz_PenGuen, @uyumsuz-penguen
13.7.2017 17:17:01
.

Uyumsuz_PenGuen tarafından 7/13/2017 5:20:28 PM zamanında düzenlenmiştir.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL