7
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1943
Okunma

Bir sanat atölyesinde dolaşırken, henüz bir şekil veremediği kireç taşını yontan bir heykeltıraş gördüm, sordum; ’Ne yapıyorsunuz?’
’Kendime tanrı yapıyorum.’
’Aman Tanrım, başımıza taş yağacak’ diyerek bağırıp, koşarak uzaklaştım!
Tabi ki böyle bir şey yaşanmadı. Ama bunun böyle olduğunu sanan ve düşünen yaklaşık iki milyar insan var gezegende. Yani heykeltıraşları sabah akşam put yapan işsizler sananlar.
İlkokulda sınıfımızda bir kız vardı, aynı mahallenin çocuğu idik. Çok güzel resim yapardı. Zaten bu kızın berrak bir anı olarak aklımda kalmasının nedeni budur; güzel resim çiziyor olması. Çok kıskanırdım.
Sınıf öğretmeni bu kızın çok iyi bir ressam olacağını her fırsatta tekrarlardı. Muhtemelen ailesini de bu konuda yönlendirmiştir veya en azından denemiştir. Çünkü iyi bir öğretmendi, bir yetenek avcısı idi.
İlkokul bitince kızı Kur’anı Arapça ezberlemesi için bir kursa verdiler. (Kız Arapça bilmiyor) Ezberledi, ’hafize’ oldu. Sonra evlendi, bir kızı bir oğlu oldu.
’Muhafazakar’ diye terimleştirdiğimiz bir sözcük var, ben henüz tam olarak anlamış değilim. Bu kızın ailesi böyle bir aile idi. Dindar olduğunu düşünen, içi koflaştırılmış ve haliyle başka bir din olmuş inancın iman edenleri!
Önce hafize sonra da anne olan ilkokul arkadaşım, ’Akşama pilav mı pişirsem makarna mı?’ diye düşünen bir robot olduysa, ’muhafazakar’ geçinen bir ailenin çocuğu olduğu için saptı yolundan. Oysa çok iyi bir ressamı kaybettik; önce biz mahallecek, sonra hepimiz ülkecek!
Bunun tek nedeni ise; dinimizce resmin günah sayılmasıydı. Ve hala adının önüne ’prof.’ yazdıran bir sırıtık, ’Çocuğunuz resim çizebilir ama insan sureti çizdirmeyin’ diyerek fetva veriyor. Ama bunu bir nedeni var tabi! Yaratmak yalnızca Allah’a has bir özellik olduğundan, insan çizmek (yaratmak!) şirk koşmakmış.
Bir insan şekli çizerek insan yaratıldığını düşünen bir kafa, kesinlikle güzel kafadır. Bu kafayla bakarsanız, ağaç veya böcek de çizmemek gerekir.
Şiir de yazamazsınız. Büyük günah çünkü!
Buhari ve Müslim denince, Allah sözüymüş gibi kabul edenlere, hadis diye yutturulan bir söz yazayım;
Rasulullah (sav) buyurdular ki: "Sizden birinin içine onu bozacak irin dolması, şiir dolmasından hayırlıdır." (Buhari, Müslim, Tirmizi, Ebu Davud)
Şu hadisin altındaki muhaddislerin adlarına bakın hele, o halde şiire bakışımız budur, bu olmalıdır. Gayrısı günah, kalanı şer!
Oysa biz kimin ne amaçla söylediği belirsiz bu uyduruk sözlere ve kapsadığı yasaklara değil, Kur’an’a bakmalıyız.
Yasin Suresi 69. ayetin çevirisi şöyledir: "Biz O’na (Muhammed´e) şiir öğretmedik, şiir ona yakışmaz da..."
Ayet apaçık değil mi? ’O’na yakışmaz’
İnananlara değil, peygambere öğretmedik ve O’na yakışmaz.
Bu yasağın bir nedeni var. Bir kere şiir söyleyecek oldu Allah rasulü ve müdahale geldi. Ola ki, peygamber sözü zaman içinde Allah sözü ile karıştırılabilir. Ola ki, biri çıkıp ’Sen şairsin, bu kitabı pek ala sen de yazmış olabilirsin.’ diyebilir v.s. Demediler mi?
Ama siz peygambere özel bu ’yerel’ yasağı alıp, genele yayarsanız, bu tüm yaratılmışlardan önce Allah’ı kızdırır, üzer.
Ki müslümanlara şiir yasağı getiren Buhari ve Müslim’in şiiri öven ve teşvik eden bir dolu hadisi de var. Laf kalabalığı olmasın diye hepsini yazmak istemiyorum. Ama bir tanesini yazayım:
Hadisin ravisi Cabir İbnu Semure’dir. Şöyle diyor: ’Ben, Rasulullah (sav)’la yüz defadan fazla birlikte oturdum. Ashabı ona şiirler okuyor, cahiliye devriyle ilgili hadiseleri zikrediyorlardı. Resulullah (sav) da sakince onları dinlerdi. Bazen anlatılanlara onlarla birlikte tebessüm buyurduğu olurdu."
Bir peygamber böyle çelişmez, çelişemez. Çeliştiği felan da yok zaten, Kur’an’dan daha çok hadis denilen ve büyük bir çoğunluğu uyduruk sözlere itibar etmek var.
Kullarıyla söz ile bağlantı kuran (Kur’an), güzeli seven Allah, güzel söz söylemeyi yasaklayabilir mi?
En büyük sanatkar olduğuna vurgu yapan bir Allah, sanat düşmanı olabilir mi?
Müziği yasaklayabilir mi? Veya müzik aletlerini? Neymiş peygamberimiz sadece tef çalmaya izin vermişmiş. Çünkü bulunduğu zamanda ve ortamlarda en yaygın olanı idi. Sahabelerden birinin gitarı olsaydı, muhtemelen ona da izin verebilirdi.
Bütün bu ıvır zıvır soruların ve sorunların Kur’an’da çözüm niteliğinde bir karşılığı var. Maide Suresi’nin 101. ayetinin çevirisi şöyledir:
’Ey iman edenler! Açıklanırsa hoşunuza gitmeyecek olan şeyleri sormayın. Eğer Kur’an indirilirken onları sorarsanız size açıklanır. (Açıklanmadığına göre) Allah onları affetmiştir. (Siz sorup da başınıza iş çıkarmayın). Allah çok bağışlayıcıdır, yumuşaktır. ’ (Diyanet Vakfı Meali)
Ne kadar açık değil mi? Bizzat Kur’an’ın buyurduğu gibi apaçık. Ne anlıyoruz; ’Bizim bahsetmediğimiz ve sizin de açıklanırsa hoşunuza gitmeyecek şeyleri sormayın. Biz özellikle onlardan bahsetmedik. Şansınızı zorlamayın, iş açmayın başınıza. Sormayın, sormayın! Allah çok bağışlayıcı ve yumuşaktır. Siz bizim üzerinde durmadığımız şeyleri kafaya takıp zorlaştırmaya çalışmayın bu dini.’
(O kadar açık ki, açıklamak için yazılan cümleler ayeti tekrardan öte gidemiyor)
Peki bizim yaptığımız ne?
Şarkı dinlemek günah mı? Aşık olsam cehennemde yanar mıyım? felan filan...
Allah işin bu taraflarına bakmayacağını, bu dinin önceliklerinin çok başka olduğunu bize Kur’an’da bildiriyor.
Ama biz dini Kur’an’dan değil de, zamanın takım elbiseli veya sarıklı Lawrencelerinden öğrenmeye kalkıştığımız için böyle aciz, böyle komik olup boş muhabbetlerle oyalanıp gidiyoruz. Asıl gerçeği ıskalayıp, detaylarda boğuluyoruz.
’Allah çalışanı sever’i, Allah para kazananı sever olarak algılatan, gönderilen apaçık ayetleri zorlaştıran ve anlaşılması güçmüş gibi bir kamyon dolusu tefsirle konuşan bir fitne ile karşı karşıya olduğumuzu düşünüyorum.
Böyle olunca da şiir de haram oluyor, tiyatro da.
Yaptığın şey de, her ramazan nohut büyüklüğünde yemek kalıntısı geyiğini yinelemekten öte geçmiyor. 1400 yıldır nasıl namaz kılması gerektiğini veya oruç tutması gerektiğini öğrenemeyen bir ümmet de her türlü belayı hak ediyordur sanırım.
Kur’an akıl sahiplerine inmiştir, aptallara değil. Ama akıl sahiplerinden daha çok aptalların tekelinde. Bu aptallara da üç beş çoban serpiştirince, dinin yaptığı kafa bonzaide olmuyor.
Şöyle bir soru olabilir mi? ’Oruçluyken banyo yaptım. Dübürümden su kaçtığından şüpheleniyorum, orucum sakatlanır mı?’
Yaşadığım şehrin yerel yayın yapan televizyonunda bizzat tanık oldum. Yaşadığım şehrin adını yazmayayım da, aptalı ile övünmüş olmayayım!
Din anlattığını sanan adamın cevabı: ’ Eğer üç damlada fazlaysa oruç bozulur, kaza etmen gerekir güzel kardeşim.’
Telefondaki dingil de, ’Allah razı olsun hocam.’ deyip kapattı.
Üç damla mı, beş damla mı ölçmeye gitti sanırım, nasıl ölçecekse.
Oradan vücuda giren üç damlanın üzerinde olan su, hocanın daha önce karnını doyurmuş, tokluk hissi vermiş olacak ki, tak diye kesin bir cevap verdi.
Bilime ve sanata düşman kesilip, dinin magazinini yapmayı hüner kabul eden bu zihniyetle, en yakınlarımızdan başlayarak mücadele etmek, boynumuzda borç olmalı. Dimağımız erdiğince, dilimiz döndüğünce...
Satürn’ün uydusundan dünyaya doğalgaz nakli yapabilmenin yollarını arayan ’kafirler’, dübürden aldığı üç damla suya kafayı takan ’müslimler’
Sizce Allah, hangi taraftan daha hoşnuttur?!