2
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
3662
Okunma

“Korku” duygusu son derece insani ve doğal bir kavram olmakla birlikte bazen çocuklukta ya da yaşanan zaman içerisinde bir takım nedenlerle ortaya çıkabiliyor diye bilinir.
Ülkede yaşanan gelişen ve gündeme bomba gibi düşen olayları haberleri yazılan çizilen ve de söylenen sözleri takip edebilmek ancak ışık hızıyla mümkün olabilir sanırım.
Bir iki gündür “eyvah çok kötü sallandık!” sözleri yayıldı ortalığa. “Allah beterinden korusun!” duaları yaşanan korkuya karşılık çoğu zaman bir tehlike anında Yaradan’ dan ümidin asla kesilmeyeceği inancının bir ifadesi olarak ekleniyordu cümleye.
Oysa “korkunun eceli faydası yok!” sözü ise gerçeğin en kestirme ifadesi değil de nedir?.
Ve her canlı için kaçınılmaz olan bu sonun nerede nasıl ne şekilde insanın başına geleceğini ise yalnızca Yaradan’ın bileceğini bilmeyenimiz var mıdır?
Aslında içinde bulunduğumuz böylesine zor acı ve çeşitli korkularla dolu ülke gerçeğini bir an bile olsa unutup görmezden gelip ya da her şeye rağmen hayatta kalmanın ve yaşamanın en önemli şey olduğunu düşünüp bunun nasıl insani ve etik bir tavır olduğuna inanabilirsiniz?
199 Depremini anımsadım bütün çıplaklığıyla…
Yaşanan acıların en acısı ise Depremi alabildiğine ranta çıkara kazanca dönüştürenleri gördü gözlerim. Ve hatta “keşke gene deprem olsa. Açık havada kırlarda çiğ köfte kebap yapıyor eğleniyorduk!” diyenleri bile duydu benim bu kulaklarım.
Durmaksızın iyilikten güzellikten umuttan sevgiden ve iyi niyetten söz eden sahte sözlü sahtekar kalemli ve at gözlüklü insanlardır ki toplumun asıl kanayan yarası bunlardır bana kalırsa.
Ünlü yazar Franz Kafka rutin yürüyüşlerini yaptığı parkta küçük bir kıza rastlamış. Kız ağlıyormuş. Oyuncak bebeğini kaybetmiş ve bu onu oldukça üzmüş.
Kafka bebeği onun yerine aramayı önermiş ve ertesi gün aynı noktada buluşmak üzere sözleşmişler. Bebeği bulamaması üzerine Kafka küçük kıza bebeğin ağzından bir mektup yazmış ve buluştuklarında kendisine okumuş: “Lütfen benim için kederlenme, dünyayı görmek için uzun bir yolculuğa çıktım. Sana başımdan geçenleri anlatacağım.” Bu birçok mektubun ilkiymiş.
Kafka küçük kızla her buluştuğunda sevgili oyuncak bebeğin hayali maceralarını özenle yazdığı mektuplardan ona okurmuş. Küçük kız da bu şekilde avunurmuş. Derken gün gelmiş, görüşmelerin artık sonu gelmiş.
Kafka son görüşmede küçük kıza bir oyuncak bebek getirmiş. Küçük kız, aslından oldukça farklı olan oyuncak bebeğe şaşkınlıkla bakakalmış. Bebeğe iliştirilmiş bir not küçük kızın şaşkınlığını gidermiş: “yolculuğum beni çok değiştirdi.”
Uzun yıllar sonra, artık bir yetişkin olmuş olan küçük kızımız, gözü gibi baktığı bebeğinin, gözünden kaçırdığı bir çatlağının içine sıkıştırılmış bir mektup bulur. Kısaca şöyle yazmaktadır: “Sevdiğin her şeyi er ya da geç kaybedeceksin, ama sonunda sevgi başka bir surette geri dönecek.