3
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
729
Okunma

“Mehmet Âkif’in hayatı, eserlerinden çok daha muhteşem bir şiirdir...”
Böyle der; Edebiyat-ı Cedide’nin meşhurlarından Hüseyin Cahit Yalçın. Gerçekten de, bazı insanların hayatı başlı başına bir olgudur ve eserlerini de aşar. Hiç kuşkusuz, tersini de söylemek mümkündür: Öyle eserler vardır ki; sahibini de aşar, yayınlandıktan sonra tüm bir milletindir artık. İstiklal Marşı ve Çanakkale Şehitleri böyledir, şairini de aşar ve milletimize mal olur. Dolayısıyla hem şairin kendisi hem de üstte arz ettiğim iki eseri dönemleri de aşan bir fenomendir.
Buna karşın, Sosyal Medya kanalıyla rastladığım bir yorumdan da söz etmek isterim. Bir kullanıcı, sultanına baykuş dersen işte öyle cenazene sahip çıkan da olmaz demekte.
Evet, Mehmet Akif döneminin münevverleri misali 1908 öncesinde sultanı eleştirir. Bu noktayı değerlendirirken bir hususu hep atlıyoruz bence. Herhangi bir devri bugünün ölçüleriyle değerlendirmek bizi yanıltacaktır. Bir bakıyorsunuz televizyonda bir konuşmacı Meşrutiyet dönemi aydınlarını devlet başkanına hürmetsizlik gösterdikleri için affedemiyorum demektedir. Kanımca, Anakronizm yapmaktır bu. Teşbihte hata olmaz, bugüne ait bir mantaliteyi bir başka devre giydirmeye kalkmak diyorum ben buna.
Meydan Larousse Ansiklopedisinin 2’inci Abdülhamid maddesinde; 1’inci Dünya Savaşı ile beraber o devrin Osmanlı aydınları arasında Abdülhamid siyasetine karşı genel bir saygı uyanır denilmektedir. Demek o devir münevverlerinin de yaşadıkça edinecekleri bir tecrübe var. Yada bugünün münevveri de o dönemde yaşasa ihtimal 2’inci Meşrutiyet öncesi Abdülhamid siyasetini eleştirirken, 1914 sonrasında o siyaseti müspette karşılayabilir.
Efendim bu bağlamda düşünürsek; Mehmet Akif’in 2’inci Meşrutiyet öncesinde çokları gibi Sultan Hamid’e karşı çıkması, eleştiri getirmesi ne Akif’i ne de 2’inci Abdülhamid’i küçültür veya düşürür derim.
Tıpkı Cumhuriyet döneminde düşünsel yapılarındaki kimi farklar dairesinde Akif ve Atatürk’ün arasına mesafe girmesinin hem milli şairimizi hem de büyük Atatürk’ü zedelemeyeceği gibi. Evet, 1’inci Cihan Harbi ve İstiklal Harbi döneminde son derece sıcak ve samimi ilişki içerisinde olan iki tarihi değer Cumhuriyet Dönemi ile beraber bir kırılma noktasından geçerler.
Benim bu konu etrafında naçizane kıstasım şudur. Sorgulama hakkım saklı olmakla beraber; Cumhuriyet dönemi yeniliklerini, inkılaplarını genel anlamda müspet karşılarken Osmanlı’dan gelen ve yaşı kırk, kırk beş, elli, vs. olan neslin mensuplarını aksi yönde düşünmeleri halinde yetişme tarzları ve düşünce yapıları dairesinde olumlu karşılarım. Yada farklı ve aykırı his ve fikirleri devrine göre olağan bulurum. Tam tersi bir yaklaşımla böyle görmeyip de dalkavukluktan mı yana olmalıyım acep?
Hani derim ki, tarihsel zemini hesaba katmaksızın farklı devreleri değerlendiren kapalı devre yaklaşımlar toplumsal, siyasal yaşamda ister istemez kısa devre yaptıracaktır.
Ne ki, büyük şairimizin cenazesinin törensel açıdan ihmale uğraması hazindir kuşkusuz. Mustafa Kemal Paşa’nın koca şaire karşı bir şekilde kırgınlığı olabilir. Ancak devlet erkânı Milli şairimizi ansa idi Atatürk’ün buna kızacağını, içerleyeceğini ben düşünmüyorum şahsen.
İlk bakışta komik ya da saçma gelebilir. Hatta cenazeye iştirak eden gençliğe bir etkinlik sırasında sitem ettiği hususu da bir tarih notudur. Ancak unutmamak gerekir ki; "Sitem hep aşinadan gelir bigâneden gelmez..." sözü de pek meşhurdur. Atatürk bana göre o söyleminde gençliğiyle dertleşmek istemiş de olabilir.
Yine Atatürk’ümüz; en çokta dalkavukluklardan yakınmaz mı acep? Mesela, sekreteri Hasan Rıza Soyak’a "çok yalnızım çocuk" dediğinde birincil anlamıyla hani fizik bağlamda yalnız olduğunu mu kastediyor acaba? Elbette hayır, bir Cumhurbaşkanı istediği an etrafında adam bulamaz mı? Ne var ki; Sinop’lu Diyojen misali, adam bulmakta zorlandığı anlaşılıyor.
O açıdan meselelere yüzeysel bakmakta bizi yanıltacaktır.
Demem o ki; vay Atatürk vay! yahutta vay Akif vay! Türü nidalar kof ve derinlikten o denli yoksundur ki...
L.T.
(*) Anakronizm: "Tarihi olay ya da olguların içerisinde geçtiği zaman ile olay ya da olguda yer alan nesne ya da özelliklerin birbiriyle uyumsuzluğudur."
Yine
"Kişi, nesne, adet, uygulama, olay vb. unsurları ait oldukları tarihsel dönemin dışındaki bir döneme yerleştirme hatası."