12
Yorum
8
Beğeni
0,0
Puan
2566
Okunma

(Postacısını kaybetmiş zamanda;
Her Cumartesi hakedilmiş özgür yaşamsa şayet, mevsimleri
kurtarmanın kaçınılmaz kavgasında ellerimiz sonsuzca
kır menekşelerine uzanır elbet bir gün..
Ve öylece düşeceğiz yeryüzünün çimenlerine..
Öylece..Boylu boyunca..Sonsuz sevinçle)
Josef, kaç yaşında olursanız olun otuz yıl yaşamışsınızdır diyor..
Gerçekten hayat, Tolstoy’un dörtlü denklemindeki gibi
gerçeklerle çarpar, ayrılıklarla böler, insanlıktan çıkarır,
sonra da kendini toplar’mıydı?..
Bundan mıydı, Josef’in otuz yıl yaşanmışlıktaki ısrarı?..
Andre Breton gerçeküstücülüğün de hep ruhsal derinliği arayıp
durdu..Ve sonunda buldu..Ona göre gerçek bir yaşamın temeli
’Aşk ve çocukluktu’..O, nesnel rastlantılarından doğan
aşklarıyla varoluyordu..
Varoluşumu bir anlığına, belki de sonsuza dek teorideki yaşamın
kıyısına bırakıyorum..Nerdeyim ben dediğimde
her gün unuttuklarımızdan arta kalan unutamadıklarımıza yeni
bir sayfa ekleniyor..Var olmanın şartlarıyla yaşam hikayemize
yön vermenin son saatleri bunlar..
Andre Breton gibi düşünüyorum..Akova’nın ’Vefa’ sözcüklerine
sımsıkı tutunarak;
Dış dünyada süregiden bütün kötülüklere, acı ve ihtiraslara rağmen
düşlerimde pavurya bükümlü vapurlara atlıyorum..
Nedensiz..Koşulsuz..Çıldırasıya..
Kuşlara umut, suya şiir, balıklara pul olup,
dilimde büyük düşlerin şarkısıyla..
Özlemi dışına taşmış mektup gibi..
Direnecek çok şey var diyor sadık bir diyalog..
.....
Derme çatma bir düşte/
Rüzgar büyük bir nezaketle esmeye başlamıştı-
İçimde teatral düşleri tarif etmem olanaksız gibiydi..
Hani ’Kimse duymasın,bilmesin diye sessiz hüzünlenirsin bazen..
Gece yarısı kimseyi uyandırmasın diye yağan o yağmur gibi’..
Kimse bilmez,yağıp geçmiştir..
Pencereyi açtığında içeri giren o tatlı soğuk esinti,
ve kokudan anlarsın yağmurun yağdığını’..
Sorularım sessizce gerisin geri dönüyor,hiç kimsenin
üzerine almamasından anlıyorum..
Ne zaman naif bir amacın bir parçası olmak için eyleme geçsem,
’Yaşamak’ sözcüğüne boğazıma kadar saplanmış buluyorum kendimi..
Yaşamak her zaman varolmak anlamına gelmiyor..
Çok az çabayla, seyreltilmiş birkaç replikle anlaşılır kılınamayacak
hiçbir hakikat olamazdı halbuki. Anlamın çehresini sözün bulanıklığından
kurtaracak, birbirine dolanmış repliklerden o gerekli üç beş kelimeyi
çıkarıp yan yana dizmek çok güç değildi.
Anımsıyorum da ’Nerde bir kırılgan şiir görsen ona koşulsuz gökyüzünü vermek geçsin içinden’
derdi S Sezer..
Hemen ardından Evrim Alataş ’ Her dağın gölgesi denize düşer’ diyordu..
Bazı şairler içsel duygularını, toplumsal sorumluluklarını kaleminde,
yüreğinde ve kavgasında tarihselleştirirken bir gerçeğe yakın tutar hepimizi..
İnsanlar insanlar insanlar..Kilidin anahtarı insandı..
Kilitsiz, insancıl ve aşkla yüklü düşler adıyorum yağmur damlacığı kadar hayatın bir yanına..1)
Adım adım kulaç kulaç bir zaman..
Bazı sözleri geceye çok ama çok betimliyorum
platonik düşlerim sabaha ölümsüzleşiyor imgelerimde
nirvanaya yaklaşıyorum
yüzümün yarısı pavurya bükümlü bir vapur
yarısı bir kaç damla yağmur
herkesin içinde dört duvar yalnızlıklar
Cumaretsi oldu mu
yıldızlar devşiriyorum göğün çatısından
ulu orta resmediyorum bazı hayallerimi
ayak üstü nutuklar atıyorum
sardunyalar boylanıyor içimde
hayallerim
gece matinlerine kapalı gişe
hercai bir düşe denizci düğümlenmişim
ne çıkar
gece terkedilmiş şehirler gibiyim
10.06.17.Cumartesi..