9
Yorum
3
Beğeni
0,0
Puan
2215
Okunma

Bir gün tanrı toprağı ve suyu yaratmış. Toprak kahverengi teni ile yeryüzünü süslemiş. Yeryüzünün her yerine bakıp kendisini ile gurur duyuyormuş. Çünkü ovalardan dağlara, derelerden tepelere, tümseklerden vadilere her yer kendisinden ibaretmiş.
Gel zaman git zaman günlerden bir gün bir kayalık çukurunda, güzel bir Nisan sabahı aniden karşısına o saydam ve berrak görüntüsü ile bir su çıkıvermiş. Su o kadar güzelmiş ki bu güzellik karşısında toprağın ona aşık olmaması imkansızmış Toprak bağrının alev, alev yandığını hissetmiş. Artık onsuz yaşamanın kendisine çok ama çok zor geleceğinden eminmiş. Su da toprağı çok sevmiş. Toprak ve su arasında büyük bir aşk başlamış, fakat aşkları sadece bakışmaktan ibaretmiş. Toprak suyu su da toprağı öylesine çok seviyormuş ki, dokundukları an birbirlerini inciteceklerinden korkuyorlarmış. Öyle bakışmakla geçmiş aylar, ta ki bir yaz gününe kadar.
Bir yaz günü su güneşe bakarken aniden buharlaşıp yavaş yavaş yok olmaya başlamış. Toprak bu durum karşısında hiçbir şey yapamamanın acısı şile kıvranırken su ortadan kayboluvermiş. Toprak bu durum karşısında üzüntüsünden kahrolmuş her gün onun yasını tutuyor ve tanrı ya dualar ediyormuş, sadece bir kez daha suyu görebilmek ve onu ne kadar sevdiğini ona söyleyebilmek için. Aradan fazla zaman geçmemiş ki, aniden gökyüzünü kapkara bulutlar kaplayıvermiş, şiddetli bir gök gürültüsünün ardından toprağa birkaç damla, sonra ise sağanak, sağanak su damlaları düşüvermiş. Bu durum kaşısın da toprak ve su çok mutlu olmuşlar.
O günden sonra toprak ve su her zaman buluşmaya başlamışlar ve çok güzel bir çocukları olmuş, bu çocuğun ismini ise YEŞİL koymuşlar.