5
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
524
Okunma

Referandum sürecinde sosyal psikoloji bıçak sırtı bir nevi, karşı tarafı değiştirmek, dönüştürmek isteği had safhada, agresif dil ve söylemler beraberinde, testosteron bulutları küme küme kaplıyor dört bir yanı, hay Allah! Charlize Theron beni mi andı ne? Kahretsin ya! Ukalalığım üzerimde yine.
O değil de dostlar; peki kendimizde değişmek, dönüşmek arzusu var mı? Herkes duruşundan emin ve memnun aşağı yukarı, değil mi? Hani inkılap kavramı hakkında bir söylem vardır ya. Hakiki bir inkılap önce kendini değiştirmekle başlar tarzı bir anlayış ki, çokta mantıklı değil midir?
"İlim bilmektir, ilim kendini bilmektir, sen kendini bilmezsen, ya nice okumaktır" Der koca Yunus. Toplumu ve dünyayı değiştirmek zor zanaattir de, ondan da zoru kendini değiştirmek galiba.
Bir diğer husus mu? Empati dostlar. Başkalarını bir aşka davet etmek; öncelikle onları anlamayı, doğru anlamayı ve devamında da doğru araçlar kullanmayı gerektirir en müspetinden. Hemen patilerimizi göstermek yerine biraz empati lütfen!
Açıktır ki, evetle hayırın hangisinin doğru olduğu üstteki resim misali altıyla dokuza nereden baktığımıza bağlıdır.
Yanısıra, evetin ve hayırın psikolojisini, kafa yapısını yabana atmamak gerektiğini düşünüyorum.
Evet, önce...
-Yerinde saymak geriye gitmektir gerçekte. Çünkü siz yerinizde sayarken ilerleyenler vardır. Dolayısıyla yerinde saymak, durumunu korumak bile bir miktar ilerlemeyi gerektirir.
-Eğer hayır kazanırsa bu on beş yıldır halkın reyiyle zirve yapan hükûmetin şahsinda siyasi istikrara ket vuracaktır bir biçimde.
-Devrimci ideolojik yapıların bir argümanı geliyor aklıma yine. İktidar olmak yetmez. Eski yapının kalıntılarını temizlemeksizin hakimiyeti tesis etmek ve dahi kalıcılığı sağlamak mümkün değildir.
-Askeri vesayet sistemi tökezledi, sendeledi, arada çöküp kaldı, hatta düştü kalktı, yeniden sersemledi fakat tamamen yok olmadı.
-Cumhuriyet rejimiyle 1960’dan günümüze uzayıp gelen darbeler, muhtıralar zincirini bir ve aynı şey zannetmemek gerekir. 1923 ayrı son yarım asrın gladio yapılanması ayrı. Atatürk’e değer vermek bir devrin cuntacı aydınları, brontozor profesörleri ve bunların uzantısı unsurlara da okey vermek midir? Ne münasebet efendim!
-Son haftalarda Avrupa ülkelerinde artan biçimde hayır propagandasına imkân verilip, evetin tanıtımına fırsat verilmemesi, dolayısıyla Avrupa ülkeleri Türkiye’de mevcut sistemi desteklerken, anayasal değişikliğe gidilmesine karşı çıkmaktadır, öyleyse anti emperyalist olmaksa evet
Peki ya hayır?
-Parlamenter sistemde zaman zaman teklemeler olsa bile başbakan ve cumhurbaşkanı denge unsurudur. Biri ak derken öbürünün kara demesinde hayır vardır bilakis. Sözgelimi hukukta klasik üçlüyü hep biliriz. Savcı- avukat-hâkim. Şimdi biri çıkıp desin ki, her kafadan ses çıkmasıdır bu. Anlamsız kaçmaz mı? Bilirsiniz ki, iddia, savunma, hüküm tez-anti tez- sentez misalidir. Bunun gibi ihtilaf doğuruyor denilen başbakan-cumhurbaşkanı sistemi bir nevi tahterevallidir. Şimdi parktasınız tahterevallinin bir yanına oturacaksınız. Diğer yanı boş. Hani bu tahterevallinin işlevi. Yoksa iki tarafa da aynı anda siz mi oturmayı düşünüyorsunuz?
- Sayın Cumhurbaşkanımız, daha hızlı karar almak istiyorum statüko imkân vermiyor demekte. "Bu dünya bir padişaha çok, iki padişaha dar gelir." Der Yavuz Sultan Selim. Kuşkusuz sözün bağlanışı, ikiye itirazdır. Ne ki, teke de şerh düşüyor inceden. E peki nasıl olacak bu iş; bir buçuk sultan mı olacak? Elbette değil. Kendisine hedef koyan bir cihangirin ihtiyat hudutlarını da hesaba katmasıdır usulca.
-Yine bir apartman düşünün yönetici diyor ki, bundan böyle size daha iyi hizmet vereceğim, yalnız bunu sağlayabilmem bir tek hususa bağlı, evlerinizin tapusunu benim üzerime geçirmeniz gerekiyor. Ki elim daha güçlü olsun.
-Nihayet, yıllarca ortak olduğu koordineli hareket ettiği bir devlet yapılanması için yanıldık, yanıltıldık diyen bir düşünce tarzına azami yetki vermeli mi gerçekten? İlk yıllar askeri vesayete karşı mücadele ederken konfor sağlıyordu gerçekte. Yoksa rahmetli Erbakan’ın rahle-i tedrisinden geçen kadrolar Gülen’in ne yere bakan yürek yakan olduğunu bilmiyor muydu? Hani, hoca Fetöyü yıllar önce anladı, hiç inanmadı bahsi. Niye dinlemedin hocanı? Köprüyü geçene kadar ayıya dayı dedim demiyorsun da, yok yanıldık, yok aldatıldık. Ya bu aldanan zümre bugün de aldanıyorsa, ilerde de farklı olumsuzluklarda yine aldandık derse.
-Avrupa’nın Türk ve müslüman düşmanlığı asırlara dayanır, bugün referandum yapmamıza bağlı bir durum değil bu. Sorunun özü şudur; yakın devirlerden itibaren Avrupa tek Avrupa yönünde bir çizgi izlemekte. Sınırlar ve milli kültürler muhakkak surette kalkar, kalkmaz. Ancak ekonomik düzlemde Avrupa kendi içerisinde artan biçimde klasik milliyetçilikten uzaklaşmakta. Ters orantılı biçimde dünyaya karşı ırkçılaşmakta. Nedeni basit aslında. Pastayı paylaşmak istemiyor. Birkaç asırdır demokrasiyle emperyalizm birbirine koşut gelişmektedir. Avrupa ne kadar diğer kıtaları sömürüyor kendi ırkına, halklarına o kadar refah sağlıyor. Dolayısıyla Avrupa’nın siyasi tercihlerine bakıp evet demek, gâvura kızıp oruç bozmak sözünü de akla getirebilir.
Efendim! Sözün özü
Kendimize gelelim dostlar: ancak ölülerin düşüncesi değişmez, yaşayan insanın düşüncesi değişebilir. Bugün kabul ettiği, tutkuyla savunduğu bir şeyi yarın reddedebilir. Son sözünü söylemiş, noktayı koymuş insanları mezarlıklarda ancak bulabiliriz. Oysa yaşayan insan değişebilir. Hani derim ki, senin ilerde ola ki kabul etmeyeceğin bir düşünceyle benim bugün amel etmemi istiyorsun öyle mi? Sen ilerde yanılmışım, pardon mösyö diyeceksin, ben de peki sir mi diyeceğim. Kuşkusuz tersi de mümkün. Benimde ilerde herhangi bir konuda düşüncemin değişmeyeceğinin garantisi var mı? Yok hiç kuşkusuz.
Öyleyse karşılıklı saygı lütfen...
L.T.