10
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1258
Okunma

Birçok sözlüğe baktım. Medreselerden falan bahsediyor. Ama bir tanım buldum.
Çömez :” Öğretmek için yetiştirilen kişi” diyor. Bu tanım tam da yazacağım yazıya göre. Biz Çömezi çok kullanırdık. Yeni mezun olmuş kişiye bizler TSK’de” çömez” deriz. Ona sahip çıkar yetiştiririz.Gözümüzde o kişi büyüyüp serpilecek taze bir fidandır.
Aradı:
“Ağabey zamanın varsa seninle görüşmek istiyorum.”
Güldüm.
“Niye güldün ağabey?”
“Bir gün size 24 saat. Bana 48 saat. Ben emekli olduktan sonra vaktim bollaştı.Size 24 saat yetmez iken, benim bir günüm geçmek bilmiyor. İyi ki şu Edebiyat Defteri var da beni mutlu ediyor. Okuyor, yazıyorum. Ben de zaman çok.”
“Ağabey ben de onu söyleyecektim. Seninle Edebiyat Defteri ile ilgili konuşmak istiyorum.”
Arayan genç Üniversite de öğrenci. Bizim sitede oturuyor. Hukuk okuyor. Yaz günleri bizler site bahçesinde oturur sohbet ederken, okul dönüşü bizlere hayran hayran bakar, sohbetlere katılmak istese de -uygun olmaz düşüncesiyle- gelmek istemezdi. Bir gün:
“Gelsene genç senin görüşlerinden de yararlanalım” deyip cağırdım onu.
Daha sonraları da sık sık katıldı aramıza. Kendisine laf düştüğünde bir zamanlar Erkan Yolaç’ın Evet-Hayır programında olduğu gibi sorulan sorulara “Makul ve mantıklı” cevaplar veriyordu. Site de oturanlar sevdik bu genci. Bir gün söz döndü dolaştı edebiyata geldi. Ona Edebiyat Defterinden söz ettim. Meraklıydı.
Geldi.
“Ağabey ben senin yazılarının yanında fırsat buldukça diğer yazıları da okuyorum. Ama ben bu yazılanları Face den okumak isteyince, tamamını okuyamıyorum ya bir reklam, ya da başka bir uyarı yazının tamamının okunmasını engelliyor. Teşbih yenindeyse; hevesim kursağımda kalıyor . Ben Edebiyat defterine üye olmak hatta orada yazılar yazmak istiyorum. Ne dersin?”
Çok mutlu olmuştum. Evet.Her işin bir çömezliği oluyormuş. Edebiyat defterine de bir çömez yetiştirmek bana nasip olacaktı.
“Çok iyi edersin. Seni deftere ikiyiyüzbin birinci üye olarak kaydederler.”
“O ne demek ağabey?”
“Çünkü bu sitenin ikiyizbin üyesi var. Sende ikiyüzbin birinci üyemiz olursun.”
“Tamam ağabey. Bana siteyi anlatsana !”
Edebiyat Defterinin Isparta şube sorumlusu edasıyla başladım anlatmaya;
“Önceden yazıyı planlayacaksın. Defalarca okuyacak çıkartmalar, İlaveler yapacaksın. – tamam, bu yazı oldu yayınlanabilir-kanısına varmadan yayınlamayacaksın. Uzun yazıp bıktırmayacak, dini-siyasi yazı yazıp küstürmeyeceksin. Favori yazar listen olacak. Onların yazılarını takip edip yorumlayacaksın. Belki zamanla engelleneceksin. Belki de engelli listen de olacak. Buranın bir edebiyat sitesi olduğunu bilir, dostluğa etik kurallara uyarsan, engellediğin olsa bile sen engellenmezsin.Zamanla okuyucuların, dostların artar. Sitemiz edebiyatın her dalına hizmet veren bir sitedir. Öyle ki; kendi tarzında anlamlı çizimleri olan karikatüristimiz bile vardır.”
Havamı bulmuştum. Daha neler neler demedim ki?
“Ağabey seninle bir uygulama yapalım mı? Nasıl yazı yayınlanır? Nelere dikkat edilir?
Açtım sevdiğim yazılarımdan birini.Ukalalıktan da geri kalmıyorum.”
“Bu yazım en az yirmi yorum almıştır. Haberin olsun.”
Yayınlanacak yazının türünü, arka fon rengini,metin rengini, görsellerden nasıl resim yükleneceğini, yazıyı kopyalamadan önce-kalın- tuşuna basmanın önemini, kopyala yapıştırı uygulamayla ilgili daha bir çok şeyi anlattım. Notlar aldı kendince.
Döndük yazıya.
İmleç kaydı. Hemen kitaplarla ilgili siyah bir perde indi yazının üstüne. Kaydırdık imleçi kurtardık yazıyı.
Yazı siyah beyaz. Zemin rengi yok. Geçtik yorumlara. Sadece on adet yorum var diğerleri yok.
Göz göze geldik. Gülümsedi.
“Hani ağabey zemin renkliydi? En az yirmi yorum vardı? Ne oldu onlara?”
“Sonra …Sonra görürsün onları. Bu sitenin yeni formatı.”
“Ağabey kızacağını biliyorum. Ama yine de söyleyeceğim. Bu senin yeni format dediğin eskiyi aratır olmuş. Ya sen kullanmasını bilmiyorsun. Ya da bu yeni format dediğin bilmeceye dönmüş. İzninle ağabey ben gidiyorum. Üyeliği düşüneceğim.”
Ben sitemize laf söyletmem.Ona istediği cevabı verememek beni çıldırttı.
“Üye olmuyormuş. Olmazsan olma. Bu site senin gibi neleri gördü. Sen ve senin gibiler olmasa da bu site hep ayakta”
“Ağabey olmayacağım demedim. Düşüneceğim dedim. Niye bağırıyorsun ki?”
Gönderdim onu. Ama düşününce haksız da değildi hani!
Televizyonda Survivor’ izleyenleriniz vardır mutlaka.Acun yarışmadan önce kazananlana vereceği ödülün kapağını açmadan soruyor:
“Açayım mı?”
“Şimdi mi?”
“İyi mi olur?”
Yarışmacılar hep bir ağızdan alkışlayarak bağırıyorlar:
“Aç.”
“Şim di.”
“İyi olur.”
Şimdi ben de yazar kardeşlerime soruyorum:
“Yöneticimiz Habib DAĞ bu yazıyı okusun mu ?”
“Biz eski formattan memnun muyduk?”
“Eski format yeniden uygulansın mı?
“Evet… Evet… Evet…”
Şakkk… Şakkk… Şakkk…
Ben bir şey demiyorum Habib Kardeş. Duyuyorsun “Evet… Evet…” lerle birlikte alkış seslerini
Haydi yazarlar, klavye başına…Yeni şiirler ve yazılarda buluşmak umuduyla.
[ kalin ]