5
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
917
Okunma

Bu gün(17.12.2016) lanet terör Kayseri’de yine can aldı. Daha bir hafta önce İstanbul’daki katliamın göz yaşları kurumadan yine gencecik bedenleri kara toprağa verdik.
Ben kendi adıma artık kınamıyorum terörü ve diyorum ki devamlı biz kınayacağımıza artık biz kökünü kazıyalım bu hainlerin, sonrasında kim kınayacaksa kınasın. Artık Türk Milleti olarak kınamaları biz değil başkaları yapsın.
Ve yine diyorum ki: Madem ki bu işler böyle yürüyor, madem ki tüfenk icat oldu mertlik bozuldu o halde biz de bozalım mertliği. Bu hainleri hangi ülke destekliyorsa biz de onların ülkesinde aynen böyle terör eylemleri yapalım. Üç buçuk baldırı çıplak uyuz itin yeşilli sarılı, kırmızılı bir paçavra için kendini feda ettiği bir dünyada yok mudur al bayrak için kendini feda edecek serdengeçtiler. ‘’ Madem öyle, işte böyle’’ Demenin zamanı geldi de geçmiyor mu? ‘’ Terör mü? Teröristi destekleyip ona her türlü maddi ve manevi desteği sağlamak mı? Alın size terör madem’’ Demek için ne bekliyoruz?
Haa savaş açarlar…Bir 11 Eylül yüzünden Afganistan’ ın anasını ağlattıkları gibi bizim de anamızı ağlatırlar? Görünmez ve sinsi bir düşmanla savaşacağımıza gözümüzün gördüğü düşmanla savaşırız hiç olmazsa.
Neyse…
İçimden geçenler bunlar ama hiç kimse nasılsa benim düşüncelerime göre yönetmiyor işleri…O bakımdan sizler de eğer beğenmediyseniz bu yazdıklarımı altmış üç yaşında, dört evladı olan, binlerce de manevi evladın babası, yüreği yaralı bir ihtiyarın saçmalıkları olarak kale almayın.
Evet…Bu gün yüz yıllardır bu ülkede bizlerle birlikte yaşadıkları halde, ceplerinde Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı kimliğini taşıdıkları halde bir Türlü Türk olamayanlara karşı nüfus cüzdanlarına göre bir başka ülkenin vatandaşı oldukları halde kendilerine Türk diyen insanlardan bahsedeceğim.
Bahsedeceğim insanlar İtalyan vatandaşı. Yaşadıkları yer ise Avusturya- İtalya sınırında Viyana’nın 300 Km Güneyinde bulunan cennet gibi bir kasabadır ( Üst soldaki resim )
Neden Viyana’nın 200 Km Güneyi dedim ? Çünkü anlatacağım olayın Viyana ile ilgisi vardır da o yüzden.
1683 Yılında Osmanlı Ordusu Viyana’yı kuşatmıştır. Ancak Sadrazam Merzifonlu Kara Mustafa Paşa bir türlü hücum emri vermemekte, Viyana’nın kendiliğinden teslim olmasını beklemektedir. Oysa hücum etse şehri düşürmesi işten bile değildir ama bir kültür ve sanat şehri olan Viyana’yı harabe haline getirmek istemez.
Bu arada on iki yeniçeri, Avusturyalılar tarafından kaçırılır ve esir edilir. İşte bu noktada sadrazam Merzifonlu, yeniçeriler içinde bulunan ve dört dili ana dili gibi konuşan Hasan adında bir yeniçeri’yi bu esir yeniçerilerin durumu hakkında bilgi almak ve Viyana’nın da aynı zamanda durumu hakkında bilgi edinmek üzere gizlice Viyana’ya girmekle görevlendirir. O ana kadar Osmanlı ordusunda oldukça başarılı işler yapmış olan Hasan, Sadrazamın huzuruna çıktığında ona şöyle hitap eder:
"Paşam, şu anki hâl ve şartlar kaleye hemen taarruzu gerekli kılmaktadır. Ok yaydan çıkmıştır bir kere, izin verin hedefini bulsun. Omzunuza konan zafer kuşunu göremiyorsunuz. Yüz binlerce askerin ve bir o kadar da şehidin beklediği zaferi murdar etme hakkına sahip değilsiniz. Son olarak demem o ki hemen hücuma geçmezseniz Allah sizi affetse bile şehitler affetmeyecektir!"
Kara Mustafa Paşa, bir yeniçerinin kendisine böyle hitap etmesine celallenir ve diğer yeniçerilerden çok daha iri ve heybeyli olduğu için ‘’Balaban’’ Diye anılan Hasan’ın idamına karar verir. Ancak Yeniçeri ağası Hasan’a kıymak istemez. Ellerini oldukça gevşek bir şekilde bağlar ve kaçmasına göz yumar.
Paşa da aslında Hasan’ın haklı olduğunu anlamış olduğundan bu kaçışa ses çıkarmaz.
Hasan, ordudan kovulmuş olduğu halde daha sonra Avusturya, Venedik, Polonya ( Lehistan) ve Papalık kuvvetlerinin birleşerek Osmanlı ordusuna saldırdığı ve bozguna uğrattığı o müthiş savaşa katılır ve savaşta yaralanır. Yaralı bir vaziyette yaklaşık 200 Km yol aldıktan sonra nihayet İtalya-Avusturya sınırına yakın bir yerde olan Moeana köyüne varır ve köyün çayırında atından düşerek boylu boyunca uzanır.
Bu sırada dağda kardeşi ile kuzu otlatmakta olan Mariana adında bir kız Hasan’ı görür. Önce biraz ürkse de yanına yaklaşır ve hayatta ama yaralı olduğunu görünce hemen köylülerine haber verir. Daha sonra Hasan, Mariana’ların evine taşınır ve orada tedavisi yapılır.
Kendisine bu kadar iyi davranan insanlar sayesinde tamamen iyileşen Hasan artık köyden ayrılmaya karar verdiği anda Alman Derebeyler köye gelip haraç toplamaya başlarlar. Hasan önce bu işe akıl erdiremese de itiraz eder. ‘’ Emeğinizi bu insanlara niçin veriyorsunuz’’ der.
Bundan sorası tam anlamıyla ‘’Yedi Samuray’’ filmi gibidir ama bu olayda yedi tane samuray değil bir tane yeniçeri vardır sadece.
Hasan, kendisine ‘’El Turco’’ Diyen köylülere bildiği tüm savaş teknik ve tatktiklerini öğretir. Bu arada Mariana ile evlenerek köyün damadı da olmuştur.
Derebeyler bir daha geldiklerinde haraç yerine havalarını alırlar. Böylece El Turco Hasan köyün kahramanı olduğu gibi artık o köyden ayrılmayı asla düşünmez ve köy halkını yavaş yavaş Türk geleneklerine alıştırmaya başlar.
Kısa süre içinde köyün en zengin insanı olduğu gibi haliyle köyde kendisinden bir nesil de oluşmaya başlar.
Aradan 333 sene geçmesine rağmen Moena köyü hâla Rione Turchia ( Türk Bölgesi) Olarak anılmaktadır.
Bu gün Rione Turciha’da her sene Türk kökenlerinin efsanevi kaynağını hatırlamak amacıyla sultan, harem kadınları, yeniçerileriyle sesli ve renkli bir şekilde karnaval düzenlemektedir. Karnavalda Moena kadınları, başörtülü, şalvarlı ve uçları yukarıya doğru kıvrık olan pabuçları giymiş Türk kadınlarına bürünürken; erkekler ise kılıçlı sultan, vezir ve gazilerin biçimine bürünmektedir. Ayrıca, her yıl Temmuz ayında Moena evlerinin pencerelerinden Türk bayrağı sarkıtılır. Böylece, “Rione Turchia” (Türk Bölgesi)’nin adı yaşatılmaya çalışılmaktadır."
Bölgenin daracık sokakları İstanbul sokaklarını hatırlatmaktadır. Moena meydanında Türk’ü tasvirleyen sakallı ve sarıklı bir büst bulunmaktadır. Büstün altında hilâlli bir çeşme yer almaktadır. Karnavaldaki görüntüler de bir ritüeli andırıyor olmalı. Çünkü Moena Türk Festivali’nde belediye başkanı dâhil herkes Türk gibi giyiniyor, yeniçeri kıyafetli askerler ortalıkta dolaşıyor. Festivalde, topluluğun en yaşlısı ’Sultan’ oluyor ve El Turco’yu temsil ediyor.
Moenalılar, Türk örf ve adetlerini öyle benimsemiş ki kız istemeye giden aile başlık parası bile veriyor. Bunun adına da ‘’ Töre’’ diyorlar. Köyden dışarıya gelin giderken ’Alabastia’ adlı bir tören düzenleniyor. Bu törende, gelinin dışarıya çıkabilmesi için sultanların izni gerekiyor. İzin toplantısı kız köyden çıkarken yapılıyor. Köyün büyükleri sultan, geri kalanlar ise bir Türk gibi giyiniyor.
Evet…Bu ülkede yaşadıkları halde Ermeni’den tutun da aklınıza gelebilecek her şeye kadar olabilen ama bir türlü Türk olamayanlara karşılık orada, ta İtalya’da bir köy var uzakta..Gitmesek de görmesek de o köy bizim köyümüzdür. Çünkü onlar Türk olmaktan gurur duyuyorlar.
Ne Mutlu Türk’üm diyene, Ne mutlu Türk’üm diyebilene…