- 683 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
GOLAMATROS....İKİNCİ BÖLÜM
En niyetinde otobüs; Zara’ya gelmişti. Sabahın o ilk saatleri olduğu için. Karanlık sanki bir çırpıda dağların ardına gizlenmişti.
Otobüs merkeze doğru yavaş yavaş hareket ediyordu. Adeta hiç kimse kımıldamıyor gibiydi. Bunun üzeri güneş yol kenarın süsleyen kavak ağaçların arasında seğirttirirken, tıpkı geniş kır-mızı kavisli bir ağızı sahipti. Ne kadar bakarsa baksın gür parlak bir ışık hayran bırakmıştı kendi-ne. Kavak Ağaç dallarının sallanışında beli ki hafifte bir rüzgâr esiyordu. Âmâ zaman zaman ani-den sertleşiyordu. Yeni çapalanmış ıslak toprağın kokusunu ise beraberinde getiriyordu.
Uzun sarmaşık dallarında ileri geri ötücü kuşlar da gagasını açarak yüksek sesle şakımaya şarkı-lar söylemeye başlamışlardı. Ayrıca gizli bahçelerde çiçekler kara toprak atlından milyon renge bürünmüşçesine yüzleri al aldı. Kısaca İlk bakışta küçük bir yer olsa da. Daha çok sahil kesimini andıran evleri yer yer yeni binaların da yükselmiş olduğunu gördü.
Yol kenarında genelde renk renk traktör ve tarım araçlar park edilmişti. Traktörlerin çokluğu-nun nedeni burada çiftçiliğin çokça yapıldığını ilk akla getirdi.
İnanılmaz doğası ile otobüs Merkeze doğru yöneldikçe küçük çarşısı dikkatini çekti. Her şey açık beli ki, bura da hırsızlık olayı yok. Keza meyve kasaları dışarıda üzerlerine, sadece branda çekilmiş hiçbir dükkânda koruma amaçlı bir kepenk hemen hemen bulunmuyor. Dağların etek-lerinde ise evler bahçeler iki yakayı birleştiren uzun bir köprü bilindiği gibi Kızılırmak’tı. Zara’nın belinde gümüş bir kemer misali pırıl pırıl akıyordu.
Sabahın pekte rahatı kaçmamış yol yorgan derdinde olanı aradı gözler. Lakin tek tük insanlar evlerin bahçe kapsından durmuş İstanbul’dan gelen otobüste misafirlerini bekliyor olabilirler mi?
Melani, Birini bekleme hissini ölçüp biçerken o arada içini garip bir hüzün kapladı. Nedeni ise şu ana Hislerinin arkasına düşmüş ve yolunu kayıp etmiş bir yolcu idi.
Otobüs bir turna misali süzüle süzele küçük bir garajda durdu. Son durak olduğu için küçük kalabalıklar olurken otobüslerin çevresinde oda hemen bitiyordu.
Melani elinde küçük çantası ulu bir sessizlikle baş başa kaldı. Bir an, olduğu yerde duraksadı. iyide nereye gidecek; neden bir bekleyeni yoktu. Az biraz sağı solu incelikten sonra çantasında not defterini çıkarıp terminalde ilk gördü kişiye çekine çekine yaklaştı.
-Günaydın amca size bir adres sora Bilir miyim? Dedi. Mahcup bir sesle.
Adam az bir duraksadı. Onu aşağıdan yukarı, yukardan aşağı bir iki kere süzdü. Ve gülümseyerek
-Hoş geldiniz hanımefendi. buyurun sorun tabi ki
-Ben can gıda diye bir dükkânı arıyorum ve yakın mı buraya? Dedi.
-Ha! Evet, yakın hemen sağdan çıkın direk Aysel ebenin çeşmesine varmadan; üçüncü (dördün-cü)dükkândır.
Melani içi rahatlamış ve gülümseyerek
- Teşekkür ederim. Lakin sabah daha erken açık mıdır acaba?
-Elbet açıktır dur! Dur! Hele, ben gelem buralar küçük yer, ama karıştırsın çıkaraman sen.
Adam bir iki adım önde giderken melani ise küçük çantasını koluna takıp onu takip etti. Ve çok geçmeden can gıdaya geldiler.
İçerisi gayet düzenli hemen hemen her çeşit yiyecek içek olduğu dükkândan adam önde o ar-kasından içeri girdiler. İçeride ise kahvaltı telaşında olan orta yaşlı boyu posu yerinde kalıpça iri İsminin Aziz Bey, olduğunu sonradan öğrendi melani,
Ve bir yandan sabah sabah taze demlediği çayı bardağa doldururken; hazırladığı kahvaltı sofra-sına buyur etti kendisine eşlik eden adamı ve Melani’yi.
İşte şimdi güven kalelerinin kimlerin inşa edip evrene yaydığını burada şahit oluyordu. Hiç ta-nımadığı bir yerde idi. oysaki birkaç saat önce beni karşılayanın olmayışını içinden sarıp sarma-larken gördüğü bu ilgiden mahcup olup yanakları pespembe olmuştu.
Düşüncelerin bir gelip diğerine soluklanma payı bile vermesi onun için zaman kaybı olduğu ortamının kendisini rahatlatmasına izin vermeli artık.
Aziz bey ısrarlar melani sofraya oturmasını bekliyordu.” buyurun hanımefendi. Kaynananız sizi seviyormuş “dedi.
Melaniye rehberlik eden adam ise, Bir tabure çekip kahvaltı masasına hemencecik geçip, otur-manın telaşını yaşadı bir an.
“Anam Açlık ise fena bir şey “dedi. Evet, açlık fena bir şey ama düşüncelerin düğümlediği ye-me içme isteği ve kafasının karışıklığı bir neden değil milyon neden saydırır insana.
Melani ise Yol boyunca bir lokma boğazında geçmemenin verdiği halsizlikten olsa gerek fazla dayanmadı ısrarlarına hemen oda bir tabure çekip oturdu.
Soracaklarını az ertelemesi gerekiyordu…
Aziz bey, sıcak ekmeği taze peynirden soluk almadan yerlerken sofrasına konuk olan bu kızı da çokça merak ediyordu. Acaba kimdi neden gelmişti.
Ve elindeki çay bardağını usulca masaya bırakıp, birçok benzerinin tersine kibarca söze girdi.
-Peynir güzel mi bari? Dedi
Melani ise Dışarıdaki gelen seslere kulak verirken. İçini çekti derin derin ve nazikçe gü-lümsedi.
-Süper bir tadı var.
Aziz bey:
-Evet, öyledir. Helal hoş olsun ve hangi rüzgâra buralara attı diye sorsam mı?
Kısacık güldü melani,
-Umutların yırtık bir pabucu varmış? Sonra bu pabucu alıp, yamamaya uğraşalım derken. Anlayacağız yıllar geçmiş: bende o geçen yılların telafisi var mı? Ayrıca ne yapa bilirim diye buralara geldim.
Aziz bey, başını iki yana saldı. Ve yumuşak bir sesle “hanım efendi telafisinin olup olma-dığını bilemem sizin öncelikle kimi kimleri aradığına bağlıdır “dedi.
Gergin görünen melani kesik kesik kahkahalar attı.
-İşte dediğiniz gibi o ve ben gri bir metal üstündeki çizikler gibi yıpranmanın acısını burada çözeceğiz belki de?
Aziz bey:
- İki farklı dille yapıla gelen ama her ayrışmada. İnsan metalik bir obje olaydı keşken!
Aziz beyin, bu kararsız olan, ses tonu, Melani’yi fazlası ile ürkütmüş idi. Nezaketten de olsa gülümsemeye çalıştı.
Kendi aleyhinde. Arayışının nasıl sonuçlanacağını, bilmemekle beraber suskunluğu yete-rince üstelendiğini fark etti.
Üstündeki dalgınlık birden uçup, gitti!... Ve sesini bir tık yükseldiğini de, hiç umursa-madı dedi ki
-Yerin yedi katı sağıra şartlanınca dilim bir o kadar keskindir. Anlayamadığım anlatama-dığı İletişimin ters tepki yapacağından korkmamdır.
Aziz bey:
-Hayır, hayır biz gayet iyi anlaşıyoruz. lakin siz bir noktada tutuk davranıyorsunuz. Net-leşen sorulara bir cevap verseniz kanımca daha da iyi anlaşırız bizi.
-Eh… Öyle gibi
Niçin geldiği konusu da içinde var olan karasızlık, melanin ruhunu ele geçirse de. Yakışı-şız olan bu konunun uzadığını fark etti. Karşısında onu can kulağı ile dinlemeye hazır olan adama karşı sessizleşti. Bir o kadar da küçüldü. Hafif soğumuş demli çayından bir yudum alıp ve sözlerine devam etti.
-Doğrusunu isterseniz bende tam olarak neye geldiği mi bilmiyorum? El ayağı gitmeler niyetsizdim yani koca bir hiç ile yola çıkma fikri kadar. En çok geliş nedeni ise eski bir mektup zarfı elime geçmesi. Ve bu sizin dükkânın adına gönderilmeye çalışılmış.
Aziz bey:
-Çok zayıf bir kanıt olduğunu söyleyemem elinizdeki o mektup zarfının. Ayrıca eskiden köylerin mektupları köylülerin alış veriş yaptıkları dükkânların adresine gelirdi. Bende çok iyi hatırlıyorum.
Melani başını saldı.
-Evet, Yıpranmış bir mektup zarfından yola çıkarak. Buraya kadar geldim.
Aziz bey:
-Kime, köy adı falan yazıyor muydu?
-Hayır, yazmıyordu: sadece içinde on iki tane tarla ve bina tapusu var idi.
-Tapu derken?
-Evet, bildiğimiz tapu işte
-O kolay yarın tapu dairesinde nereye ait olduğunu bulursunuz
-Umarım
Aziz bey, düşünceler daldı. Bunun asi bir gençlik hevesi olduğunu düşünmüştü o an. melanin umutlarını da kıracak her hangi sözcükten de itina ile kaçındı. Âmâ birini bekliyor gibisinden o yana buyana birkaç kez bakındı. Her halinde beli ki titiz bir beydi. Sağ soluna çeki düzen verip, gelen müşteriye bir çırpıda sigar ve para üstü verip, yarım bıraktığı çayını yudumladı.
Kısaca melaniye dikkat kesilmişti. Ona ise çaktırmamaya gayret ediyorken yarım kalan sözlerini aynen şöyle tamamladı.
Aziz bey:
-Yok, yok umutsuzluğun pabucu delik olsa da fikirler çelik iğnedir hemen hal olur me-raklanmayın siz dedi.
Gülüşün sermayesi olan gamzeleri daha da belirginleşti melani de. Biraz heyecandan olsa gerek elleri hedeften kaçan ceylan misali: bi süre sabitleşmenin ne derece dengesini koruyacağını anlamamıştı. Hafifçe başını saldı.
-Teşekkür ederim.
Aziz bey, kendini bu yardım severliğinden dolayı iyi his ediyordu. Kahvaltı masasını to-parlayıp, işinin başına geçti. Melani ise gözü dışarda. Gitmek istiyordu ama nereye? De-yip kıvranırken birde oturduğu tabureden ayağa kalktı.
“Pardon Aziz Bey “dedi
-Ben burada acaba kalacak bir otel bula bilir miyim?
Aziz bey:
-Evet, burada üç otel var. Lakin sizi bizim cem evinin misafirhanesinde de ayarlıya bili-riz tabi isterseniz.
-Cem evi nasıl olur. Beni oraya konuk ederler mi?
- Tabi ki neden olmasın
-Tamam, ben hiç olmasa az çevreyi dolaşayım. Gezilecek yerler var mı diye?
Aziz bey;
-Hiç tahmin edemeyeceğiniz kadar güzel yerler var burada. Rahat olun kayıp olmazsınız………..devam edecek sami hocam:)
YORUMLAR
Harikasın Bacııııı!!! Sanki Zaraya gittim ve o Aziz Bakkal ile konuştum.
Yalnız Melani kim anlayamadım?
Mecburen diğerini bekleyeceğim.
Selam ve saygılarımla.