14
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
1802
Okunma

1994 yılında vefat eden annemi İstanbul- Alibeyköy Mezarlığına defnettik. O yıllarde ben İstanbul dışında öğretmen olarak çalıştığımdan sık sık annemin mezarını ziyarete gidemiyordum tabii olarak. Kaç sene sonraydı hatırlamıyorum bir Kurban Bayramının ilk günde gitmiştim yıllar sonra.
Evet..Yıllar sonra annemin mezarını ziyarete gittiğimde baktım hemen yanı başındaki mezarda bir pkk bayrağı vardı. Öfkeyle o paçavraya doğru hamle yaptığım anda niyetimi anlayan abim kolumdan tuttu. ‘’Aman ha ! Sakın böyle bir şey yapma. Etrafta bir sürü köpekleri var bunların. Anında yok ederler seni’’ Diye uyardı. Sonra etrafıma baktım, daha pek çok mezarda vardı pkk bayrağı. Mezarlığa girerken dikkatimi çekmemişti ama çıkarken gördüm ki hemen girişte de üzerinde uzunca bir kitabesi olan bir başka örgütün militanına ait oldukça gösterişli bir mezar daha vardı. Yani âli ve yüce devletimiz bu hainlerin normal vatandaşlarımızın mezarlığında bir mezarları olmasına izin verdiği gibi mezarlarında bile örgütlerinin propagandasını yapmalarına izin vermişti.
Dahası da var…
Seneler önce Akdeniz Bölgesinde yapılan bir operasyonda gebertilen pkk lı teröristler görev yaptığım Manavgat ilçesine oldukça yakın olan Serik ilçesinde toprağa verilmek istendi. Serik Ovası Bozkurt yuvasıydı oysa. Haliyle Serik halkı ayaklandı. Sonrasında o leşler oraya gömüldü mü gömülmedi mi bilemiyorum ama yıllar sonra gördük ki artık pkk cenazeleri devletin ya da belediyelerin resmi araçlarıyla hastane morglarından alınıp özel pkk mezarlıklarına törenlerle taşındı. Cenaze törenlerinin yapılmasına, hatta cenaze namazlarının kılınmasına ses çıkarılmadı. Dahası bazı terörist cenazelerinde milletin(!) vekilleri de arz-ı endam eyledi.
Ülkede bir sürü hain geberdi gitti ama ‘’Hainler Mezarlığı’’ Diye bir kavramımız yoktu.
15 Temmuz 2016 tarihinde gerçekleştirilen darbe girişiminden hemen sonra bir karar alındı: Bu darbe girişimi sırasında ölen darbeciler için dini tören yapılmayacak, yani cenazeleri yıkanmayacak, kefenlenmeyecek, cenaze namazları kılınmayacak ve onların mezarlarında bir mezar taşı olmayacak. Bir hayvan leşi gibi bir çukura sallanacaklar.
İyi de nerede gömülecekler?
İstanbul Belediyesi bunun için bir yer buldu: Tuzla ilçesi sınırlarında sahipsiz hayvanlar için kurulan barınağın olduğu alan.
Bu alana bir levha da kondu ‘’ Hainler Mezarlığı’’ diye ve ilk olarak da Acıbadem Muhtarını şehit eden hain Yüzbaşı Mehmet Karabekir’in cenazesi bu mezarlığa gömüldü.
Daha sonra Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’in fetvası ile o tabela - hainlerin ailelerinin rencide olacağı- gerekçesi ile kaldırıldı. Kaldırılmasına kaldırıldı ama o yerin adı ‘’ Hainler Mezarlığı’’ olarak belleklere kazınmıştı bir kere.
Şimdi ana mevzumuza ve bu yazıya niçin böyle bir başlık attığıma gelelim:
Benim bu Edebiyat Defteri sitesinde gizli bir hayranım (!) var. Ben ne yazmışım, kimin hangi yazısına ne gibi bir yorum yapmışım mutlaka takip eder beni. Hoşt desen de, kışt desen de bir türlü etrafımda dolanmaktan vazgeçmez. Oysa bir centilmenlik anlaşması yapmıştık: O benim ceza sahama girmeyecekti ben de onun.
İşte bu gizli hayran(!) bir arkadaşın yazısına yapdığım yoruma ‘’ Askerlik yapmamış bir adama askerlikle ilgili izahatta bulunarak kendinizi yormayın. ‘’ Diye yazarak beni işaret ediyor, sanki askerlikten kaçmışım gibi bir algı yaratmaya çalışıyordu mercimek kadar beyniyle...Neyse. Bu kısım önemli değil benim için. Evet askerlik yapmadım. Evet bir asker karavanasına kaşık sallamadım. Ayağım sakattı o yüzden…Yani askerlik yapmadım değil, askerlik yapamadım. Aradaki farkı bu vücudu sağlam ama beyni sakat vatandaşa anlatabilmek tabii ki nâ mümkün.
Dedim ya o kısım önemli değil. Ama bahsi geçen arkadaşa ‘’ Üstadım yanlış yapmışsınız. Burada 15 Temmuz öncesini sorgulamak yasaktır ! ‘’ Diye yazıp aslında kendi korkaklığını ortaya koyarken öte taraftan ‘’ Hadi gel de kaşı ! Sen de o g.t var mı ?’’ Diye bana posta koyuyordu.
Hemen belirteyim: Benim cesaretimin kaynağı g.t değildir. Ama öyle anlaşılıyor ki bahsi geçen gizli hayranımın(!) cesareti g.tünden kaynaklanıyor. Öyle olmasa altmış iki yaşında sakat bir insana posta koyarak cesaret gösterisinde bulunmazdı herhalde.
Ana mevzudan uzaklaşmış gibi görünsem de aslında ana mevzudayım. Çünkü konu cesaret meselesi. Hazretin cesaret edemediği şeyi ben söylüyor ve öyle 15 Temmuzdan önce değil, 15 Temmuzdan sonra ‘’ Eğer bu doğru ise sizin müslümanlığınızın da, hukukunuzun da, adaletinizin de, vicdanınızı da içine sı…’’ Diyorum. ( Site kuralları gereğince bazı kelimeleri tam yazamasam da anlayan anlamıştır o son kelimeyi.)
Kime mi diyorum: Ucu kime kadar uzanıyorsa herkese, her kurum ve kuruluşa diyorum. Peki neden ‘’ Eğer doğru ise diye bir şerh koyuyorum?’’ Önce onu açıklayayım:
Daha iki gün önce ‘’ Bayram değil Seyran değil Sami Hoca niçin yazdı bu yazıyı’’ Başlıklı bir yazı yayınlamıştım. O yazıda bir resim vardı. Resimdeki şahıs güya araç takip sistemi ile tankları uydudan hareketsiz hale getirerek darbenin seyrini değiştirmiş bir profesördü. Oysa araştırınca adı geçen kişinin bir kimya öğretmeni olduğunu, hakkındaki bu paylaşımdan -belki- haberi bile olmadığını gördüm.
Şimdi acaba yine birileri bizleri - son zamanların gözde tabiriyle- trollüyor muydu? Çünkü sosyal paylaşımlarda maalesef böyle trollemeler ya da kasıtlı, özel amaçlı haberler oldukça çok dolanmaktaydı. Bu sefer de dolanan haber yine bir öğretmenle ilgiliydi.
Bu öğretmen bir braştaşımdı. Yani Tarih öğretmeni… Görev yaptığı okul da oturduğum ilçede yani Ümraniye’deydi. Ümraniye Atatürk Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi Tarih Öğretmeni olan Gökhan Açıkkollu’dan bahsediyordu haber. Daha doğrusu haberler ( Çok sayıda haber vardı değişik kaynaklarda.)
Öncelikle araştırdım: Ümraniye Atatürk Teknik ve Endüstri Meslek Lisesinde Gökhan Açıkkollu diye bir öğretmen var mıydı? Evet vardı.
Onunla ilgili habere gelince: Bir değil pek çok sosyal paylaşım sitesinde bu arada bazı gazetelerin ( Ki Akit gazetesi bile var aralarında) İnternet sayfalarında da Gökhan Açıkkollu’nun haberi verilmekteydi ve haber aynen şöyleydi:
İstanbul Ümraniye Atatürk Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi Tarih Öğretmeni Gökhan Açıkkollu, darbe girişiminin ardından başlatılan FETÖ/PDY soruşturmasında, geçen 23 Temmuz’da gözaltına alındı. Gökhan Açıkkollu, iddiaya göre gözaltında iken ilk olarak 28 Temmuz günü fenalaştı. Ambulansla, Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne kaldırılan Açıkkollu, tedavisinin ardından doktorun verdiği ‘’ Nezarette kalmasında bir sakınca yoktur.’’ Raporuyla tekrar sorgulanmak için Emniyet Müdürlüğü’ne getirildi.
Gökhan Açıkkollu şeker hastasıydı ve emniyete alındıktan ancak 3 gün sonra ailesi ilaçlarını ulaştırabilmişti.
Öğretmen Gökhan Açıkkollu, 5 Ağustos günü emniyette yeniden fenalaştı ve yine ambulansla hastaneye kaldırıldı. Ancak doktorların tüm çabasına karşın kurtarılamayarak yaşamını yitirdi.
Zavallı Gökhan öğretmenin ve ailesinin çilesi bitmemişti. Yani benim ‘’ ‘’ Eğer bu doğru ise sizin müslümanlığınızın da, hukukunuzun da adaletinizin de vicdanınızı da içine sı…’’ dediğim kısım olayın bu kısmı değil.
Diyeceksiniz ki: ‘’ Hocam ! Adam tam on üç gün sorguda kalmış ve ölmüş. Senin tepkin buna değilse neye? Bir insan öldükten sonra daha ne olabilir ki?’’
Maalesef asıl olanlar öldükten sonra oluyor. Buyurun:
Adli Tıp Kurumu’nda yapılan otopsi ardından öğretmen Gökhan Açıkkollu’nun cenazesini teslim alan ailesi İstanbul’da toprağa veremedi. Öğretmenin babası Ayhan Açıkkollu, "Oğlumun cenazesinin OHAL nedeniyle İstanbul’da defnedilmesine izin verilmedi. Yine de defnedileceği taktirde Ballıca’daki ’Hainler Mezarlığı’na, her hangi bir İslami koşul yerine getirilmeden pazartesi günü defnedileceğimiz söylendi" dedi.
Evet… Henüz sadece sorguda olan, kendisine hiç bir suç yüklenmemiş olan bu vatandaşımıza ‘’ Evladınızı Hainler Mezarlığına - hiç bir dini vecibe yerine getirilmeden- gömebilirsiniz ‘’ Deniyor.
Ama olay hâla bitmiş değil…
İstanbul’da toprağa verilemeyen öğretmen Gökhan Açıkkollu’nun cenazesini ailesi-Cenaze aracı da verilmediği için- kendi araçlarıyla teslim alıp, memleketleri Konya’ya götürmek üzere yola çıktılar.
Cenaze nihayet Gökhan Açıkkollu’nun eşinin memleketi olan Konya’nın Ahırlı İlçesi’ne bağlı eskiden köy olan Büyüköz Mahallesi’ne getirdi. Getirilmesine getirildi ama bu sefer de defnedecek imam bulamadılar. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın, darbe girişiminde bulunanların cenaze namazının cami imamları tarafından kılınmayacağı talimatı nedeniyle Açıkkollu’nun cenaze namazını kıldıracak imam da yoktu.
Gökhan Açıkkollu darbe girişiminde bulunmuş muydu? Belli değil… Öyle olsaydı hapse atılması gerekirdi. Halbuki nezaretteydi.
Hiç kimsenin aklına ya da vicdanına ‘’ Yahu bu adam henüz bir ceza almamıştı. Ya Fetöyle ya da herhangi bir örgütle alakası yoksa?’’ Diye bir soru gelmiyordu ki aha da açık açık, korkmadan yazıyorum: Dinsiz imansız, sünnetsiz Ermeni piçi pkk lıların cenazesine bile imamın gittiği bir ülkede kesinlikle ‘’ İmansız’’ Diyemeyeceğiniz bir insanın cenaze namazının kılınmaması, dini vecibelerinin yerine getirilmesine izin verilmemesi ne Müslümanlığa ne de insanlığa sığar.
Doğrudan doğruya 15 Temmuzdaki Darbe girişimi sırasında gebertilmiş olanlar için Diyanetin bu kararı tamam ama ondan sonraki aşamada artık cenazemiz musalla taşına konduğunda tabutta yatan şahsın Fetöcü olup olmadığını da kanıtlamak zorunda mı kalacağız? Yani İmam ‘’ Nasıl bilirdiniz?’’ Diye sorduğunda ‘’ Vallahi billahi Fetöcü değildi’’ Diye şahitlik etmemiz mi gerekiyor? Her günahkarın namazı kılınmayacak ise memlekette namazı kılınacak Müslüman bulamazsınız ki tekrar edeyim Gökhan Açıkkollu’nun bir günahkar olup olmadığını bile bilmiyoruz.
Devam edelim:
Açıkkollu’nun cenaze namazı, yaklaşık 40 kişinin katılımıyla mahalle sakinlerinden Mehmet Öztürk tarafından kıldırıldı. Gözaltında fenalaşıp ölen öğretmen Gökhan Açıkkollu, Büyüköz Mahallesi Mezarlığı’nda toprağa verilirken, mezarlığa yakınlarından başkasının girmesine de izin verilmedi.
Şimdi bir kere daha yazıyorum: Eğer yukarıda yazdıklarım yine birilerinin trollemesi değilse. Yani Gökhan Açıkkollu adlı meslektaşım aynen böyle bir muameleye tâbi tutulmuşsa ‘’ BEN SİZİN MÜSLÜMANLIĞINIZIN DA, HUKUNUZUN DA, ADALETİNİZİN DE, VİCDANINIZIN DA İÇİNE SI…
Ha.. Eğer böyle bir şey asla olmadı da ben sazan gibi avlandıysam o zaman Türkiye’de ne kadar insan ve sair canlı varsa onlar benim beynime aynı işlemi yapsınlar, tabii ki ben tüm vatandaşlarımdan tek tek özür diledikten sonra.
Ama maalesef bu sefer sanırım haber doğru. İsterseniz şu linkteki videoyu seyredin yorum yazmadan önce.
www.milliyet.com.tr/Milliyet-Tv/video-izle/Esinin-memleketinde-imamsiz-gomuldu-gLCsqG1zOoBY.html
Ha..Bu arada: Gökhan Açıkkollu’nun gözaltındaki ölümü ile ilgili olarak İstanbul Cumhuriyet Savcılığı soruşturma başlatmış. Bakalım Diyanet İşleri Başkanı da ‘’ Ulan ben size darbeye bilfiil katılıp ölen hainlerin cenaze namazı kılınmayacak, dini tören yapılmayacak diye talimat göndermiştim, henüz suçu sabit olmayan bir insanın değil. Geri zekalı vicdansızlar.’’ Diye bir açıklama yapacak mı?
Soruşturmadan ne sonuç çıkar, Diyanetten bir açıklama olur mu bilemem ama hani bir laf vardır: ‘’ Ba’de harabü’l Basra’’ Basra harap olduktan sonra, yani iş işten geçtikten sonra bir faydası olur mu dersiniz?
Evet..Ortada bir sürü resim, bir sürü video var ama bir o kadar da puşt var maalesef. O yüzden yine de her şeye rağmen ‘’ Eğer öyle ise’’ Şerhini koyarak noktalıyorum.
RESİMLER:
1- Öğretmen Gökhan Açıkkollu ve öğrencileri
2- Öğretmen Gökhan Açıkkollu’nun cenazesi için gösterilen – tabelası daha sonra kaldırılsa da- ‘’ Hainler Mezarlığı
3-Gökhan Açıkkollu’nun tabutu - eşinin köyündeki- mezarına taşınıyor.
4- Gökhan Açıkkollunun mezarı ve başında dua eden yakınları.
5- PKK’li Şaziye Saydut (Nuda Mardin) ve Murat Topaloğlu’nun (Amed Bingöl)cenazeleri İstanbul Yenibosna’da Adli Tıp Kurumundan alınırken.
6- Pkklı Ramazan Beyazpirinç’in cenaze namazı
7- Bir pkk mezarlığı
8- Bir başka pkk mezarlığı.