4
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
1501
Okunma

Eveeeeet. Çok şükür bitti Ramazan.
Çok şükür diyorum çünkü daha gelişi ile başlamıştı bazı vatandaşlarımızın karın ağrıları.
Daha Ramazan girmeden günler önce Türkiye’yi Ramazan ayında oruç tutanların, oruç tutmayan avına çıktığı bir ülke olarak gösterme telaşları başladı. (Hatta yanılmıyorsam oruç tutanlar böyle bir kelle avına çıktıkları Taksim’de baya bir kelle koparmışlardı(!)
- Eyvaaah, Ramazan geldi. Artık Müslümanlar her köşe başında mesela bir sokakta sigara içen döverler.
-Eyvah Eyvah. Ramazan geldi ya, şimdi bu oruç tutan yobazlar üstümüz başımız sigara kokuyor diye bizi döverler.
-Eyvah anasını satayım. Bu gösteriş için oruç tutanlar artık gösteriş için sahurlarda davul çaldırır bizleri uykumuzdan ederler. ( Oysa neredeyse hepsi o saatlerde bilgisayar başındadır.)
Hani olur da benim gibi Ramazan Aylarında, iftar vaktine kadar ceza sahasına girilmesi yasak olan bir vatandaş işte bu yukarıdaki ‘’Eyvah’’ çılardan birine kazara ‘’ kardeşim oruç tutuyoruz şurada. O lıkır lıkır içtiğin suyu herkese göstermeden içmen mümkün değil mi?’’ Dedi. Aha da ayvayı yediğinizin resmidir. Artık ne zavallı vatandaşın - oruç tutmadığı için- gözünü oyduğunuz kalır ne yerlerde saçlarından sürüklediğiniz.
İşte o bakımdandır ki ben Ramazının gelmesine ‘’Eyvah’’ , Gitmesine ‘’ Çok şükür’’ derim hep.
Ramazanın gelmesine ‘’Eyvah’’ Dememin iki önemli sebebi daha vardır ki birini sık sık dile getirmiştim: Şu iftar ve Sahur programlarında hocalara sorulan sorular.
Mesela geçenlerde sordu bir bayan:
-Hocam ! Benim kardeşim bir kaç gün önce trafik kazasından öldü. Öldüğü gün oruçluydu ama kaza olduğu anda su içirmişler. Hocam! Şimdi sorum şu: Kardeşimin orucu bozuldu mu? Eğer bozulduysa öteki aleme 60 gün borçlu olarak mı gitti? Eğer borçlu gittiyse onun borcuna karşı fideye verebilir miyiz? Haaa. Bir de hocam ! Eğer o suyu zorla içirdikleri için orucu bozulmadıysa bunun ahirette mükafaatı nedir?
Bir hafta olmamış kardeşi öleli, vatandaşın işi gücü bırakıp başka bir şekilde sorup öğrenmesi mümkün değilmiş gibi canlı yayına bağlanabilmek için gösterdiği gayrete dikkat ediyor musunuz? Yahu kardeşin ölmüş be mübarek. Çok merak ediyorsan git Müftülüğe sor.
Kardeşi öleli bir hafta olan bir insanın evinde nasıl tv açabildiğini de anlamam ya o da ayrı bir konu.
İşte böyle saçma durumlar sebebiyle Ramazan gelirken ‘’ Eyvaaah. Ramazan geliyor’’ Derim ben.
Bir sebep de işte bu ‘’ Aman Ramazan gelsin de İslama, dine, imana, hacıya, hocaya bol bol giydireyim’’ Diye dört gözle bekleyenler vardır. Hele bir de bunlar böyle mazlum pozlarına bürünüp ‘’ Yolda sigara içtim, mollanın biri satırla peşime düştü’’ havaları estirmezler mi, resmen uyuz olurum. İşte bu tipler sebebiyle ‘’Eyvaaaahhh Ramazan geliyor ‘’ Derim.
Başka yerleri bilmem ama İstanbul’da, benim sık sık gittiğim semtlerde hiç de öyle oruçsuz avına çıkılmaz. Tam tersine mesela tüm Ramazan ayı boyunca Kadıköy’de barlar sokağı Ramazan Ayı öncesindeki canlılığından ve hareketliliğinden en ufak bir şey kaybetmedi. Esas itibariyle insanların gelip geçtiği caddelere masa atılamayacağı halde her bar ya da içkili mekanın masa-sandalyeleri dışarıdaydı ve ne yiyene ne içene hiç kimse hiç bir şey demedi. Kadıköy’den Bostancı’ya, Maltepe’ye, Kartal’a, Pendik’e kadar hep böyleydi.
Ramazan ayı geldiğinden özellikle mi yoksa havalar ayın ortasından itibaren iyice ısındığından mı bilemiyorum bayanlar adeta meme-mestan ortada dolaşmaya başladı. Bir Allahın kulu ‘’ Hanım hanım ne bu kıyafet? Ramazan ayındayız. Biraz daha kapalı bir şeyler giyemedin mi?’’ demedi.
Bakırköy’de de durum farksızdı.
İşin doğrusu Eminönü’ne inmedim. Ama sanırım balık ekmekçiler çalışıyorlardı yine.
İstanbul’un mutaassıp ilçelerinden biridir yaşadığım yer olan Ümraniye. ille velakin Ümraniye Çarşısında bile kafelerin çoğu açıktı, sokaklarda insanlar serbest serbest oruç yiyordu.
Hatta komik mi desem, traji komik mi desem bilemiyorum, kesinlikle eminim ki kendi memleketinde sokakta oruç yiyen birini gördüğünde en azından yanındaki arkadaşına ‘’ kellesine sı.tığımın gavati. Orucunu yiyir utanmadan’’ Diyecek tipte bazı köylü vatandaşlar da kılıklarına, kıyafetlerine başlarındaki ehramlara ( Erzurum işi mahalli örtü ) bakmadan oruçlarını rahat rahat yiyorlardı.
Daha da ilginci: Ak Partili bir belediye olmasına rağmen Ümraniye’de bazı belediye işçilerinin sokakta açık açık oruç yediklerine şahit oldum. Kısaca öyle korkulduğu gibi, daha doğrusu tırışkadan bir korkunun yaratmaya çalıştığı gibi değil… Millet laikliği özümsemiş. Kimse kimsenin yediğine içtiğine karışmıyor. Ama ‘’Eyvaaah Ramazan geliyor, Bu şeriatçılar bizi kesecek’’ Diye yaygara yapanlar aslında birilerinin birilerine saldırmasını bekleyip duruyorlar. Daha doğrusu bunun için kışkırtıyorlar.
Yani ‘’ Eyvaaaah. Ramazan geldi. Artık Oruç tutanlar bize ne eziyetler edecekler, ne eziyetler…’’ Diyenlerinki aslında terbiyesizlik, iki yüzlülük ve tabii ki İslam Dini karşıtlığından başka bir şey değildir.Kimse kimsenin oruç tuttuğuna da, orucunu yediğine de karışmıyor. ( Tek tük istisnalar hariç ) Oruç tutanın, oruç tutmayana verdiği tek rahatsızlık sahur vaktinde çalınan davullardı ki aynı mahallede olmakla birlikte siteler civarındaki eski sokağımda davul çalınmazdı. Siteler halkı çaldırmazdı çünkü. Bu sokağımda ise çalınıyor. Gerçi cep telefonun saati ile bile uyanmak mümkünken daha doğrusu sahur vakti dediğimiz o vakitte oruç tutan-tutmayan herkes bilgisayarının başında olduğuna göre ne diye davul çalınır onu da pek anlamam ya olsun. Ramazan davulcusunun bahşiş alırken gözlerindeki minnet ve şükran ifadesini görmeye değerdi.
Bir takım insanlar ( Daha doğrusu insan müsveddeleri ) Ramazan Ayı boyunca arının deliğine çöp sokup durdular. İçlerindeki safrayı özellikle Ramazan ayına saklayarak bu ayda işkembelerinde ne ne varsa döktüler.
Yanlış anlaşılmasın sadece gerçek din adamı, gerçek dindar ve gerçek müslüman olmayan yobazlaraydı sözleri(!) Yani müezzin, imam, hafız, hacı, hoca, ilahiyatçı, müftü, diyanet mensuplarına… Yoksa yobaz olmayan hakiki müslümanlara (!) asla bir lafları yoktu. ( O Müslümanların kimler olduğunu da asla öğrenemedik.)
Ülkenin başında bela sanki azmış gibi memlekette yeni katliamlar yaşansın diye dürtükleyip durdular. Kışkırtıp durdular Ramazan ayı boyunca ama unuttukları bir şey vardı:
Bu ülke 2 Temmuz 1993 de Madımak, 5 Temmuz 1993 de Başbağlar katliamlarını yaşadığı halde bölünmedi, ülke insanı bunca kışkırtmaya karşın birbirininin gözünü oymadıysa, bu gün g.tlerini yırtsalar bu ülke insanını bölemeyeceklerdir. Çünkü bu ülkenin insanı değil dostunu, kardeşini, havlayan köpeği bile öldürmez. Kısaca ‘’Hoşt’’ der, bilemedin en fazla bir sopa sallar.
Her neyse….
Bir Ramazanı daha sona erdirdik. Allahtan korkmaz, kuldan utanmazlar maalesef Ramazan, kutsal ay demedi bu ayda da kan döktü.
Terör her can aldığında
‘’ Terör can alırken siz düğün yaptınız’’ Diyenler!
‘’Terör can alırken siz köprü üzerinde göbek attınız’’ Diyenler!
‘’ Terör can alırken siz keyfinizden kalmadınız’’ Diyenler !
‘’ Bunca şehit varken ne bayramı? ‘’ Diyenler !
‘’ Bayram yapacağımıza oturup ağlamamız lazım’’ Diyenler !
Huuu. Size sesleniyorum ! Ulan neredesiniz? Bir tane numune bile kalmamışsınız İstanbul’da. Alayınız tatil beldelerine koşmuşsunuz. Şimdiden başlamışsınız selfilere, yediğiniz kalamarın, içtiğiniz şarabın fotolarını paylaşmaya.
Her sene böyle olur zaten.
Bazılarına daha üç ayların girmesiyle birlikte birşeyler girmeye başlar. Recep, Şaban, Ramazan boyunca sancıları asla kesilmez. Gazlarını nereye salacaklarını, dışkılarını nereye kusacaklarını bilmezler; İlle velakin iş bayrama gelince olay değişir. Yani Ramazanın bir ay boyunca sıkıntısını çeken ben ve benim gibiler olur ama bayramını yapanlar hep Ramazan ( Hatta üç aylar) Boyunca din, iman, İslam, kutsal değer her ne varsa saldıranlar olur.
Benim birinci gün İstanbul’un Anadolu yakasından Avrupa yakasına geçip abimin elini öpüp hayır duasını almam, ikinci gün gece vardiyaları gündüze dönecek olan güvenlik görevlisi oğullarım ve gelinimin elimi öpmesi, üçüncü gün de küçük biraderlerin ( Bir ihtimal) uğrayıp hal hatır sormalarından ibaret Ramazan Bayramı kutlamama karşın onlar Bodrum, Marmaris, Datça, Side plajlarında kızgın kumlardan serin sulara atlayarak Şeker Bayramı kutlayacaklar.
Ve sonra ne olacak biliyor musunuz?
Ben ‘’ Ey Allahım ! Sana şükürler olsun. Bizi Ramazan Bayramına kavuşturduğun gibi Kurban Bayramına da kavuştur’’ Diye dua ederken Bayram tatilinden dönen bu zevat aynen Ramazan Ayında yaptıkları gibi bir taraftan cafelerde biralarını yudumlarken öte tarfan ‘’ Çok kötü azizim. Memleketin durumu çok kötü.’’ Diye esefle kafa sallayacaklar ve maalesef hiç kimse çıkıp da onlara ‘’ Kardeşim memleketin durumu kötü ise bana kötü. Sana ne oluyor? Neyinden eksik kaldın ki ?’’ Diye sormayacak.
Her neyse…En azından ik ay kadar kafamız rahat edecek. İki ay sonraki Kurban Bayramına kadar enerji toplamaları lazım. İki ay sonra Kurbanlık sığır - Hindi muhabbeti ile başlar ‘’ Kan dökerek yapılan bir ibadeti anlamıyorum ‘’ ile devam eder muhabbetimiz.
Atatürk Kocaeli’ye geldiğinde bir dağı göstererek sorar:
-Bu dağın adı nedir?
Cevap verirler:
-Çene Dağı Paşam.
Atatürk esefle başını sallar.
-Hep çene, hep çene…
Hep çene, hep çene…İşimiz gücümüz çene.
Bakmayın, benim yaptığım da çene aslında.
Eeee?
E si çeneyi kapatma zamanı geldi değil mi?
Allah cümle inananlara Kelime-i Şahadet getirerek çene kapamayı nasip eylesin.
Yok ya tamam bu da var ama bu değildi.
Rabbim bütün Müslümanlara hayırlı, huzurlu, sevgi ve barış dolu bir Ramazan Bayramı geçirmeyi nasip eylesin.
Başta kendi akrabalarım ve yakınlarım olmak üzere tüm değerli Dost ve Arkadaşlarımın, Canım öğrencilerimin, hayatta bir kez olsun selamlaşmış olduğum herkesin ve bütün ülkemin Mübarek Ramazan Bayramını en içten dileklerimle kutluyorum. Rabbim Kurban Bayramına ulaşmayı da nasip eylesin.
-------------------------------------------------------------------
Haaa Unutmadan.
Bu gün Başbağlar Katliamının da 23. Yıldönümü, aynen Madımak Katliamının olduğu gibi.
Yok, sadece hatırlatayım demiştim. Her nedense çok unutuluyor da.