8
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
1712
Okunma


DİNİME KÜFREDEN BARİ MÜSLÜMAN OLSA!’’ özdeyişinden hareketle,
Son yıllarda ve özellikle içinde olduğumuz Ramazan ayı süresince gerek sosyal medyada gerek gündelik yaşamda muhafazakar Müslüman kesimlere karşı adı RİYAKARLIK olan saldırı düzeyinde bir kampanya başlatıldı. Kimin talimatıyla ya da kimlerin sponsorluğunda start aldı bu saldırılar belli değil ama toplumun bir kesimi, eş güdüm halinde bu aşağılama ve iftira kampanyasını bütün hızıyla sürdürüyorlar.
İşin tuhaf yanı, bu kampanyayı sürdürenlere bakıldığında, oruç tutmayan, namaz kılmayan, cami ile hiçbir işleri olmayan, kısacası Müslümanlığın hiç bir gereğini yerine getirmeyen insanlardır. Ama ne ilginçtir ki,İslamı eleştirenler de doğru Müslüman olmanın tanımını yapanlar da hep bu kesimlerdir. Bununla da yetinmeyip mütedeyyin Müslümanlara dönük akıl almaz iftira ve yalan söylemekten de en ufak bir çekinceleri de yoktur. Zannedersiniz ki, dünya üzerinde ne kadar sapıklık varsa ne kadar ahlaksızlık varsa hepsini namaz kılan oruç tutan insanlar yapar. Üstelik bu iftira dolu söylemleri öyle pervasızca yapıyorlar ki, hayret edip şaşırmamak elde değil. Aslında yanlış söyledim şaşıracak bir şey yok, çünkü bu kesimlerin korkmalarını gerektiren kutsal bir merciye inançları olmadığı için ve ar duygusundan yoksun olmalarından dolayı da, iç muhasebe yapabilecekleri bir vicdana da sahip değillerdir. Öyle ya insan bir başka insanı veya bir topluluğu eleştiriyorsa önce kendisine ve kendisinin de içinde olduğu topluluğa bi’bakar ondan sonra illede birilerini eleştirecekse eleştirir.
İşte tam da bu noktadan hareketle geçtiğimiz cumartesi günü bizzat tanıklığımda yaşanan olaylar dan oluşan vereceğim örnekler bu kesimlerin genel tanımını yapmaya yetecektir.
Yaşanmış olaylarla ilgili diyaloglarda geçen küfürlü konuşmaları olabildiğince sansürleyeceğim ancak olayları tanımlayan olguları, olduğu gibi aktaracağım. Bu yazıyı okuma inceliği gösterecek dostlarımın ve özellikle de hanım kardeşlerimin bilgisine sunuyorum.
Aynı sitede komşum olan benden birkaç yaş küçük değerli kardeşim Feti ile sitenin sondaj motorunun tamiri ile ilgili Yalova il sınırlarında kalan bir sanayi tesisine gitmek üzere Feti’nin arabasıyla öğlenden sonra yola çıktık.
Kısa süre önce aşırı kiloları yüzünden mide küçültme ameliyatı olan Feti’nin araba kullanması sağlığı açısından sakıncalı olduğu için arabayı ben kullanıyordum. Yarım saatlik bir yolculuk sonrasında nihayet sanayi sitesine vardık. Yaklaşık bir saat süren işimizin bitmesi üzerine geriye dönmek üzere yeniden hareket ettik. Yolda gelirken Feti mahçup bir ifade ile, Abi biliyorsun ben oruç tutamıyorum kusura bakmazsan sahile inelimde oradaki kafeteryaların birinde bir şeyler atıştırayım ilaç saatim geliyor, hemde oturur biraz sohbet ederiz dedi.Elbette ne kusuru diyerek sahil yoluna giriş yaptım. Sahil yolu gidişli, gelişli iki şeritli yol olduğu için ve hız yapılmasın diye kısa aralıklarla yola koyulan kasislerden dolayı çok yavaş ilerliyorduk. Bir iki kilometre sonra ulaşacağımız kafeteryaların olduğu kumyalı denilen yere doğru ilerlerken sahil boyunca kumsala sıfır yanaşmış bazı arabalar da bir hareketlik dikkatimi çekdi. (aslında o hareketliliğin nedenini biliyordum ama bilmiyormuş gibi yapıp espri olsun diye) ya, Feti, deprem mi oluyor? Tansiyonum mu düştü, yoksa oruç başıma mı vurdu ne? Sanki bazı arabalar olduğu yerde hafif hafif sallanıyor gibi geliyor bana deyince Feti de gayri ihtiyari bir refleksle yok be Abi ne tansiyonu, ne deprem mi, adamlar atmışlar manitaları arabaya habire tövbe tövbe söyletme beni sende kalkmış oruç mu başıma vurdu diyorsun! Diyerek karşılık verdi (bende şaşırmış gibi yapıp) yapma ya Ramazan ayın da bile ha! Vay canına, demek kutsal ay falan taktıkları yok. Ne kutsalı be Abi bunların umurunda mı kutsallık, tek bildikleri şey edepsizlik.
Baktım Feti’nin öfkesi artıyor tamam gözüm boş ver herkesin günahı kendine deyip konuşmayı sonlandırdım. Nihayetin de yan yana dizilmiş kafeteryaların olduğu alana ulaşmıştık, yol boyunca sıralanmış arabaların arasında, park yeri ararken kafeteryalara yüz metre civarında bir mesafede müsait bir yer bulup park ettim. Arabadan inip kafeteryaların olduğu yöne doğru sahil yolunda yürürken,Ramazan ayı nedeniyle nispeten tenha olan kumsala portetif masa kurmuş ve güneşten korunmak için de açtıkları güneş şemsiyesinin altında alenen votkalı kutu bira içen tahminen 65 -70 yaşlarında iki adam dikkatimi çekti sanki sıradan bir günmüş gibi gayet rahat bir tavırla kendi aralarında konuşuyor ve bir yandan da votkalı biralarını içiyorlardı.
Yaşadığımız bölge sayfiye yeri olduğu için bu ve benzeri görüntülere alışkındım dolayısıyla yadırgamayıp ne yapalım herkesin kendi dünya görüşü deyip üzerinde fazla durmadım.
Dışarıya masa çıkarmış kafeteryalardan birine girip oturduk yan yana sıralanmış kafeteryalar da oturan insanlar da sanki oruç ayında değilmişiz gibi çaylarını soğuk meşrubatlarını içip okey vs oynayıp zaman öldürüyorlardı. (belki bana öyle geliyordu bilemem ama istediklerini alenen yapıp, yeyip içebildikleri halde sanki hepsinin yüzünde bir mutsuzluk hakimdi dedim ya belki bana öyle geliyordu.)
Bir de son yıllarda garip bir söylem çokça duyulur oldu ‘’efendim ibadet gizli olurmuş ve yaradanla kulun arasında kalırmış yani anlayacağınız Müslüman, helal olan ibadetleri ayıp bir şeymiş gibi gizli saklı yapılacak ama gündüz vakti her yaştan insanın göz hizasındaki bir mesafede arabanın arka koltuğunda bacak omuza yapan insanlara ayıp diye bir kavramı olmayacak. Ya da mübarek Ramazan ayında Rabbin’den korkup haya edecekken ulu orta içki içene de bi’gizlilik veya ayıp kavramı söz konusu olmayacak. Ve hatta çağdaşlık olarak nitelendirilecek ama, Müslümanın dinini aşikar yaşaması ayıp ya da riya olacak. Sonra da bu saçmalığa ve bu absürtlüğe itiraz edilmesi, yanlışın dile getirilmesi yobazlık olacak öyle mi? Açıkça etrafımızda ibadet eden insan görmek istemiyoruz desenize şuna, lafı dolandırmaya ne gerek var. Ancak şu da unutulmamalıdır,öncelikle din bireyin inanç biçimi ile birlikte oluşturduğu geleneklere dönüşür ve toplumun kültürel yapısını da belirler. Eğer bir toplum başta dini olmak üzere, tüm değer yargılarından uzaklaşırsa o toplum bir daha geri dönüşü olmayan binlerce yılda oluşturduğu kültür yapısının bozulacağı bir sürece girer ki, o zaman da marjinal gurupların sapkın yaşam tarzlarının egemenliği söz konusu olur. Buda bir toplumun başta aile yapısı olmak üzere kültürel anlamda her açıdan yok olması demektir. O zaman da şundan emin olmak gerekir kendi öz kültüründen kaynaklanan değer yargılarını kaybetmiş bir toplumda hiç kimse güven içerisinde olmaz. Günümüzde yaşanan cinayetler, sapıklıklar vs gibi olumsuzluk anlamında ne varsa yaşanacakların yanında çok sıradan kalır. Onun için de şiddetli toplumsal travmalar yaşamak ve asimilasyona uğrayıp etnik ve siyasal anlamda yok olmak istemiyorsak mutlaka ama mutlaka mezhebimiz ve siyasi görüşümüz ne olursa olsun başta dini olmak üzere tüm kültürel değerlerimize sahip çıkmamız ve onları aşikar yaşayıp yaşatmamız gerekir.
Feti,kafeteryanın servis elemanına bir hamburger siparişi verdi ama Feti’nin o bir tek hamburgeri yemesi en az bir saatlik bir süre gerektiriyordu yani midesi küçüldüğü için her lokmadan sonra beş on dakika beklemeliydi. Aksi halde dayanılmaz mide ağrıları çekebilirdi. Havadan su dan konularla kendi aramızda sohbet ederken az önce kumsalda bira içerken gördüğümüz iki yaşlı adam kafeterya dan içeri girip yanımızdaki masanın sandalyelerine oturdular, garsona kahve siparişi veren adamlar aralarında ki sohbeti hararetli bir şekilde sürdürdüler.
Kafeteryanın alanı küçük olduğu için dip dibe geçmiş oturma düzeninde adamlarla sanki aynı masadaymışız gibi konuşmalarını net bir şekilde duyabiliyorduk. Sohbet konuları siyasiydi ve mevcut hükümeti eleştiriyorlardı. Bir süre sonra konuşmalarının akışı hükumet üzerinden Müslümanlara hakarete dönüşmüştü.
Alkol yavaş yavaş etkisini göstermeye başlıyor telaffuzlarında dil sürçmeleri oluyor ve giderek sarhoş diksiyonuna dönüşüyordu. Konuşmalarından anladığım kadarıyla bu adamlar ülkemizin saygın bir kurumundan emekli olmuş iki meslektaştı ve adamlardan birinin elindeki gazeteden de az çok siyasi görüşlerinin ne olduğu anlaşılıyordu. Sohbetlerin ilerleyen boyutunda sarhoş muhabbetlerin olmazsa olmazı Mustafa Kemal Atatürk’e getirdiler konuyu (Atatürk’ün yerli yersiz her konuya dahil edilmesi toplumun bir kesiminde fena halde kronik bir alışkanlığa dönüşmüş ve üstelik bu can sıkıcı alışkanlıklarından da vaz geçmeye hiç niyetleri yoktu.) Adamlardan biri, absürt bir hikaye ile konuşmayı sürdürdü. ‘’Efendim Atatürk Müslüman alimleri asmış ama sahte Müslüman alimleri asmıştır. Kimin gerçek, kimin sahte olduğunu anlamak için de kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerimi yere koydurmuş ve bir araya topladığı İslam alimlerinden yerde duran kitabın üzerinden atlamalarını istemiş, atlamayanları da asacağını söylemiş sonrada atlayanlarla atlamayanları iki guruba ayırmış Atatürk, tehdidine rağmen Kur’an’ın üzerinden atlamayanları affetmiş, atlayanlarıda sahte Müslüman oldukları için idam ettirmiş’’
Belli bir makam ve mevkilerden emekli olmuş kocaman bu iki adam ciddi ciddi hiç bir gerçekliği olmayan absürt hikayeyi birbirlerine anlatıp sözde Ataya övgü payesi çıkartıyorlardı. Absürtlük bunla kalsa gene iyi bu sefer diğer adamda söze girip keşke hepsini assaymış hiç değilse bu günkü yobaz Müslümanlar olmazdı şeklinde bir sonuca bağladı konuyu. Aralarındaki konuşmaya dahil olmamak için açıkçası zor tutum kendimi. Neyse ki garson elindeki tavlayı getirip masanın üzerine koymasıyla bu absürt sohbeti kesip tavla oynamaya başladılar.
İnsanı zıvanadan çıkaracak tarihi gerçeklerle hiç bir alakası olmayan ipe sapa gelmez bu muhabbete dönük, hani insanın aklına gelmiyor değil, ulan oğlum keşke o İslam alimleri asılmasaydı da meydan bu günkü soytarılara kalmasaydı böylece sizde imanlı inançlı insanlar olur bu ilerlemiş yaşınıza rağmen acınası halde olmaz ve dinden imandan hatta tarihten bi haber dolaşmazdınız ortalıkta.
Gerçi adamların bu acınası durumlarının doğrudan sorumlusu kendileri değildi. Onlar, yıllardır kendi öz değerlerinden koparılarak ruhsuzlaştırılmış insanlardır. Gelişmiş robot teknolojisi giderek insana benzer robot üretilirken,bu iki adam ve temsil ettiği zihniyet dünyada bir ilk olarak insandan elde edilmiş robot olma özelliğine sahiptirler. Boyutsal düşünme yeteneği elinden alınmış bu insanlar için siyonist çevrelerin seksen yıllık çalışmalarının, seri üretim öncesi başarılı bir protetif ürünüdür de diyebiliriz.
O gün yaşadıklarımız bunlarla sınrlı değildi asıl rezillik az sonra gelip bizi bulacaktı.
Oturduğumuz kafeteryanın karşı kaldırımına sıralanmış arabalardan bir kaçı hareket edip gidince uzak mesafeye park ettiğimiz arabamızı boşalan park yerine çekelim mi diye Feti ile kendi aramızda konuşurken birbiri ardına gelen iki lüks araç boşalan park yerini doldurdu. Arabaların birinden kırklı yaşlar da bir adam, diğerinden de aynı yaşlarda iki kadın inip bizim bulunduğumuz kafeteryaya gelip yanımızdaki diğer boş masaya oturdular. Hal ve hareketlerinden adam ve kadınların birbirlerini önceden tanıdıkları belli oluyordu.Kadınların üzerindeki kıyafetlerini detaylı anlatmayacağım ama yazının ilerleyen satırlarına dönük ön bilgi olması açısından şu kadarını söyleyebilirim ki,anlık gördüğüm kadarıyla, bırakın mübarek Ramazan ayını normal bir zamanda bile her kadının giymeye cesaret edemeyeceği kıyafetlerdi. Ne diyelim herkesin dünya görüşüne saygı duymak gerekir. Gerçi bu sözden de giderek nefret etmeye başladım ya neyse, yinede öyle diyelim.
Onlar da garsona yiyecekleri şeylerin siparişini verdiler.Adam, masanın sağına ve soluna oturan biri çakma sarışın, diğeri kumral olan iki kadının boyunlarına kollarını doluyor ve bir sarışın kadını yanağından ve çıplak olan omuzundan öpüyor birde kumral olan kadının.Bu arada kadınların şuh kahkahaları sahil boyunca sıralanmış bütün kafeteryalardan duyuluyordu,resmen o anlarda pavyon ortamlarında yaşanan sahnelere tanık oluyorduk. Muhtemelen kadınlar da adamda bir miktar uyuşturucu kullanmışlardı hatta adam bir ara arabasına gidip torpido gözünden Bir şey alıp geldi ve küçük bir torbadan çıkardığı hapları şeker ikram eder gibi kadınlara sundu kadınlarda o haplardan aldılar. Hem davranışları hem konuşmaları giderek daha da cıvık bir hal almıştı. Sarışın kadın, öfleyip püfleyip havanın sıcak olduğunu söyleyerek eve gider gitmez duşa gireriz şeklinde çoğulu ifade eden imalı bir teklifte bulununca adamda heyecan verici ve serinletici bu öneriye sevinip her iki kadının omuz uçlarına birer öpücük kondurdu.
Bir ara kumral olan kadının cep telefonu çaldı kadın telefonu açmadan kapatma tuşuna basınca sarışın kadın da sordu; Senin ki mi? Kumral kadının cevabı amaaan boş ver oldu ve masadaki fingirdeşme bütün hızıyla devam etti.
Tüm bunlar yaşanırken oturduğumuz kafeteryanın karşı kaldırımdan geçen, biri tesettürlü diğeri normal giyimli yirmili yaşlarda iki hanım kardeşimiz kendi aralarında sohbet ederek yürüyüp geçtiler.
O esnada adam tesettürlü hanım kardeşimizi kast ederek yanındaki kadınlara sinsi bir ifadeyle bu sıcakta o kıyafetin içinde pişmiyor mu? Diye sorunca o ana kadar gayri ihtiyari göz ucuyla gördüklerime karşın, kadınların vereceği cevabı merak ettiğim için bu kez yan masaya doğrudan baktım. Elindeki çubuk dondurmanın tümünü ağzına sokup büzüştürdüğü dudaklarının arasından çıkartarak iç gıcıklayıcı şekilde yalayan sarışın kadın,baygın bakışlarla adama bakıp, alaycı ve aşağılayıcı bir üslupla cevap verdi. ‘’pişmez olur mu ayol, yanıyor yanıyor da söndüreni yok, deyince hep bir ağızdan o iğrenç kahkahalarıyla ortalığı inlettiler. O an kan beynime çıktı ve o esnada göz göze geldiğimiz adam sanırım gerildiğimi anladı ve konuyu değiştirmek için masasındaki kadınlara hitaben o da inandığı gibi yaşıyor saygı duymak gerekir kabilinden bir şeyler söyleyerek konuyu kapatmaya çalıştığı anlarda, kumral olan kadında kendilerinin konumuna ve pozisyonuna bakmadan ‘’ayol ne inancı bunların hepsi işgüzar, işleri güçleri riyakarlık’’demez mi?!’’ Aaaaha hah!’’ şimdi oldu. Bir siz eksik kalmıştınız Müslümanları suçlamayan, sizde riyakarlıkla itam ettiniz ya oldu bu iş tamamdır.
Hey! Rabbim kudretinden sual olunmaz ama madem yaratıyorsun lütfen yarattığın kullarını takip et, böyle başıboş bırakma bırakınca fena sapıtıyorlar diye aklımdan geçirdim ve tam kadınlara hak ettikleri sözleri söyleyecektim ki, o esnada Feti kolumdan tutup kulağıma eğilerek boş ver Abi ne söylersen söyle boş, bunlar ruhlarını şeytana satmış insanlar bu saatten sonra bunlardan bi’ numara olmaz deyince o kısacık anda Feti’ye hak verdim zaten birkaç dakika içinde de apar topar kalkıp arabalarına binip gittiler.
Ülkemizde imanlı inançlı insanlar,maalesef İslam’ın aydınlıkçı öğretilerinden uzaklaştırılıp ya din adına sistemli bir şekilde akıl dışı söylemlerin, ya da din karşıtı marjinal hayat yaşayanların yalan ve iftira dolu sözlü tacizlerinin arasında sıkışıp kalmışlardır.
Yani en alt düzeyde seviyesiz bir hayat yaşayan ve yazıma konu olan bu insanlar bile muhafazakar Müslümanlara dil uzatıp riyakarlıkla tanımlıyorlarsa söylenecek başka bir şey kalmamış demektir.
Öyle ya, insan dediğin aksıra tıksıra yer içer ve kendisine saygısı, insanlara sevgisi olmadan ulu orta en edepsizinden yaşar hayatı. Sanki hiç ölmeyecek ve Rabbine dönmeyekmiş gibi...
İman ve ibadet mi? Şükür ve sadakat mi? Huzur ve mutluluk mu? Onlar da ne?!’’
Rabbimizin nimetlerine insanlar nankörlük edip ağızlarına götürdükleri lokma için bile besmele çekmeyip şükür etmeseler de, o şükrü ve teşekkürü sadakatle ve minnettarlıkla hayvanlar kendilerince yapıyorlar.....
Dağların, taşların ve tüm kainatın,yüce ‘’ALLAH’’(cc) zikir ettiği gibi...
Serhat BİNGÖL. 20.06.2016
Edebiyat Defterinin Değerli Yöneticilerine,
Seçki kuruluna, yazımı okuyup değerlendiren sayfa dostlarıma çok teşekkür ederim.
Saygılarımla,