(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Marie Antoinette'yi herkes anlatir, herkes bilir de Godiva'yi kaç kişi biliyoruz, yani en azindan ben ilk defa duyuyorum. öncelikle, bilgilendirme için teşekkürler. merak edip de Amentü'deki Godiva nedir diye bile araştirmadiğimi fark ettim sayenizde..
ve cidden enteresan bir efsaneymiş, ne derece doğru ne derece değil, elbette bilinmez ama saniyorum verdiği mesaji almak önemli olan.
Gerçi Lady Godiva üzerine akademik araştırmalar olayın olabilirliğini ciddi şüpheyle karşılasalar da bence en iyisi efsaneleri fazla kurcalamamak.
Yalnız efsanenin bir detayı, ki bence önemlidir, atlanmış gibi.
"Sokaklarda olanlar da o geçerken, ona duydukları derin saygıyı gözlerini kapatarak gösterirler."
Bir kişi hariç: Tom. Bir terzi olan Tom kepenginde bir delik deler ve buradan hanımefendinin geçişini seyreder. Buradan da İngilizcedeki Peeping Tom (Röntgenci Tom) deyişi türer. Hatta Tom bir tür ilahi cezalandırmaya uğrar ve röntleme sırasında kör olur. İsmet Özel'in Ne bir kimse kör olur dizesi de bu detaya işaret etmektedir.
Son olarak Godiva Belçikalıların ünlü bir çikolata markasıydı. Bugünse Godiva'nın sahibi Ülker'dir. Ama hiç bir zaman paketlerinin üzerinde buna dair bir referansa denk gelmezsiniz. Nasıl ki Hintliler Land Rpver ve Jaguar'ın, Çinliler de Volvo markalarının sahipleri olduklarının reklamını yapmıyorsa, Ülker de benzer bir politikayı izlemektedir.
Türkiye'de pek bilinmeyen ama Anglo-Sakson kültürünün temel taşlarından biri olan bir efsaneye değinmişsiniz. Çok da iyi olmuş. Saygılarımla (Zaman kısıtımdan ötürü daha fazla yazamayacağım; anlayışla karşılayacağınızı umuyorum)
Olası bir yanlış anlayı engellemek üzere belirtmek isterim: Kurcalanmamalı derken tarihçiler tarafından demek istemiştim. Yok o dönemde böyle kayıtlı bir olay yokmuş, zaten vergileri tayin eden lord değilmiş, vs. Gerek yok. Masalsılığı bozuyor tarihçilik.
Halbuki sizinki gibi anlatımlar olmalı. Güzel de anlatıyorsunuz. Lütfen başkalarını da okuyalım.
Sayın hocam, aslında efsanelerin pek kurcalanmaması konusunda çok haklısınız. Kayıtlanmış, belirli bir hikayeyi anlatmanın kolaylığına kaçmak oluyor genelde, lakin kayıtlanmamış bir hikaye ortaya çıkartabilecek profesyonel bir yazı da faydalı, tabii o şık da beni aşar... Bu küçük hikayeyi amatörce bir amaçla bilmeyenler varsa okusun diye kaleme aldım. Bu tür yazılarda dikkat ederseniz genelde kadın kahramanları ele alıyorum. Yegane amacım, kadının itilip kakıldığı, şiddet gördüğü, aşağılandığı toplumumuzdaki kadın algısına bir tepki... Röntgenci Tom hakkında bilgim vardı, fakat sizin anlattığınız gibi değil de, sokakta herkesin gözlerini kapadığı ortamda gözleri açık haldeki bir adamın ise kör olduğu şeklinde hatırlıyordum. Yazarken atlamışım... Değerlendirmeniz için çok teşekkür ederim. Saygılar
Lady Godiva Doğruluk davasına iman etmiş atını merhametle yürütmüş şehrin sokaklarında onun çıplak bedeni bir yetimin kefensiz kabre girişi gibi masumdu. O yüreğinin güzelliğiyle fetih etmişti fakir gönülleri kim bilir belkide merhametlilerin en merhametlisi onun bu halini sever de rahmetinden ona da ikram eder.
Çarpıcı resmi görünce hocam yine yeni şeyler anlatacak.Anlatılanlar tarihten ama biz yeni öğrendik. Bedri beyin parmak bastığı gibi tarihi sever olduk. Kaleminiz kıvraklığı sarmış öyküyü. Var olun sevgi ve saygıyla
Değerli hemşerim, tarihin içinde ilginç öyküler yakaladıkça yazmak hoşuma idiyor. Yoksa tarih öğretmek haddime değildir. Beğenin için çok teşekkür ederSaygılarim.
Sayın hocam, halklar öncü konumundaki bireylerin iyi niyetine daima minnetle yaklaşıyor. Aldatarak minnet kazanılan bugünün dününde bu küçük efsaneler oldukça ibretlik...Alabilene tabii... Değerlendirmeniz için çok teşekkürler.Saygılar
Lady Godiva'nın cesaretine ve kararlılığına hayran kalmamak mümkün değil.Bu olayı hiç bilmiyordum tarihte ve sayenizde öğrenmiş oldum şu anda.Anlatım çok güzeldi merakla başından sonuna kadar bir çırpıda okunan yazılardandı.Zaten sizin yazılarınızı çok başarılı buluyorum ve takdir ediyorum. Saygılarımla
EDEBİYAT DEFTERİ'MİZİN Gazetesinin diyorum ben,köşe yazarları Sami Biberoğulları ve Kemal Paracikoglu, sizlerden çok şey öğreniyoruz sağ olunuz var olunuz...
Saygıdeğer Oya hanım, onurlandırıyorsunuz beni, sağolun. Sami hocamın yanında inanın ki, ben sadece çırak olabilirim. O, başlıbaşına bir hazine... Ben ise ilginç bulduğum konuları yazmaktan hoşlanan bir meraklıdan başka bir şey değilim. Herşey için çok teşekkür ederim. Bu arada kısa bir not ileteyim size. Öykülerimin bazısından oluşturduğum hatıra kitabımı yollaması için baskıyı yapan Eskişehirdeki matbaaya(o dönemde Ayvalıkta bulunduğum için) Ayvalık adresimi vermiştim. İstanbula geçince kitaplar Ayvalık'a gitmiş oldu. Bayram sonrası döneceğim Ayvalığa... Selam ve saygılar....
Tarih dersinde hep tarih sordular bana. Onun için sevememiştim bir türlü. Senin ve Sami hocanın böyle yazılarını okuyunca tarihi sever oldum. Sizleri mi? Sizleri zaten çok seviyorum. Sağ ol Can Dost.
Ha!’’ bu arada Kemal Abim Sami hocamız bir yazısında sizin okuduğunuz ve ezberlediğiniz kitaplardan bahsetmişti hiçte öyle Malazgirt savaşı Selçuklu ve Osmanlı imparatorluğu falan filan değildi hocamızın söylediğine göre ammenuelle nin maceraları,sarışın cazibe, fırıncının kızları vesaire gibi az yazılı bol resimli kitaplarmış ezberlediğiniz. Efendim bu iddialara ne diyeceksiniz?
Bakın Kemal Abim sizin ve Sami hocamın ortaokul çağlarınızı görmemiş olsak da sizlerin nasıl çocuklar olduğunuzu tahmin edebiliyoruz. Tamam ayna konusunda siz masum olabilirsiniz o aynayı siz yere koymamış olabilirsiniz ama öyle saf tavırlar takınmayın eminim ki en azından fikir babası sizdiniz...:) lütfen yani biz kırk kişiyiz kırkımız da birbirimizi biliriz....:)...:)...:)
Bedri Abim size gelince sizin her tarafınız haşa serseri olsa kaç yazar sizin o güleç yüzünüz varken kim çekinir sizden...:)...:) Tamam tamam şansımı fazla zorlamazsam iyi olacak galiba oruç kafa idare edin artık öperim ellerinizden. Her ikinize de kocaman saygı ve sevgilerimi sunarım.
Ayna falan koymayı bilmesem de sınıfın serserisi ben sayılırdım. Benden korkarlardı. Sınıfın en güzel kızına aşıktım. Onunla konusu ders bile olsa kim konuşursa karşısında beni bulurdu. Biriyle konuşurken karşıdan beni görünce eli ayağı titrerdi yine kavga çıkartacağım diye. Edebiyatta en birinciydim. Şiir açıklamalarında kalkan tek parmak benimdi.
Can komutanım, bir de benzeşik bir huyumuz olsaymış ya... Senin nefret ettiğin tarih dersi, edebiyat dersiyle beraber en sevdiğim dersti, ikisinden de on almazsam hocayla, niye kırdın notumu, diye didişirdim. (öteki dersleri beni utandırmamak için sorma istersen...) Tarih dersini nasıl sevdiğimi anlatayım mı? Kısaca anlatayım: orta ikideydim, sanırım 13-14 yaşlarındaydım. Sınıfta Yılmaz ve Yıldırım adında abi kardeş iki serseri vardı (yıllar sonra bu şerefsizler kız kardeşleriyle ensest ilişki kurdukları için cezaevine konuldu) Neyse, bu iki serseriden çok korkuyordum, çünkü canları çektikçe birilerini dövüyorlardı; hiç unutmam Türkçe öğretmenimizi bile dövmüşlerdi. Bir Tarih öğretmenimiz vardı, genç bir bayan; eteklerini az kısa giyerdi, sanırım bacakları çok düzgün olduğu için. Bu iki serseri benim hemen sağımdaki sırada otururlardı. Bir gün tarih öğretmenimiz sıralar arasında dolaşırken bunlar yere bir cep aynası koydular. Akılları sıra kızcağızın etek altını röntgenleyecekler. Tarih öğretmenimiz bir anda yerdeki aynayı fark etti. Maksadı anlayarak, "kim koydu bunu?" diye sinirlendi. Sıkıysa Yıldırım koydu, de... Ama serseri, "Kemal koydu hocam!" deyiverdi. Ve tabii, sıkıysa itiraz et... Serserilerin korkusundan sesimi çıkartamadım. Bu öğretmen aldı beni, başmüdür muavininin odasına götürdü. Allah rahmet eylesin, baş yardımcı, "çocukça bir şey işte hocahanım, bu defalık dövmeyeyim bu veledi," diyerek yatıştırdı öğretmenimi. Ama cezasız da bıraktırmadı. "Tarih dersinden şöyle 50-60 sayfa ezber verin buna, ezberlesin; ezberleyemezse de getirin döveyim," dedi. Bana Malazgirt Savaşından tut Anadolu Selçukluları, Osmanlı Devletinin kuruluşu filan tam 75 sayfalık ezber verdiler... Bir haftada zaman. Dayak korkusundan öyle bir ezber yaptım ki, öğretmen "ben bile bu kadar detay bilmiyorum," dedi... Başka çocuklarda bu ceza Tarih dersi alerjisi yaratır, değil mi? Yok, bana büyük bir keyif verdi. Ondan sonraki yıllarda da alışkanlık... (Daha sonraları o aynayı iki serserinin koyduğunu, ama dayak korkusundan söyleyemediğimi anlattım öğretmene. Kulakları çınlasın Ayten öğretmenimin...) güya KISACIK ANLATACAKTIM, BAŞLIBAŞINA ÖYKÜ GİBİ OLDU... SELAM VE SAYGIYLA
Teessüf ederim Sami hocam tamam tablonun üst kısmına takılmış alt kısmını tam okumamışım olabilirim ne var yani sonuçta insanız john Collier yerine yanlışlıkla tablonun İsmet Özel’e ait olduğunu söyledik illede yanlışımızı yüzümüze vurmanız şart mıydı?’’ Tamam İlhan hocamızın bilgi ve birikimine saygımız sonsuz ama sorsaydınız ben de tablonun Coventry İngiltere'de Herbert Sanat Galerisinde sergilenmekte olduğunu söyleye bilirdim ama siz sormak yerine beni küçümsediniz duygularımla oynadınız. Madem öyle o zaman bende soruyorum; Bu tablonun bir hikayesi vardır ve iki ressamın ortak çalışmasıdır atı kim çizmiştir kadını kim? Hadiiii cevap verin? Ne oldu!’’ şaşırdınız değil mi?
Çok hızlı yanıt vereyim (Akşama misafir gelecek, ona biftek ve şarap yapacağım, bu arada kontrol etmem gereken ödevler var. Eşim de yeterince konsantre çalıştığımı düşünmüyor)
Tablo John Collier'e ait (1897). Coventry İngiltere'de Herbert Sanat Galerisinde sergilenmekte. Saygılarımla.
Tablonun üstüne yazdığım mısraların sahibini belirtmek için sağ alttaki ismi ben yazdım. Sevgili Yoksul ağam, oruç tutuyor muyum tutmuyor muyum ben de bilmiyorum valla. Gece hanıma eşlik edip niyetleniyorum. Sonra uyuyorum. Uyandıktan sonra üç-dört saat iftar oluyor. Yani güğnde dört saatlik oruçla idare ediyorum. Bakalım öbür tarafta ne diyecekler... :) , Sen bizi enayi mi sandın lan, yürü cehenneme de diyebilirler
İsmet Özel '' Amentü'' Şiirinin yazarı. O şiirinde bu tabloyu fon olarak kullanmış. Yani tablo İsmet Özel'e ait değil. Şiömdi İsmet Özel' isminden sonraki kısmı bir daha oku )))))))))))))))))
Bu tablonun kime ait olduğunu bence İlhan Kemal kesinlikle biliyordur. Sanırım o arkadaş ABD de bir üniversitede sanat tarihi hocası. ( Değilse bile bu konularda oldukça fazla bilgi birikimine sahip ) Bence ona sor.
Sevgili hocam, bazen yaşadığımız, duyduğumuz, bazen okuduğumuz bir şeyler doğurur öykülerimizi. Bazen de bir tablo... Bu kısa anlatının doğuşu da yukardaki tablo oldu. Yapanı tespit edemedim, ama çok merak ediyorum; araştırmaya devam edeceğim. Beğenin için çok teşekkür ederim. Selam ve sayılar...
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.