Hediye Tesbih
Uzun zaman memuriyette çalıştıktan sonra nihayet emekli olmuştum. Hayatım boyunca en çok istediğim şeylerden biri kutsal toprakları, Peygamberimizin doğduğu, nefes alıp verdiği ve vefat ettiği mekanları ziyaret etmekti. Emekli ikramiyemle artık bu arzumu gerçekleştirebilecektim. Benimle aynı duyguları taşıyan bir emekli arkadaşımla konuştuk ve beraber bir umre ziyareti yapmak için anlaştık.
Rüzgarlı bir sonbahar günü uçakla Ankara’dan Medine’ye indik. Gayet sıcak bir hava vardı Medine’de. Otelimizde yerimizi ayırttık ertesi gün ziyaretlerimizi yaptık, etrafı gezdik vs vs.
Medine’den sonra karayoluyla Mekke’ye ulaştık. Burada da otelimize yerleştik, yemeklerimizi yedik ve istirahata çekildik.
Otelde ilk gecemdi.Yarın Kabe’de tavafımızı yapacak olmanın heyecanı vardı içimde. Yatağım rahattı ama gözlerime uyku girmiyordu. Saatimi sabah namazı vaktine ayarladım. Bir nebze uyumak için gözlerimi kapadım. Saatimin alarmıyla uyandım, abdestimi aldım. Sabah namazını otobüsle gelirken gözüme takılan altı minareli, büyük, süslü camide eda etme kararını verdim. Üzerime bir gömlek giydim. Erzurum Bat Pazarı’ndaki yaşlı bir terziye yaptırdığım şalvarımı bacaklarıma geçirdim. Cebime de yine Erzurum’daki Rüstem Paşa Çarşısı’nda yaptırdığım çok sevdiğim tesbihimi yerleştirdim. Her şey tamamdı. Caminin kalabalık olması ihtimalini düşünerek bir tane de ince bir seccade almayı ihmal etmedim.
Ilık, rüzgarsız bir havada ağır ağır yürüyerek büyük camiye geldim. Tahmin ettiğim büyük kalabalık yoktu. Ayakkabılarımı çıkardım caminin içine girdim. Mihraba doğru ilerlemeye başladım. Küçük, işlemeli takke giymiş bir çocuk mihrapta yüzü cemaate dönük Kuran okuyordu. Çocuğun yakınına kadar geldim. Elimdeki seccadeyi açtım üzerine oturdum. Sağ ve sol yanımda birkaç tane yaşlı, Kuran okuyan çocuğu dinliyordu.
Sol çaprazımdan fısır fısır sesler geliyordu. Göz ucuyla baktığımda, yan yana bağdaş kurup oturan dört tane genci gördüm. Geleneksel Arap kıyafetleri giymişlerdi. İçlerinden birsi anlatıyor diğerleri dinliyordu.Konuşan gencin boynu, kolları takılarla doluydu. Sağ bileğinde ..lex marka olduğunu tahmin ettiğim büyükçe bir saat taşıyordu. Keçi sakalıyla, gözlerinin altına çektiği sürmeleriyle dikkat çekiyordu. Elinde süslü doksan dokuzluk tesbihini çekiyor ara sıra da bana taraf bakıyordu. Göz ucuyla baktığımda gencin elimdeki tesbihe dikkatli dikkatli baktığını gördüm. Bir ara gözlerimiz çakıştı. Genç bana hafifçe gülümsedi, tekrar tesbihime gözlerini çevirdi. Bayağı rahatsız olmuştum.Tesbihim çok pahalı bir şey değildi. Özelliği Oltu taşından yapılmış olması, danelerinde mavi taşların olması ve imamesinde de Oltu taşından süsler olmasıydı.
Genç bir ara entarisinin göğüs tarafına elini attı, bir zarf çıkardı. Etraftaki cemaat gülümseyerek bize doğru bakıyordu. Kuran okuyan gence ilgi kalmamıştı. Genç zarfın kapağını açtı içinden on beş , yirmi adet yüzer doları çıkardı bana doğru uzattı, daha sonra “-daştare li!” diye fısıldadı.(Arapça bana sat anlamında.)
Ne yapacağımı şaşırdım. Elimdeki en fazla üç yüz lira ederi olan tesbihe bir Arap genci iki bin dolara yakın para veriyordu. Bu para umre yolculuğumun nerdeyse üçte birine denk bir paraydı. Elinde yüklü bir para, dudaklarında küçümser bir gülümseme benden cevap bekliyordu. Bir tarafımdan “-parayı al” diyen bir ses öbür tarafımdan ise “- o para helal olmaz, reddet” diyen başka bir ses.
Hayır ne kadar çok para verirse versinler tesbihimi seviyordum, onu satmak istemiyordum. Adama hayır dersem başıma bir şey gelir miydi? Adamlar tekin adam değillerdi. Parayı uzatan genç Suud hanedanından biri pekala olabilirdi. Parlak, uzun bir kılıcın enseme doğru indiğine görür gibi oldum bir an. Çok tedirgin olmuştum. Tesbihi arkaya doğru ağır ağır uzattım. Öbür elimle de göğsümü tutup”-Lil hedeya !” diye seslendim. (Benden hediye anlamında.)
Arap genç parayı ve tesbihi aldı, entarisinin iç cebine yerleştirdi. Bana doğru hafifçe “-Şükran” dedi , O da elini göğsüne doğru götürdü. Bu arada kamet okundu hepimiz ayağa kalktık, imamın arkasında safımızı aldık, namaza başladık. İçimden her şeyde bir hayır vardır dedim. Erzurum’un Oltu’sunun dağlarından çıkan bir madenin taneleri şimdi Mekke’de paralar içinde yüzen bir Arap gencinin memesinin üzerindeki cepteydi. Çok sevdiğim, bakmaya bile doyamadığım tesbihim parmaklarımın arasında değildi artık. Namazı bitirdikten sonra dua kısmına kalmak istemedim. Seccademi topladım kalktım. Arap genciyle gözlerimiz bir kez daha keşişti. Dudağındaki mağrur, muzaffer eda hala duruyordu.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.