19
Yorum
4
Beğeni
0,0
Puan
2570
Okunma

Seher Çağla Demir!
Biliyorum paramparça ettiğin otuz yedi canla birlikte sen de paramparça oldun. Ama inanıyorum ki bir şekilde bu mektup sana ulaşacak. Sana ulaşmasa bile seninle aynı kafa yapısına, ideolojik ve siyasi görüşe sahip pek çok insana ulaşacak.
Önce sana bu mektubu niçin yazıyorum onu anlatayım.
Bu gün internette dolanırken seninle ilgili haberler gözüme çarptı. O haberleri okurken gördüm ki hemşerimmişsin. Yani benim gibi sen de Kars-Kağızman nüfusuna kayıtlıymışsın. Belki de bir ihtimal benim yakın ya da uzak akrabalarımdan birisin.
Dahası da var. Benim de bir kızım var. Tabii ki o da sen gibi Kars- Kağızman nüfusuna kayıtlı. Sen 1992 doğumluymuşsun. Benim kızım 1993 doğumlu. Yani kızımdan bir yaş büyükmüşsün ama üçüncü çocuğum olan oğlum Yunus ile yaşıtsın.
%90 Zihinsel ve bedensel engelli olan oğlum Yunus da diğer iki abisi gibi Kars-Kağızman nüfusuna kayıtlı tabii ki. Aynen sen, annen-baban ve kardeşlerin gibi.
İşte bu sebeple yazıyorum sana bu mektubu.
Zaman zaman bu ‘’ Kürt sorunu’’ Ya da ‘’Terör sorunu’’ Üzerine yazdığım yazılara yorum yapan bazı okuyucular özelden ya da genel yorum alanından ‘’ Hocam empati..Lütfen biraz empati kurun.’’ Derler.
Ha unuttum. Ben Kars-Kağızman nüfusuna kayıtlı bir emekli Tarih Öğretmeniyim. O bakımdan okuyucular bana ‘’Hocam’’ Diye hitap ederler.
İşte sana bu mektubu yazmamın bir diğer sebebi de empati. Bu güne kadar kurmadığım empatiyi kurmaya çalışacağım bu gün.
Evet… Bana hep ‘’Bir insanın vücuduna bomba sararak ya da içinde bomba dolu bir araçla yola çıkıp, rastgele bir otobüs durağı önünde o bombaları patlatarak hem kendi hayatına hem de otuz yedi insanın hayatına kıyması kolay değildir. Mutlaka vardır bir sebebi’’ Derler.
Biliyor musun diye sormayacağım. Biliyorsundur: Ali İsmail Korkmazlar, Ethem Sarısülükler, Mehmet Ayvalıtaşlar ve Berkin Elvanlar öldürüldüğünde de aynı şeyi demişlerdi: ‘’ Bu gencecik insanlar boşu boşuna ölmüyor.’’
Ama ilk defa duyduğum bir şey de değildi bu sözler. Çünkü altmış iki yaşındayım ve çok seneler önce, sen henüz dünyaya gelmediğin yıllarda adını çok iyi bildiğinden emin olduğum Deniz Gezmiş, Yusuf, Aslan, Hüseyin İnan, Mahir Çayan, Ulaş Bardakçı, İbrahim Kaypakkaya için de demişlerdi ‘’ Bu gencecik insanlar boşuna ölmüyorlar’’ Diye.
O yıllarda, Yani sen henüz dünyaya gelmediğin yıllarda. Belki babanın bile kısa pantolonla dolaştığı yıllarda ben sadece ve sadece okulumu bitirip öğretmen olmayı kafaya taktığım için öyle çok fazla ilgilenmezdim sağ-sol olayları ile. Sorardım zaman zaman ‘’ Hep boşuna ölmüyor bu gençler diyorsunuz. Peki deyin bakalım, niçin ölüyorlar?’’ Cevap verirlerdi : ‘’ Bu yurdu çok sevdikleri için ölüyorlar’’ İyi de Süleyman Özmenler, Mustafa Pehlivanlılar, Ahmet Kesreler de öldürülüyorlardı? Haa sen onları tanımazsın tabii ki. Onların reklamı hiç bir zaman ötekiler kadar fazla yapılmadı. Diğerleri gibi gürültülü patırtılı bir şekilde değil sessiz sedasız öldüler. Ben onları da sordum. ‘’Peki bunlar niçin ölüyor?’’ Dedim. Cevap verdiler ‘’ Bunlar vatanı çok sevdikleri için öldürüldüler.’’ İşte o zamandan beri kafam karmakarışıktır biliyor musun? Çünkü bütün sözlüklerde Yurt= Vatandır, Vatan=Yurttur. Ama gel gör ki Vatanseverler Yurtseverleri, Yurtseverler Vatanseverleri öldürüyordu.
‘’Halkların Kurtuluşu’’ diyen kendi halkından olanları öldürüyordu halkları kurtarmak için; ‘’Vatanın Kurtuluşu’’ Diyenler de kendi vatandaşlarını öldürüyordu.
Neyse…Bunlar tabii ki çok geçmişlerde kaldı. Dedim ya sen henüz o dönemlerde dünyaya gelmemiştin bile. Bu günlere gelelim.
Bu gün bir an için kendimi senin yerine koyacağım.
Bilir misin bilmem. Müslümanların bir peygamberi vardır. Adı Muhamed olan o peygambere ilk inanlar, inanmayanların baskı ve zulümlerinden şikayet ederler ona ve ‘’Ya Resulallah. Artık dayanamıyoruz. Bir çare’’ Derler.
Baskı ve zulüm dediğim de öyle basit şeyler değil hani. Mesela kızgın kumlara yatırıp üzerlerine çok ağır kaya kütleleri koymak, kırbaçla derileri soyulana kadar dövmek, üzerlerine pislik dökmek, hatta mızrakla karınlarını deşmek…
Peygamber ‘’ Size ne oluyor ki şikayet ediyorsunuz? Siz İsa Aleyhisselamın ümmetinin çektiği sıkıntıları görseydiniz size yapılanlara çok şükür derdiniz’’ Diye cevap veriyor. Yani İsa Peygamberin ümmeti daha da fazlasını yaşamış. Mesela aslanların önüne atılmak, yağlı kazıklara oturtulmak, diri diri derilerinin yüzülmesi, ateşe atılmak vs…
Evet Seher Çağla Demir ! Kağızmanlı hemşerim.
Şimdi senin yerine kendimi koyarak soruyorum kendi kendime.
Kendim dahil otuz yedi insanın canına kıymak için işte böyle Hz. İsa’nın ümmetine yapılan bir işkenceye tâbi tutulmam gerekir ki ‘’ Ulan böyle yaşamaktansa öleyim daha iyi. Ölürken de beraberimde bana bu işkenceleri yapanlardan bir kaç kişiyi öldüreyim bari de ölümüm bir işe yarasın’’ Diye düşünüyorum.
İyi de, ben de Kağızmanlıyım ve ne bana, ne babama, ne dedeme, ne dedemin dedesine böyle bir işkence yapılmamış. Hatta bak sana ilginç bir şey söyleyeceğim: Bilirsin belki: Celali Aşireti…Kağızman’da da kolları olan bir Kürt aşiretidir. Hah. İşte ben de o aşirettenmişim. Bizim aşiretimizin bir kısmı Osmanlılar döneminde Osmanlı’ya çok isyan etmişler. Bir kısmı da II. Abdülhamit zamanında Hamidiye alaylarına katılıp Ermenilerin canına okumuşlar. Yani anlayacağın bırak bu devletin bize işkence yapmasını, tam tersine isyan etmişiz, affetmiş, isyan etmişiz affetmiş, bize toprak vermiş. Hatta benim dedem Kağızman’ın en zengin ağalarından imiş zamanında ki adına éli Eyüb derlermiş. Bilmem bilir misin. Kağızman’da Aluşluk denilen yer hep bizimmiş. Senelerce amcalarım kayısı yetiştirip sattılar orada. Geçimleri ondandı. Lakin rahmetli amcam bir ara MHP ilçe başkanlığına aday oldu ama bildiğim kadarıyla kazanamadı. Yani öyle bir işkence, baskı, zulüm filan görmedik. Atalarımdan hiç birisi ‘’Türkler bize bok yedirdi’’ Diye bir şey anlatmadı senin yoldaşların gibi.
Biliyorum..Şimdi bana ‘’ Koçgiri Jenosidi, Ağrı Jenosidi, Dersim Jenosidi, Zilan Deresi Jenosidi ne peki?’’ Diyeceksin. Hatta belki ‘’Şeyh Said Jenosidi’’ Bile diyeceksin. Çünkü seni bir ölüm makinesi haline getirenler beynine hep bunları pompaladılar. Hatta öylesine pompaladılar ki aslında Ermenileri daha çok Kürtler katlettiği halde bu gün Ermeni tehcirine bile jenosid, yani soykırım diye ağlamayı da öğrettiler sana.
Yani bu gün senin bir bombayla hem kendini hem de bunca insanı öldürmenin en önemli sebebi Türklerin Kürtlere ve Ermenilere uyguladıkları soykırım(!)
Peki o zaman gel bu soykırımcılardan(!) Birine bakalım . Benim Koçgiri İsyanı, senin Koçgiri Jenosidi dediğin başkaldırıyı ortadan kaldıran biri: Topal Osman ( Bu arada ben de topalım) Bir Laz yani…İyi de yıllar sonra bir başka Laz olan benim anne tarafından dedem Hacı Cafer, kızı Fatma’yı nasıl olmuş da bir Celali Kürt’ü olan Babam Kamil’e vermiş? Bir diğer kızı Asiye’yi nasıl olmuş da bir başka Kürt olan Diyarbakırlı İhsan’a vermiş?
Yine senin yerine koyuyorum kendimi. Evet..Sami Biberoğulları ( Kağızma’da soyadı Biber olan herkes benim akrabamdır.) olarak belki sıkıntı yaşamadım ama diyelim ki Sami değil deSeher’im. Kendimi Türk olarak görmüyorum ve Türklerin bana çok ama çok zulüm yaptıklarını düşünüyorum. ( Bana olmasa da benim gibi Kürt olanlara.)
Düşünmeye çalışıyorum, düşünemiyorum: Ağabeyin Tekirdağ’da( Marmara Ereğlisi) oturuyor. Ablan Ankara’da, sen Balıkesir Üniversitesi öğrencisisin. Bu gün Doğu ve Güneydoğu’ya görevli gidecek olan bir Türk, büyük endişe ve korkularla giderken sen ve ailen Türkiye’nin her tarafında rahat rahat ikamet edebiliyorsun. Ben kendim olarak düşünüyorum: Kağızmanlı biri olarak Memleketin doğusunda da batısında da tam 33 sene öğretmenlik yapmışım. Devlet bana ‘’Sen Kürt asıllısın, marabalıktan başka bir şey yapamazsın’’ Dememiş. Sana da öyle… ‘’ Benim üniversitemde okuyamazsın’’ Dememiş. ‘’ Kardeşim ! Madem Kürtsün git memleketinde yaşa, ne işin var İstanbul’da, Tekirdağ’da, Ankara’da’’ Dememiş.
Neyse…Yine de diyelim ki devlet bana iyi davrandı. Çünkü ben sizlerin tabiriyle asimile olmuş bir Kürt’üm. Öyle ya anne tarafından da Laz’ım ne de olsa? Bana sorarsan ne Kürt’üm, ne Laz, Türk oğlu Türk’üm ya o kısma girmeyelim zira anlayamazsın… Diyelim ki sen benim gibi asimile olmadın(!)O yüzden de seni sevmediler ve sana ya da diğer Kürt vatandaşlara bu ülkede çok kötü davrandılar. Hatta öyle ki yukarıda bahsettiğim Hz. Muhammed’in, Hz. İsa’nın ümmetinin yaşadıkları baskı ve zulüm gibi bir durumla karşı karşıyaydınız. Bu yüzden de ‘’ Böyle yaşamaktansa öleyim, ölürken de öldüreyim’’ Dedin aynen arkadaşın Kader Saklı’nın dediği gibi…O da demiş ki ‘’Ölmemizi mi istiyorsunuz yok öyle artık sadece biz ölmeyiz sizide yanımızda götürürüz.’’ Ve devam etmiş: ‘’ Seni başkan yaptırmayacağız.’’
Şimdi senin yerine koyayım kendimi: İçinde bomba dolu bir araçla dalıyorum halkın içine. Kendimi öldüreceğim ama aynı zamanda bana ve halkıma bunca zulüm yapmış olanları da öldüreceğim. Böylece aynı zamanda ‘’ Seni başkan yaptırmayacağız’’ Dediğimiz zâtın başkan olmasının da önüne geçeceğim.
Ben olsam hangi durumda olursam olayım bir kaç saniye düşünürdüm: Bomba yüklü bir araçla durakta otobüs bekleyen insanların içine dalıyorum. ‘’Ya Ankara’da ikamet eden ablam da o kalabalığın arasındaysa? Amaaannn boşver. O da asimile olmuş bir Türk. Geberse de olur.’’ Diyorum ve düşünmeye devam ediyorum o bir kaç saniye içinde ‘’ Bir sürü insan öldüreceğim. Ya öldürdüğüm insanlar içinde de ‘’ Seni başkan yaptırmayacağız’’Diyenler varsa? Öldüreceğim insanlar içinde -uğruna ölümü göze aldığım- Kürtler varsa? Bu gün artık Türkiye’nin her yerinde gündüz külahlı, gece silahlı bir sürü pkk lı veya en azından sempatizanı var. Öldüreceğim insanlar arasında da onlardan varsa? Hani öldüreceklerimin sadece ve sadece insan olmalarını hiç umursamıyorum ama madem ki bir dava uğruna öleceğim o halde davama zarar vermeyecek bir eylem yapmalıyım ama gel gör ki bir sürü insan öldüreceğim ama kaçının Türk, kaçının Kürt, kaçının Ermeni, Rum, ya da Ankara’da yaşayan yabancı uyruklu insan olduğunu, turist mi, yerli mi olduğunu bilmiyorum. Benim davama en küçük bir zararı bile dokunmamış ve dokunamayacak olan bebekleri, çocukları öldüreceğim…
Yok…Görüyorsun işte ne kadar empati yapayım desem de olmuyor. Bir türlü senin yerine koyamıyorum kendimi.
1979 da ‘’Halkın Kurtuluşu’’ Diyenlerden öldüresiye bir dayak yemiştim. Biraz iyileşince karakola gittim ifade vermek için. Karakolda Pol- Derli bir polis…Sen şimdi Pol-Der, Pol - Biri de bilmezsin. ‘’O zamanlar sizden olan polisler Pol-Derli, bizden olan polisler Pol-Birliydi’’ İşte o Pol-Derlilerden olan polis ‘’ Niçin geldin ki?’’ Diyerek benimle dalga geçtiğinde o anda elimde bir el bombası olsaydı pimini çekerdim. Ama hiç bir zaman aklıma Manavgat Köprüsünün üzerine çıkıp bir bomba patlatmak, üzerinden kim geçerse geçsin havaya uçurmak geçmedi. ( Manavgat’ta yaşıyordum o yıllarda.) Manavgatlıların ya da o köprü üzerindeki turistlerin hiç bir suçu günahı yoktu çünkü.
Seher Çağla Demir ! Kağızmanlı hemşerim !
Aynı nüfus kütüğüne bağlı birinin sana yazdığı bu mektuptan -bir şekilde- haberin olursa şunu bilmeni isterim: Baban ‘’ Öyle bir kızım yok’’ Dedi arkandan. Ağabeyin ‘’ Ona zerre kadar üzülmüyorum, öldürdüğü otuz yedi insana üzülüyorum. Ben bu vatan ve ay yıldızlı bayrak için her zaman seve seve canımı vermeye hazırım.’’ Dedi. Ablan ‘’ Onu bu hale getirenlere lanet olsun. Bizim pkk ile işimiz olmaz. Lanet olsun pkk ya’’ Dedi. O halde neye yaradı Seher ha? Neye yaradı eylemin? Neye yaradı kendini öldürmen? Kendinle beraber otuz yedi insanı öldürmen?
Yüreğimize korku mu saldınız? Bu mu oldu kazancınız?
Bu gün kardeşimle konuştum telefonda ve takıldım ona ‘’ Ne oldu yahu kaç gündür arayıp sormuyorsun, yoksa terör korkusundan dışarı çıkamadın mı?’’ Dedim. Bir küçüğüm olan diğer kardeşime gittiğini söyledi. Yani İstanbul’un Avrupa yakasına geçmiş. Şakadan sordum yine ‘’ Ulan korkmadın mı? Ya vapuru havaya uçursalardı?’’ Verdiği cevap aynen şöyle ‘’ Kaderde bir bomba ile ölmek varsa evde otururken de o bomba gelir beni bulur. Ölüm, öyle ya da böyle bir gün, bir şekilde nasılsa gelip bulacak bizleri, o halde niçin yapmayı istediğim şeyleri erteleyeyim ki?’’
İşte böyle Seher…Gördüğün gibi korktuğumuz filan da yok. Yarın Kadıköy’e ineceğim mesela. Dostlarının haberi olsun. Başkalarıyla karıştırmasınlar diye iki de fotoğraf koyuyorum kendime ait.
Bu ülkeyi sizin gibi hainlerin Kurtuluş Savaşı başlarından beri çıkarttığı şu kadar isyan nasıl ki yıkamadıysa, diz çöktüremediyse siz de yıkamayacak ve bu ülkeye diz çöktüremeyeceksiniz.
Sırasıyla yazıyorum: ( Sadece Kürt Ayaklanmaları ve sadece 1919 yılı sonrası… )
1- Ali Batı ayaklanması (11 Mayıs-18 Ağustos 1919 )
2- Şeyh Eşref ayaklanmaları 24 Aralık 1919
3-Milli Aşireti ayaklanması (1 Haziran-8 Eylül 1920)
4-Cemil Çeto ayaklanması: (20 Mayıs-7 Haziran 1920):
5-Koçgiri İsyanı: ( Kasım 1920-Haziran 1921)
6- Şeyh Said İsyanı ( Şubat - Nisan 1925)
7-Raçkotan ve Raman isyanı 1925
8- 1.Ağrı Ayaklanması (16 Mayıs 1926’da)
9- Koçuşağı ayaklanması (7 Eylül 1926 - 30 Kasım 1926)
10- İkinci Ağrı İsyanı: (13 Eylül 1927 )
11- Mutki ayaklanması 1927-1928
12-Asi Resul Ayaklanması 1929
13- 3. Ağrı ayaklanması 1930
14-Savur İsyanı (26 Mayıs-9 Haziran 1930)
15- Zilan İsyanı: 1930
16- Oramar Ayaklanması 1930
17- Dersim ayaklanması: 1937-1938
Bu kadar çok ayaklanmaya rağmen bu ülkede Türk ve Kürt’ün kardeşliğini bozmaya, et ile tırnağı birbirinden ayırmaya nasıl ki kimsenin gücü yetmediyse sizin de gücünüz yetmeyecektir.
İyi ki de senin yerinde değilim. Ne kadar empati yapmaya kalkarsam kalkayım senin yerinde olamıyorum ve hem sana hem de seninle aynı yolun yolcusu olanlara son olarak diyorum ki:
‘’ Benim naçiz vücudum bir gün elbet toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebed payidar kalacaktır.’’
Ma hûn dizanin?
Anlaşıldı mı?