6
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1151
Okunma

Bir insan geçmişte işlediği ama affedildiği bir suçtan seneler sonra yargılanabilir mi?
Bir hukukçu değilim ama bildiğim kadarıyla yargılanamaz. Sadece ve sadece aynı suçu ya da o suçun muadili olan bir suçu işlerse yargılanır ve hatta verilen cezanın ağırlaştırılmasına sebeptir bu durum.
Mesela okullarımızda da vardı bu. Okulda sigara içen öğrenciye verilecek ceza uyarma, kınama ya da mahrumiyet cezasıydı. Ancak çoğu kez bu cezayı vermez, öğrenciyi – bir daha aynı suçu işlememek kaydıyla- affederdik. Lakin ikinci kez bu suçu işlediğinde cezası katlanır ve okuldan kısa süreli uzaklaştırma cezası alırdı.
İskilipli Atıf Hoca geçmişte bir takım suçlar işlemekle itham ediliyordu. Peki yeni işlediği suçlarla muadil miydi bu suçlar?
Bakmaya devam o halde.
Teali-i İslam Cemiyetinin bir üyesi olmak dışında Milli Varlığa düşman olan İngiliz Muhipleri Cemiyetine de üye olduğu söyleniyordu.
Oysa Atatürk’ün Nutkuna baktığımızda Atıf Hoca’yı İngiliz Muhipleri Cemiyetinde göremiyoruz.
Nutuktan aynen yazalım:
Atatürk diyor ki: Bu cemiyete intisap edenlerin başında Osmanlı padişahı ve halifei ruyi zemin unvanını taşıyan Vahdettin, Damat Ferit Paşa, Dahilîye Nezaretini işgal eden Ali Kemal, Adil ve Mehmet Ali Beyler ve Sait Molla bulunuyordu. Cemiyette İngiliz milletine mensup bazı sergüzeştciler da vardı. Meselâ: Rahip Frew gibi. Ve muamelât ve icraattan anlaşıldığına göre, cemiyetin reisi Rahip Frew idi.
Atatürk’ün Teali-i İslam Cemiyeti’nin başında bulunan İskilipli Atıf Hoca’nın adını unutmuş olması mümkün mü? Değil. Ama yok onun adı.
Şimdi gelelim en ağır iki suça.
B) Teali-i İslam Cemiyeti Kurtuluş Savaşı sırasında bir bildiri yayınlayıp bu bildiriyi Yunan uçaklarıyla Anadolu’nun çeşitli yerlerine attırdı mı?
Evet. Teali-i İslam Cemiyeti adına böyle bir faaliyet oldu.
C) Bu bildiri metni elimizde var mı? Yoksa bildiri metni denen şey de tamamen tevatürden mi ibaret?
Bildiri metni elimizde var. Bu metin 26 Eylül 1919 Tarihli ve zamanın Vakit Gazetesinde yayımlanmış.
D) O bildiride ne deniliyordu?
Özetle şunlar deniliyordu.
“Mustafa Kemal ve Kuvay-ı milliye maskaraları Yunan askerlerinin önünden namerdane bir surette kaçarken,… Bu yankesiciler, …
Mustafa kemal gibi beş on şâkinin vücudunu ortadan kaldırmak için,… İngilizleri kızdırdınız, üzerimize Yunanlıları musallat ettiler. Düşünmüyor musunuz ki Yunanlılara fazla zayiat verdirmek bile bundan sonra bizim için hayırlı ve menfaatli bir şey olamaz.
Kuvay-ı milliye eşkıyası İstanbul’u elimizden çıkarmak için uğraşıyorlar.
Bu bağileri, bu asileri mümkün olduğu kadar az zaman zarfında tedip ve tenkil etmek (terbiye ve yok etmek) cümlemiz için bir farizadır.
Elinize aldığınız feteva-i şerife ki, halifemizin, padişahımızın bir fermanıdır.
Bu katil canavarları daha fazla yaşatmamakla memur ve mükellefsiniz.”
Bu bildiride Atatürk için: “Selanik dönmesi, yankesici, fitne, hain, işgalci, haydut, eşkıya, alçak, melun, cani, zalim, hırsız, canavar” gibi çok çirkin ve ağır ifadeler kullanılmıştı.
E) Bunun dışında İskilipli Atıf Hoca’nın hainliğine hükmedeceğimiz bir başka delil var mıydı? Varsa neydi?
Bunun dışında İskilipli Atıf Hoca Alemdar gazetesi denen bir gazetede yazılar yazıyordu ve o gazetenin 14 Temmuz 1919 Tarihli nüshasında ‘’ “İslâm kilidinin anahtarını, İngiltere’nin güvenilir eline teslim etmekte, İslâm âlemi için hiçbir tehlike yoktur” Şeklinde bir ifade yer almaktaydı.
F) Bir insan geriye dönük ve affedilmiş olsa bile yukarıdaki suçları işlemişse -onun idamını hukuka aykırı görsek de- böyle bir şahsa hain denmesi gerekmez mi? Bir hainin cezasının belki biraz da geciktirilerek verilmesinin nesi yanlış?
Eğer bir insan gerçekten de D ve E şıklarındaki suçları işlemişse haindir. Bunun başka hiç bir şekilde izahı yoktur. Ama gerçekten işlemişse…
Önce şu Yunan uçaklarıyla atılan yukarıdaki bildiriye bakalım.
Belirttik: Böyle bir bildiri var. Bunu bu gün artık hiç kimse inkar edemiyor. Bu bildiri var ama hikayesi biraz farklı.
İngilizler tarafından Milli Mücadeleye darbe indirmek için bir beyanname hazırlanır. Ancak bu beyannamenin sadece şeyhülislam fetvası ile yayınlanması yeterli görülmez. Halk nazarında saygın bir konumu ve temiz bir sicili bulunan Teali-i İslam Cemiyeti adına böyle bir beyannamenin Anadolu’da dolaşması İşgalciler için çok faydalı olacaktır. Bu bakımdan Teali-i İslam Cemiyetini sıkıştırmaya başlarlar.
Bunadan sonrası için sözü Teali İslam Cemiyetinin İskilipli Atıf Hocadan sonraki ikinci adamı Tahiru’l Mevlevi’ye bırakalım ve bakalım o neler demiş bu konuda:
“Hükümet namına söylüyorum ki diye başlayan ve beyannamenin mutlaka mühürlenmesi lazım geldiğini, aksi bir durumun vatana ihanet sayılacağı ikazına rağmen yapılan oylamada beş kişi reddine, beş kişi de kabulüne taraftar olmuş, fakat başkan Atıf efendinin red oyu kullanması ile beyannamenin mühürlenmesi reddedilmiştir.”
Nitekim bu beyannamenin Yunan ya da İngiliz uçaklarıyla Anadolu’ya atılması üzerine İskilipli Atıf Hoca 25 Ekim 1920 Tarihinde yine Vakit Gazetesine bir tekzib yazısı göndermiş ve aynen kelimesi kelimesine şunları söylemiştir: ( Yani o beyannamenin yayınlanmasından hemen 1 ay sonra )
YUNAN TAYYARELERİNİN ATTIKLARI BEYANNEMELER:
Teali-i İslam Cemiyetinden: Vakit Gazetesinin 1032 Numaralı Nüshasında ( Teali-i İslam Cemiyetinin Beyannameleri ) Ünvanlı bir fıkra gördük. Cemiyetimizin te’sisinden beri vuku bulan neşriyatının mühr-ü resmî ile ( resmî mühür ile ) tahtîmi, müttehaz usûl cümlesinden olmağla( Kararlaştırılmış bir usul olduğu için) mühr-i resmî ile mahtûm olmayan neşriyâtın( Resmî mühürle mühürlenmiş olmayan yayınların) Teâlî-i İslâm Cemiyeti’ne ta’alluku bulunmadığı ( Teali-i İslam Cemiyetiyle ilgisi olmadığı) ve Cemiyet’in İstanbul gazetelerinde münteşir( Yayınlanmış) beyannâmelerinden maâdâ risâle şeklinde ve suver-i sâirede( diğer şekillerde) hiçbir beyannâme neşr etmemiş olduğu beyân olunur.”
Yani?
Böyle bildiri/bildiriler var ama bunların Teali-i İslam cemiyetiyle alakası yok. Olsa bilse ( Çünkü beş üye de olsa bu bildirileri kabul edenler var) Cemiyetin başkanı İskilipli Atıf Hoca ile bir ilgisi yok.
İskilipli Atıf Hoca bu tekzip yazısını Ankara Mahkemesine sunmuş ama Mahkeme başkanı Ali Çetinkaya özetle ‘’ Tabii ki Milli Mücadelenin başarıya ulaştığını gördün, korktun, onun için böyle bir tekzip yazısı yazdın daha sonra.’’ Demiştir. Oysa Mustafa Kemal’in başlattığı Milli Mücadele hareketinde henüz I. İnönü zaferi bile kazanılmamıştır bu tekzibin yayınlandığı 25 Ekim 1920 Tarihinde.Yani İskilipli Atıf Hoca’nın Milli Mücadelenin başarısından korkarak böyle bir tekzip yazısı yazdığı iddiası tamamen geçersizdir. 26 Eylül 1920 Tarihi ile 25 Ekim 1920 Tarihi arasındaki o bir aylık zaman diliminde Milli Mücadele hangi başarıyı kazanmıştır da Atıf Hoca kellesinden korkmuştur?
G) Peki “İslâm kilidinin anahtarını, İngiltere’nin güvenilir eline teslim etmekte, İslâm âlemi için hiçbir tehlike yoktur” Sözlerine ne diyeceğiz?
Evet. Böyle bir şey var ama hiçbir kaynakta bu sözlerin İskilipli Atıf Efendiye ait olduğuna dair bir kayıt yok. İskilipli Atıf Hoca’nın da yazılar yazdığı bir gazetenin ( Alemdar Gazetesi) 14 Temmuz 1919 tarihli nüshasında böyle bir ifade olduğu söyleniyor ama hiç kimse bu ifadenin İskilipli Atıf Hoca’ya ait olduğunu söyleyemiyor.
Velev ki söylemiş olsun.
Şimdi dikkatinizi çekerim: Yazacaklarımın her ikisi de Mustafa Kemalle ilgili. Önce Erzurum’da Manda ve himaye konusunda ne diyor:
"Hayır paşalar, hayır beyefendiler, hayır hayır, hanımefendiler hayır, manda yok,.. Ya istiklâl, ya ölüm var.Amerikan mandası diye çırpınanlar, düşman işgali altında bulunan sinirleri ve zaafları ile bu millete ve bize inanmayanlardır. Bizim macera ve hayal peşinde koştuğumuzu sananlardır. Eğer, bunlar Anadolu’nun ve Türk milleti’nin hakiki hissiyatını bilseler, bizim mesaimizin hedefini kavrayabilseler, Erzurum Kongresi’nin mukarreratının nasıl bir vicdanı milli mahsulü olduğunu takdir edebilseler bu sakin fikirlerinden dolayı hicap duyarlar. Bunlar, ümitsizlik ve boz¬gunculuk içinde realitelerden uzak olarak yaşayan ve ne yapacaklarını, ne yapılmakta olduğunu bilmeyen insanlardır (Mazhar Müfit Kansu, Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk’le Beraber, C.I,Ankara 1986, s. 192)"
Ancak Sivas’ta da şöyle bir durum var: ( Sivas Kongresinden ABD ye gönderilen ve altında Mustafa Kemal,Ali Fuat Cebesoy, Rauf Orbay ve iki divan katibinin imzası bulunan mektup)
‘’İzlenecek politika ile ilgili olan bu karar gereğince Sivas Milli Kongresi, Birleşik Amerika Devletleri Senatosu’na şu ricada bulunmağı, bugün yine oybirliği ile kararlaştırmıştır:Üyelerinizden oluşan bir komiteyi Osmanlı İmparatorluğunun her köşesine göndermenizi diliyoruz.Bu komite özel çıkar ve ilişkisi olmayan bir millete has berrak görüşle, Osmanlı İmparatorluğu’nda fiili surette hüküm süren hal ve şartları tetkikten geçirmelidir.Böyle bir tedkik, Osmanlı İmparatorluğu’na aid nüfusun ve arazinin mukedderatı hakkında bir barış antlaşması gereğince keyfi kararlar verilmesine meydan bırakmazdan önce yapılmalıdır"
Şimdi nasıl ki zamanın politikaları icabı önce manda şiddetle reddediliyor ama daha sonra ABD Parlamentosundan mandayı çağrıştıran bir istekte bulunuyorsa İskilipli Atıf Hoca da eğer ‘’ “İslâm kilidinin anahtarını, İngiltere’nin güvenilir eline teslim etmekte, İslâm âlemi için hiçbir tehlike yoktur’’ demişse ve bunu işgal altındaki İstanbul’da söylemişse kendi zamanına göre İngiliz gavurunu oyalamak babında bir politik davranış sergilemiş diyemez miyiz buna?
Şunu demeye çalışıyorum: İnsanlar bazen istemeseler de bazı sözleri söylemek zorunda kalırlar. En başından beri manda ve himaye fikrine hep karşı olan Mustafa Kemal ve dava arkadaşlarının mandayı çağrıştıracak isteklerde bulunması mümkün müdür? Değildir elbette ama İsmet İnönü’nün bile ABD Mandasından yana olduğu bir dönemde mandacıların sesini susturmak için böyle bir mektubu yazdırmak zorunda kalmıştır. Bunlar bazen bir isteğin değil, bir zorunluluğun doğurduğu sözlerdir.
Şu söylenebilir: ‘’ Hocam ! Bir din adamı hiç bir halükarda böyle bir laf etmemeli’’ Doğrudur. Zaten ettiğini de kimse söyleyemiyor. Ama etmişse bile bu bir fikir beyanıdır ve özellikle ‘’ Fikir suçları kaldırılsın. İnsanlar düşüncelerinden dolayı cezalandırılmasın. Basına sansür konulamaz’’ Diyen insanların böyle bir fikir beyanı yüzünden İskilipli Atıf Hoca’nın asılması, hem de defalarca asılması gerektiğini söylemeleri neyle nasıl ifade edilir bilemiyorum.
Eee. O değil bu değil. O halde İskilipli Atıf Hoca niçin asıldı?
Küçük bir ip ucu vereyim: Basit bir tartışma yüzünden Türkiye’nin en kahraman askeri Deli Halit Paşa’ya kıyan ve bunun karşılığında en ufak bir ceza almadığı gibi ileride - Hiç bir hukuk eğitimi almadığı halde- Bir İstiklal mahkemesinin başına geçecek olan Ali Çetinkaya elbette ki İskilipli Atıf Hocaya da acımayacaktı.
Gerisi bir dahaki bölüme kalsın ve o bölümle noktayı koyalım.
RESİMLER
Soldaki: İskilipli Atıf Hoca tarafından Vakit Gazetesine gönderilen o gazetede yayımlanan tekzip yazısı
Sağdaki: Sivas Kongresi tarafından ABD Senatosuna gönderilen mektup.